Dünyanın maneviyat ve adalet
asrına hazırlanmasının destanını, Tarihe yazanlar!
Allah'ın muhteşem yaratığı ehli vicdan
sahipleri...
Devletlerin iki
dayanağı olur. İlki; halkı Allah'ın hesabına hazırlayan maneviyat ehli din alimler; ikincisi; Allah'ın hesabına hazırlanmış halkı iç ve dış emperyalist düşmana karşı koruyan ordusu.
İmam Hamanei: ABD, Şii-Sünniye değil
gerçek müslümanlara karşıdır; dedi!
yani;
ABD islam ülkelerini tarımar etmesi için muaviyenin takipcisi şeytanın hizbi ile Irak'da, olduğu gibi Libya'da, Suriye'de anlaşma
yapan küresel emperyal şirketlerin çatı örgütü taşeron bir devlet'dir;
Müslümana
düşman olan;
Peygamber
efendimiz sonrası dinin bir kısmı görmezden gelinip, 'ucunu açıp şişirilerek
geliştirilen parelel sünnü dinin' meshepcilik ile
perdelenmiş ilahı şeytandır;
Sünnü ve Şii olunca şeytan düşman olmuyor;
dünyanın
emniyeti islamın özü Ehl'i Beyt'i islam olmayan parelel sünnü din ile eşitleyip
yardımcıları üzerinden hizbini imtihan ederek ben sizin yardımcınızım size
kimse güç yetiremez vaadi ile küresel düzey'de kaos ve
anarşiye uygun konumlandırıyor; ama zaviyet ve korkularıı ile esir aldığı hizbini mahkeme'de hesap zamanı doğası gereği
ortada bırakıp kaçıyor'... yani, eşitleyemiyor hizbini Ehli Beyt evlatları
üzerine sürüp zulum ettiriyor mahkeme ve hesaplaşma zamanı yardımcılarını ortada bırakıp kaçıyor.
Hacı Bayazıt
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.12
Akıl Sahipleri.
Deccalizim
misyonu dinin ikinci ana esası Peygamberini perdeleyen; peygaberi
iblis olan yeni bir din, dinler arası diyalog misyonudur; siyonizim'de deccalizim misyonu
icerisinde konumlanmıs bir
idiolejidir. İnsan
haram ve şüpheli'den
korunur ise kalbi maneviyat ve adalete korunmaz ise siyaset ve menfate döner.
Kalbi siyaset ve menfate dönenler aklı öne Vahyi arakaya alıp bilerek veya bilmeden muaviye mesrebi ile seytanın
hizmetine girer; insanları şaşırtıp
Peygamberinin izinden çıkartıp seytanın izine
düşürüp
cehenneme sürükler.
Deccalizim misyonu müslüman kılıklı din
düsmanlarınca yapılır.
Din adamı kılığına giren münafık din düsmanları Vahyi akıllarınca siyasi ve menfatine uygun algıladığı telkinler ile tefsir ederek ümmetin elinden Kur'an-ı yaşam
biçimini alıp
bir tevsir kendi kitabını vererek
gizliden Müslümanı dinden
çıkartıp, yoğun
faliyetde olduğu
bölgeyi çökertir...
işte siyonizim veya benzeri güçlerde islam düşmanı
bu grupların açık ve
gizli faliyetleri ile çöken tarafin üzerine gelir...
Misal, Saidi Nursi dinler arasi diyalog misyonuna yol
açan'dır.
Saidi Nursi manevi yolda ilerlerken islam dairesinden
çıkıp
cehenneme kapı aralamış şeytanslı tarikatlar önüne geçiyor;
Saidi Nursi kendi beyanı ile bu gurupları geçmek için, harmanlıyor;
geçemiyor,
şeytan Saidi Nursiye ilmi siyaseti, haber taşımayı telkin ediyor, aldatıyor 'yanina' kız cini katıp dönderiyor.
Saidi Nursi'nin ABD'ye methiyeler düzmesi bundandır;
yani bir müddet sonra, şeytan kalbini dönderiyor itakatını bozuyor,
yardımı
Allah(c.c)dan değil
ABD'den bekler hale dönüşüyor;
yani, Allah(c.c) ile bağı kopmuş. Vefatından kısa süre
önce (siyaset'den) pişmanlığı bu halden'dir.
Fetullah Gülen'de bu yolu takip ediyor. Şeytan
onuda Vatikana sürüyor; Gülen Papa'ya isteklerini sunduğunda, Papa'nın yardımcısı
bu Oğlan diğerleri
gibi degil bazı şeylere
vetva veriyor; dedi... yani Fetullah Güleni Vatikana süren şeytan
F.Güleni Papaya hoş
gösteriyor; bu Oglan öbürleri gibi degil, derken; Mahmut efendi, Erbakan hoca
gibi değil
diyor. Şeytan
bunların birkısmını radikal
gösterip, diger kısmını hoş
gösterip içeri atarak çökertdiği
bölgenin üzerine sürüyor. ...İlahi
Kuralın gereği O
bölge'de çöküyor.
Olayların manen, fikren ve fiziken üç aşama ile
gelişdiği bu
alanda din'in, neslin ve insanların en büyük düşmanı bu guruplar şeytanın yardımcılığı insi görevini üstleniyor.
Bu bakımdan alemlerin emniyeti son din islam'ın beli
ve omurgası
maneviyatın
merhamet ve marifet kaynağı Hüseyni
meşrep
direniş
cephesine karşı
saldıran; asrın
muaviye ve yezit'lerinin takipcileri Mustafa Özcan, Özgürder ve Fetullah Gülen
gurubu gibilerin açık ve
gizli direniş
cephesinin altın halkası Suriye
ve ana üssü İran'a düşmanlık
yapmalarının sebebi boyunlarında
zincir vardır ucu şeytanın elinde
olan.
Bu halin hakikat olan kısmı ise,
Hizbullah direniş cephesi, bölgedeki Yahudi halkına; dost görünen bu münafık
taifeden daha faydalıdır;
yani,
öteyandan bir afat güç gelse İsraili yıksa bu
munafık taife İsrail'in
malına
namusuna ganimet diye musallat olur;
Hizbullah direniş cephesi ise komşuluk hakkı diye bölgedeki Yahudi halkın malına'da
namusuna'da sahip çıkar.
Ehli Vicdan Sahipler haram ve şüpheliden
korunup kalbi maneviyat ve adalete dönük olanlar Hz Ali efendimiz meşrepli'dir.
Onlar ilk engel Hz İbrahimi
meşrebine
gelince Hz İbrahim
gibi yalnız
Allah'a sığınır
Allah'ın yardımı ile nemrutun engelini geçenler sırası ile diğer
engelleri'de geçer halkı
Peygamberinin izine düsürüp Allah'ın hesabına hazırlar. Allah'ın selamı rahmeti alemlerin
varlık sebebi
islamı tahrip
ederek bölgeyi çökertenler ile mücadele eden din'in beli ve omurgası
maneviyatın
merhamet ve marifet kaynağı
Hüseyni meşrep
direniş cephesi
ile onlara manen fikren ve fiziken desdek olanların üzerine olsun. Haci bayazit 08.10.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.13
Allah'ın selamı rahmeti alemlerin emniyeti
islamın beli ve omurgası 'maneviyatın' merhamet ve marifet
kaynağı Hüseyni meşrep/direniş cephesini ile masum ve
mazlumların üzerine olsun.
Ehli
Vicdan Sahipleri.
Suriye,
dünyanın emniyeti islamın beli ve omurgası 'maneviyatın' merhamet ve marifet kaynağı
Hüseyni meşrep direniş cephesinin altın halkasıdır. Suriye, Filistinin Küdüs'ün
güvencesidir. Suriye, Yahudü ırkının imhaya uğramaması için; muaviyenin takipcisi şeytanın hizbinin kuluçkuladığı siyonist zümrenin, zülmü önünde engeldir.
Suriye, kuresel güçlerin arkasına gizlenen deccalin askeri asrın muaviye ve yezitlerinin açığa çıktığı alandır.
Suriye, deccalizim misyonu içerisinde BOP Eş Başkanlığı görevini üstlenen AKPnin Millieğitimini peygamberi iblis olan yeni bir din
dinlerarası diyalogun merkez üssü, Diyanetini sanki hiristiyan rahiplere nisbet edercesine siz doğanı günahdan arındırıyorsunuz bizde ömür boyu uyuttuğumuz, müslümana son dem musalla taşında
helallik istiyor, öleni arındırıyoruz, kurumuna çevirmesi ile
dünyanın emniyeti İslamı dönüştürme gayretlerinin islamın en büyük düşmanı siyasi ve maddi hevesleri uğruna şeytanın askeri ayakları altına ülkenin
mukaddeslerini serecek kadar alçaklaşmış insanların en alçağı munafık kardeşler ihvanı müslüm üzerinden açığa çıktığı faliyet alanıdır.
Süriye, sünnet dinin ikinci ana esası Peygamberinin hayatını harfiyen yaşamaktır; kendilerini sünnü isimlendiren aslında
Peygamber düşmanı
münafıkların
yüzlerindeki islam maskesinin indiği meydan'dır.
Süriye, islam
ümmetinin yerüstü yeraltı servetlerinin üzerine çullanmış hırsızların kan emici vampirlerin kiralık
katillerin yapmış olduğu bunca zülmün kendilerine dönüp saltanatlarının yıkılması için sebeplerin hazırlandığı mükaddes bölgedir.
Asrın siyasi ve askeri dehası Atatürkün tesbiti ile siyasi ve maddi
heveslerini emperyalizmin istekleri ile eşleştiren hainlerin, münafıkların kiralık katillerin dinin düşmanlarının hesabını görmesi için; Allahın vermiş mühlet İnşAllah dolmak üzeredir. Allah'ın selamı rahmeti Hüseyni meşrep ile ona manen
fikren ve fiziken desdek olanların üzerine olsun.
Hacı Bayazıt
31.12.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.14
Nasrallah, Suriye, Direnişin büyük hamisi ve
dayanağıdır
Nasrallah:
Araplar Gazzeye Yiyecek Dahi Vermezken Suriye
Mücahidlere Silah Gönderdi. 33 Gün Savaşında
kazanılan zaferin altıncı yılı münasebetiyle yaptığı konuşmada üzerinden altı yıl geçmesine rağmen Siyonist rejimin
yenilginin şokunu hâlâ atlatamadığını ifade eden Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Suriye,
Direnişin büyük hamisi ve dayanağıdır dedi. 18
Temmuz 2012 gecesi yaptığı konuşmada 33 Gün Savaşında yaşanan süreci ele alan Seyyid Nasrallah, Siyonist rejimin geçmişte benzeri olmayan yenilgisinden ve Direnişin kazanımlarından söz etti.
Konuşmasının bir bölümünü Suriyedeki gelişmelere ayıran Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Nasrallah 33 Gün Savaşından sonra Lübnanda yaşanan sürece de değindi. Siyonist rejim
yenilginin şokunu hâlâ atlatamadı. Siyonist rejimin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen yenilginin şokunu hâlâ atlatamadığını, üst üste oturumlar düzenleyerek, bir biri ardı sıra makaleler yayımlayarak, birçoğuna İsrailli yüksek makamların da katıldığı toplantılar tertipleyerek yenilgiyi enine boyuna tartıştıklarını ifade eden Seyyid Nasrallah, Mossad Başkanı Meir Daganın savaş zamanında, savaşın İsrail için bir musibet olduğunu, ağır bir darbe aldıklarını ve dönemin İsrail İstihbarat Bakanı Dan Meridorun ise İsrailin o güne kadar böyle bir şey görmediğini, hiç bu kadar dar boğaza girmediğini söylemiş olması bize yeter diye konuştu.
İsrail hâlâ yenilgi bataklığında çırpınıyor. Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri
Seyyid Nasrallah sözlerini şöyle sürdürdü: Onlar hâlâ bataklıktalar ama buna rağmen halen bir şeyler elde etme peşindeler. Aldatmaca peşindeler, Temmuz
Savaşında büyük kazanımlar elde ettiklerini söylüyorlar. 14 Temmuz tarihli güvenlik
zirvesinde önemli bilgilere sahip olduklarını, füze kalkanlarının Hizbullahın füzelerini ve İran üretimi füzeleri tanıdığını iddia ettiler. Hatta İsrail Savaş Bakanı Hizbullahın bütün füze sistemlerini
tespit ettiklerini söylemişti. Operasyona izin
verilirse savaşın hemencecik sona ereceğini, Hizbullahın belini bükeceklerini
ileri sürmüşlerdi. Operasyonların Hizbullahı yenilgiye uğratacağını, Hizbullahın füze fırlatmaktan aciz olduğunu hayal
ediyorlardı. Savaş
kararının onaylanmasından bir saat sonra 40 savaşçı saldırıya
geçti ve kırktan fazla nokta hedef alındı. 34 dakikada operasyonlarını gerçekleştirdiler. Sonra Halots, Olmerti arayıp İsrailin
zafer kazandığını ve savaşın bittiğini söyledi.
Savaşın ikinci gününde İsrailin aldatmacaları. Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: İkinci gün Şimon Peres İsrailin savaşı kazandığını ve Hizbullah Genel Sekreterinin Şama kaçtığını duyurdu. Oysa ben Dahiyedeydim. Sonrasında İsrailli yöneticiler, kazanım elde etmek
için güvenlik önlemleri aldılar, istihbarat topladılar, taktik geliştirdiler ve bütçe görüşmeleri yaptılar. Durumu 1967dekine benzetiyorlardı. Halots,
Hizbullahın füze kapasitesinin %60-70ini hedef aldıklarını iddia etmişti. Bu, Siyonist rejimin bir başka
aldatmacasıydı.
Mukavemet daima uyanıktır ve meydandadır. Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri konuşmasına şöyle devam etti: Mukavemetin daima uyanık, bilinçli ve zinde olduğuna delalet
eden olaylar şunlardır:
Mukavemetin güvenlik birimi, Siyonist düşmanın füze radarı konusundaki kışkırtmalarının
farkındaydı ama ifşa etmedi. Hatta ifşa etmemekle kalmayıp kışkırtmalarına göz yumdu ve istihbarat
toplamada onlara yardımcı oldu. Bu süreçte zamanı geldiğinde yetenekli yönetici Şehid Muğniye ve diğer kardeşler İsraillilere darbe indirdi. Şehid Muğniye her zaman her savaşta ilk darbe vuran tarafın Mukavemet
olması gerektiği düşüncesin- deydi.
Mukavemetin uyanık oluşunun ilk delili. Seyyid Nasrallah
şöyle konuştu: Mukavemetin ilk güvenlik başarısı,
Siyonist rejimin füze sistemlerinin yerini bildiğinin
farkında olmasıydı. İkinci başarısı ise,
Siyonist rejime fark ettirmeden füzelerin yerini değiştirmesiydi. Bu yüzden Siyonist rejim
füze sistemlerinin konuşlan- dırıldığı bölgeleri füze yağmuruna tuttu, oysa
füzeler oradan başka yerlere nakledilmişti. Mukavemet, Siyonist rejimle 33 gün süren savaşına bu süreçten sonra başladı. Hatta Tel Avivi bile hedef almaya hazırdı.
Genel Sekreter
Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: Siyonist rejimin Özel Güç adını
verdiği ve övündüğü
hava operasyona biz Özel Sanılan veya Mukavemetin Tuzağına Düşüş operasyonu diyoruz. Mukavemet
güçlerinin %70-80i son güne kadar savaş meydanında mücadeleye ve direnişe hazır vaziyette varlık gösterdi. Mukavemetin uyanık oluşunun ikinci delili. Lübnan Hizbullahı
Genel Sekreteri konuşmasını şöyle sürdürdü: Belli sayıda füzeyle yetinseydik savaş meydanında daha fazla füze ateşleyebilirdik, ama biz zaman unsurunu da dikkate aldık ve bombardımanlarımızda savaşın uzayabileceği ihtimalini göz önünde
bulundurduk. Savaşın ikinci günü Siyonist
rejim gerçeğin farkına
varınca Halots Güvenlik Komitesinde komite üyelerine haftalarca sürebilecek uzun süreli bir savaşa girdiklerini söylemek zorunda kaldı.
Peres bu konuda kendini savunamadı ve bir şey söyleyemedi. Gerçi hâlâ bu konuda sessiz kalmaya devam ediyor.
İsrail saldırdığı takdirde Hizbullaha gafil avlanır. Hizbullah Genel
Sekreteri şöyle konuştu:
Lübnandaki durumu incelediğimizde halkın büyük çoğunluğunun çatışmaları, savaşları ve gelişmeleri yakından takip ettiklerini
gördük. Bu onların hakkıdır. Fakat emin olun bütün bu karmaşaya, hercümerce rağmen bütün kadrosuyla
gece gündüz düşmanla mücadeleyi ve ülkeyi korumayı düşünen Mukavemet erleri var! Bu yolda
hiçbir şey onları
gafil avlayamaz. Tabii aynı zamanda düşmanın da bizim hakkımızda istihbarat topladığını, darbeyi ilk indiren taraf olmak
istediğini biliyoruz; önceki savaşlarda buna şahit olduk.
Siyonist düşmanın vaatlerinin içi boştur. Seyyid
Nasrallah konuşmasının devamında şunları kaydetti: Siyonist düşmandan şu hususa teveccüh göstermesini istiyorum ve ona şunu söylüyorum: Sahip olduğun gücün içi
boştur. Gelecekte vuku bulması muhtemel olan her türlü savaşta
darbeyi ilk indiren taraf olmak istediğini
biliyoruz. Ama sen ilk darbeyi indirdikten sonra Mukavemet seni gafil avlar!
Siyonist rejime, onu gafil avlamayı vaat ediyoruz.
Ama sizden ve bütün bölge halklarından Mukavemetin güçlü, bilinçli ve uyanık olduğuna inanmanızı istiyoruz. Biz Lübnanda, Arap dünyasında, İslam âleminde ve bu bölgede, beyinlere,
kalplere, iradelere, azimlere ve güçlere sahibiz ve onların yardımlarıyla planlama yapabilir, projeler ortaya koyabilir, direnerek zafer
kazanabiliriz. Alınyazımız, bazı
Arap yazarların ve çoğu basın organının bize telkin etmeye çalıştığı gibi yenilgi ve
güçsüzlük değildir. Temmuz Savaşında ve sonrasındaki Gazze Şeridi Savaşında verilen en önemli
mesaj bizi zaferin beklediğiydi. 2000 ve 2006 yıllarında nasıl zafer kazandıysak, ileride meydana
gelebilecek her türlü savaşta yine zafer
kazanabiliriz.
33 Gün Savaşında amaç Mukavemeti ortadan kaldırmaktı. Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri
Seyyid Hasan Nasrallah şöyle devam etti: Savaş sona erdi. Şimdi ikinci bir konudan bahsetmek istiyorum. İsrailliler, Amerikalılarla bir olup
savaşı değerlendirdiler
ve ibret aldılar. Şimdi
yeni bir sürece girdik. 33 Gün Savaşını Lübnanda Mukavemeti, bölgedeki en önemli
hareketi yenilgiye uğratmak, dolayısıyla Mukavemetin bölgedeki odak noktasını ortadan kaldırmak için başlattılar. Arap dünyasının bir kısmının bağlı kaldığı ve İran, Suriye ve Lübnan ve Filistindeki
direniş hareketlerinin odak noktası olan Filistin sorununu ve Arap topraklarının geri alınması meselesini
Ama bölgedeki birçok rejimin derdi başka.
Onlar Filistinlilerin meselelerini unutma- larını istiyorlar. İstedikleri bu can alıcı meselenin unutulması ve Lübnan Mukavemetinin ortadan kalkmasıydı. Mukavemet Lübnanda yenilgiye uğramış olsaydı savaş Suriyeye sıçrardı. Çünkü Suriye mukavemetin hamisiydi. Siyonist rejimin ikinci planı Beşar rejimini devirmek ve Suriyeyi Amerika ve İsraile boyun eğdirip teslim almaktı.
Mukavemetin zaferi düşman planlarını suya düşürdü. Seyyid Nasrallah şöyle konuştu: Ama
Mukavemetin zaferi ikinci planı suya düşürdü. İsrail savaşın son günlerinde çözüm
yolu aramaya başladı
ve New Yorktaki Arap kuruluyla görüştü. İsrail bütün şartlarından vazgeçti. 1701 anlaşmasından tek bir şey elde etti, o da Mukavemetin mahkûm
edilmesiydi. Peki,İsrail bu savaştan ne
kazandı?
Seyyid Nasrallah
konuşmasının devamında
şöyle dedi: İsrail
F-6sından korkmayıp kalbi titremeden Güneyde kalan bir gencin
savunma stratejisi karşısında. Şimon Peres 1701 ateşkes anlaşmasını kabulüyle ilgili olarak, İsrailin savaşı durdurmaktan başka çaresi yoktu,
diyor. İsrailin en büyük
kazanımı işte budur. Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasını,
Mukavemetin önderi İmam
Musa Sadrı, Ordu komutanlarını, askerlerini, bütün siyasî güçleri
ve Mukavemeti destekleyenleri selamlayarak ve 2006
mucizesini gerçekleştirenler ile kendisini
dinlemeye gelenlere teşekkür ederek bitirdi. Medyaşafak 21.07.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.15
Arabistan İslam alemi için ABD ve İsrail'den çok
daha tehlikelidir
ABD'de
öldüğü açıklanan Süleyman'ın çok önemli meslektaşı ve kişisel dostu Suudi Arabistan İstihbarat Şefi Migrin Bin Abdülaziz dün
aniden ve şaşırtıcı bir kararla görevinden alınarak yerine Bender Bin Sultan atandı.
Önce bu atamanın Suudi Kraliyet aile geleneklerine
aykırı olduğunu söylemek gerek. Çünkü görevden alınan
Migrin kurucu Kral Abdülaziz'in oğlu ama yerine
atanan Bender ise bir torundur. Süleyman'ın ani
ölümü ya da öldürülmesi ile Migrin'in görevden alınması arasında kesin bir ilişki vardır.
Bence ABD önce Suudi
Arabistan'ı sonra tüm bölgeyi yeniden
dizayn ediyor. Hatırlanırsa Kaddafi'nin yıkılmasında da en önemli rolü olayların başlarında
İngiltere'ye kaçan İstihbarat
Şefi ve yeğeni
Kaddafeldem ve eski İstihbarat Şefi ve Dışişleri Bakanı Musa Kusa oynamıştı. Suudi Arabistan'ın yeni İstihbarat Şefi Bender ise bölgenin son 30 yıllık tarihinde belki de en önemli figür. Mısır'lı
Ömer Süleyman ile birlikte bu İkili ABD'nin coğrafyamıza yönelik tüm planlarında CIA'ya hep yardım etmişti. Bender ise çok daha önemli. Çünkü 1983'e kadar ülkesinin İstihbarat Şefi olan Bender o yıldan sonra ülkesinin ABD'deki büyükelçisi olmuştu. Peki ne zamana kadar? 2005'e kadar... Yani 22 yıl Washington'da görev yaptı ve Beyaz
Saray'a kim geldi ise hepsi ile yakın ilişki kurdu. Peki Bender neden ülkesine döndü? Çünkü ABD Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP) uygulamaya karar vermişti. 2005'te ülkesine dönen Bender kendisi için kurulan Milli
Güvenlik Konseyi Başkanlığı'na atandı ve son dönemde bu coğrafyada yaşanan tüm gelişmelerden sorumlu kılındı. Tabi CIA ile birlikte..
İşte 'Arap Baharı' böyle bir ortamda başladı ve devam ediyor.. Belki de Bender işini çok iyi yaptığı için
yeniden İstihbaratın
başına getirildi. Anlaşılan Kral Abdullah, Başkan Obama'nın talimatı ile Bender'i bölgeyi yeniden
dizayn etmek üzere daha yetkin ve etkin bir konuma getirdi. Hem de Suudi
Arabistan'ın doğu
bölgesindeki Şii ayaklanmaların hızla arttığı bir dönemde. Hem de Suriye'de önemli askeri ve istihbarat
komutanlarının
öldürüldüğü bir dönemde. Ben Taliban ve Kaide'nin
kuruluşlarında önemli
rol oynayan Bender'i hep yakından takip eder ve
onunla ilgili her haber ve gelişmeyi önemserim.
Bender ile ilgili son gelişmenin sonuçlarını önümüzdeki yıllarda hep birlikte göreceğiz. ABD
Bender'e bir görev verdiyse coğrafyamızda önümüzdeki kısa, orta ve uzun
vadede çok tehlikeli, kanlı ve karanlık gelişmeler yaşanacaktır demektir.. Çünkü Bender çok
tehlikeli ve ABD'nin bu coğrafyadaki Lawrance +
Brzezinski'sidir. Suudi Arabistan ise bu coğrafya
yani Arap ve İslam alemi için ABD ve İsrail'den çok daha tehlikelidir. Çünkü Suudi yönetim 250 yıldır Haçlı-Siyonist
İttifaka hizmet etmektedir. Hüsnü Mahalli
21.07.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.16
Tek din projesi!...
Yeni
Dünya Düzeni tezgahının
yeni hedefi. Küresel güçlerin dünyayı daha iyi
sömürebilmek için dinleri farksızlaştırma planları hız kazandı. Şeytani tezgahın yeni bir adımı Münihte Protestan Sankt Mathaeus Kilisesinde düzenlenen Tek Tanrıya Müzik konseriyle atıldı. Sanatla maskelendi. Önümüzdeki
yüzyıllarda dünyanın
kontrol ve yönetimini elinde bulundurmanın dinsel
çatışmaların
ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabileceğini öngören
küresel güçler bu amaca yönelik eylemlerini sürdürüyor.
Üç semavi dinin
ilahi grupları, Almanyada Tek Tanrıya
Müzik konserinde buluşturuldu.
Kuransız İslam. Türkİye ve ABnin desteklediği Tek Tanrıya
Müzik projesi için düzenlenen konserin arasında ezan okundu ve izleyicilere verilen iftarda su, hurma,
sandviç ikram edildi. Tek Tanrıya Müzik projesine tepki gösteren CHPli eski müftü İhsan Özkes, Bu tür faaliyetler, Muhammedsiz ve Kuransız İslam
anlamına gelir dedi. İlahiyatçı ve Uzmanlardan tepki yağdı. Prof. Dr. Yümni Sezen -İlahiyatçı Sosyolog
Kesinlikle İslamiyete aykırı. Bu, Batının, özellikle ABDnin bir projesidir. İslam dünyasını kendileri için iyi bir iş arkadaşı
yapmak, zararsız hale
getirmek için. Daha ileri projeleri için engel teşkil etmesini önlemek bakımından bir projedir. Bizimkilerde buna bilerek, bilmeyerek uyuyorlar. Bu üç dinin bir arada olması ve bir dinmiş gibi takdim edilmesi yanlıştır. Buna
makyaj lazım,
süslemek lazım.
Bu da müzikle, sanatla, insani bir takım etkinliklerle süslersiniz ama
altta yatan gerçek çok kötüdür. Prof. Dr. Mustafa
Erdem -İlahiyatçı MHP Milletvekili
Farzları olmayan inanç
İslamın başkalarının da hidayete muhtaç oldukları konusundaki daveti Hıristiyan dünyasını tedirgin etti. Özellikle AKP iktidarı
döneminde Diyanetten
de buna uygun denilebilecek sıcak
mesajlar verildi. Ülkemizde misyonerlik faaliyetleri İslam ile diğer dinler arasında ortak bir nokta olduğu konusunda yoğunlaştırılmakta.
Farzları
ve haramları olmayan
bir din oluşturulmak
işteniyor. Ilımlı İslam adı altında dişleri ve tırnakları olmayan bir aslan olması
işteniyor.
Aytunç Altındal -
Araştırmacı yazar
İslam
protestanlaştırılıyor.
Kültürlerarası diyalog
değil ama
dinler arası diyalog
adı altında
yürütülen bazı girişimler
var. Batı
medeniyetine ait olan değerler İslam
dininin uygulamasıymış
gibi aktarılıyor. Türkiyede İslam dininin protestanlaştırılması
sürüyor. Avrupa da bundan yararlanıyor. İbrahimi dinler
palavrası ile batı
medeniyetinin değerleriyle
donatılmış İslamiyet ortaya getiriliyor. Hıristiyanlaştırma değil
ancak, Hıristiyan
dünyasına ait
değerleri
olduğu gibi
Türkiyeye
aktarma var. Emperyalist uşaklar değirmene su taşıyor! AB tarafından desteklenen Tek Tanrıya Müzik projesine tepki yağdı. Eski müftü CHPli Özkes, Bu tür faaliyetler, Muhammedsiz ve Kuran'sız İslam anlamına gelir dedi.
Almanyanın
Münih kentindeki Protestan Sankt Mathaeus Kilisesinde,
üç semavi dinin ilahi müziklerinin seslendirildiği
Tek Tanrıya Müzik adlı konserin arasında ezan okundu ve izleyicilere iftar verildi. Türkiye ve AB tarafından desteklenen Tek Tanrıya Müzik projesi kapsamında düzenlenen konserde davetlilere hurma, sandviç ve su ikram
edildi. Münih Belediye Başkanı Christian Udenin ev sahipliğinde, dini cemaat ve sosyal kurum temsilcilerinin katılımıyla
gerçekleş- tirilen konserde, Mehmet Yeşilçay yönetimindeki 35 kişiden oluşan müzik topluluğu, tek tanrılı semavi dinlerin ilahi müziklerini
bin kişi kapasiteli kilise salonunda seslendirdi.
Müzik topluluğu, Hafız Aziz Hardal, Francesca Lombardi Mazulli, Valer Berna-Sabatus,
Bizans Korosu, Yahudi Hazan Yako Taragano, Ermeni Muganni Nisan Çalgıcıyan, Süryani Solist Sarah Ego,
Cantilena Sacra Korosu ve İstanbul Tasavvuf Müziği İslamiyeti
yok sayma Benzer girişimler geçmişte Türkiyede de yaşanmıştı.
Butün bu
faaliyetler, tek din kavramını oluşturma,
peygamberleri ortadan kaldırma ve İslamiyeti yok sayma olarak yorumlandı.
Türkiyede de bir benzerinin yapıldığı konserle ilgili görüşlerini belirten eski müftü CHP İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes, inancımız gereği
Müslümanların Hz. İsaya da, Hz. Musaya da inandıklarını,
ancak Hıristiyanların
ve Yahudilerin, ne Kuran-ı Kerimi ne de Hz. Muhammedi kabul etmediklerini
ifade etti. Özkes şöyle dedi: Tek ilah konusunda da net değiller. Tek
ilah çatısı altında toplanmak Muhammedsiz ve Kuransız bir İslam anlamına gelir ki, bu da İslam olmaktan
uzaklaşmaktır. İçi boşaltılmış bir din işteyenler, dış güçlerin güdümünde olanlar Atatürk düşmanlığı yapıp emperyalizme uşaklık edenler bu değirmene su taşıyor.
Projenin şu anda pek başarılı
olamayacağını
ama Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) tam uygulamaya geçtiği zaman
tehlikeli sonuçlar doğuracağını dile getiren Özkes, Eğer BOPta bir
mesafe alınırsa tabii
o zaman inanç açısından
vahim durumlar olabilir. Bunların hepsi BOPun bir ayağı olarak yürütülen
projelerdir. Bunlar boşuna rastgele olaylar değil. Planlı programlı olaylardır
diye konuştu.
Aya İrinide
de düzenlenmişti. Dünyaca ünlü müzisyenler,
Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin ilahi müziklerini bir arada seslendirmek
için AB Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağışın ev sahipliğinde 24 Nisanda İstanbulda düzenlenen Tek Tanrıya Müzik konserinde buluşmuştu. Bağışın ev sahipliğinde, Türkiyedeki dini cemaatlerin
temsilcilerinin katılımıyla Aya İrini Müzesinde Tek
Tanrıya Müzik konserinin
düzenleneceği bildirilirken, Tek ilah fikri altında birleşen, daha önce emsali hiç görülmemiş bu
proje, dinlerin ve uygarlıkların bir aradalığını vurgulamak, Avrupa kültür mirasına
katkıda bulunmak, dünya barışına ve toplumlar arası hoşgörüye sanat üzerinden destek vermek amacı ile gerçekleştiriliyor denilmişti. Konserde Ahmet Özhan,
Bizans Korosu, Yahudi Hazan Yako Taragano ve Korosu, Ermeni Muganni Nişan Çalgıcıyan
ve Korosu, Süryani Solist Sarah Ego ve İstanbul
Tasavvuf Müziği Korosu bu proje için bir araya
gelmişti.
Hıristiyanlık adetini Türkiyeye taşıyorlar. Hıristiyan toplumlardaki bazı uygulamaların Türkiyede de yapıldığını hatırlatan
Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, Hıristiyanlıkta dini ilahiler ve kilise dışında bestelenmiş olan ilahiler var.
Bunlar kiliselerin görüşlerini yaygınlaştırmak
için halka sunulur. Halk bunları dinler ve kendini
dini ilahi dinliyormuş zanneder. Bu seküler model
Türkiyede yaygınlaştı. Hıristiyanlaştırma değil
ancak Hıristiyan dünyasına ait değerleri olduğu gibi Türkiyeye aktarma var. Mesela kadınlar korosu kurulmuş. Koroda kadınlar çeşitli müzik aletleri çalıyor ve ilahiler okuyor. İslam dininde
böyle bir uygulama yok. Batı medeniyetine ait olan
değerler İslam
dininin uygulamasıymış gibi aktarılıyor. Türkiyede İslam dininin protestanlaştırılması
sürüyor. Avrupa da bundan yararlanıyor. İbrahimi dinler palavrası ile batı medeniyetinin değerleriyle donatılmış İslamiyet ortaya getiriliyor dedi.
Farzı olmayan din! MHP Ankara
Milletvekili Mustafa Erdem de, İslam dininin bir
tür protestan Hıristiyanlığa benzetilmek iştendiğini ileri sürerek, Farzları ve haramları olmayan bir din oluşturulmak işteniyor. İslamın başkalarının
da hidayete muhtaç olma konusundaki daveti Hıristiyan
dünyasını tedirgin
etti.
Özellikle
AKP döneminde Diyanetten de buna uygun
denilebilecek sıcak mesajlar verildi. Ülkemizde misyonerlik faaliyetlerinin etkin hale
getirilmesindeki gayretler İslam ile diğer dinler arasında ortak bir noktasının olduğu konusunda yoğunlaştırılmakta. Hıristiyanlık alemi hakkında sağlıklı
bilgi edinmek işteyenlerin Kur'an'ı Kerim'e bakmaları gerekir. Ilımlı İslam adı altında dişleri ve tırnakları olmayan bir Aslan olması işteniyor dedi.
Bir araya getirmek
dine aykırıdır. 3 dinin bir dinmiş gibi algılanmasını sağlamak
yani diyalog eski hızıyla devam ediyor diyen Marmara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Yümni Sezen de, şunları söyledi: Dinleri bir araya getirmek ve
yeni bir din ifade etmek dinimize aykırıdır. İsayı daha çok sevecekse Müslüman İsa demek anlamsızdır. Diyalog yapacaksan İslama davet edersin. Hiç de taviz vermezsin. Üç din yoktur, tek İslamiyet vardır. Yaşanan üç inanç siştemini birmiş gibi kabul etmek tamamen cehalet örneğidir
ya da art niyettir. Bu batılının hümanist tavrına bir hizmettir. Zaten batının projesidir. Ilımlı İslam da onun bir parçası değil mi? Üç dinin bir arada olması ve bir
dinmiş gibi takdim edilmesi yanlıştır. yençağ 23.07.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.17
Allahın adıyla,
Ehli Beytin anlaşılmasından korkuyorlar
Ehli
Beytin anlaşılmaması için Resülü Ekremden sonra tüm zamanlarda engeller
koymaya çalışılmıştır. Tarihin zalimleri, Ehli Beytin anlaşılmasından korktukları için tüm zamanlarda
anlaşılmasını engellemek için aralıksız mücadele etmişlerdir. Tarihin
zalimleriyle beraber olan dini kisveli kişiler de
bu konuda onlarla işbirliği yapmışlardır.
Resulü Ekremden sonra Ehli Beyt İmamları şehit edildiği gibi onları sevenler de ya şehit edilmiş ya da zulme uğramışlardır. Ehli Beyt mektebi açısından tarihin diğer dönemlerinden çok farklı ve ayrıcalıklı olarak ifade edebileceğimiz bir döneme ulaşıldı. Yüzyıllardır Ehli Beyt hakikatini kitlelere duyurma fırsatını
bulamayan âlimler bu dönemde İslam İnkılâbının bereketiyle değişen dünya şartları içerisinde seslerini duyurmaya başlamışlardır. Ehli Beyt mektebini bu mektebe
gönül verenlerin dilinden duymaya tahammül edemeyen bir çok cemaat ve tarikat
önderlerini bu durum rahatsız etmiş olacak ki her taraftan saldırılarını artırmaya başladılar. İslam İnkılâbını ve Hizbullahı mahkûm etmeye çalışanların çoğu aslında Ehli Beyt mektebine karşı saldırganlıklarını
ifade etmiş oluyorlar.
Türkiyedeki birçok İslamcı gurup ve cemaatlerdeki İslam İnkılâbına ya da Hizbullaha yönelik saldırılarda dini, insani hiçbir gerekçe
ortaya konulamıyor. İslam
İnkılâbı ya da Hizbullahtan hayırlı bir topluluğu hayal bile etmeye güç yetiremeyen bu çevrelerin saldırgan- lıklarının özel nedenleri olmalıdır.
Bu hastalıklı yapılar, herhalde İslam ümmetinin en büyük düşmanı olan işgalci İsraile karşı İslam İnkılâbı ya da Hizbullahtan daha iyi mücadele
verenlerden bahsedecek durumda değillerdir. Bu
kesimlerin İsraile atılmış bir tane taşları olmamasına karşın bu kadar Hizbullaha saldırmalarının arka planında başka nedenler vardır. Bir nedeni burada ele alalım.
Cemaat, tarikat ve İslamcı guruplar Ehli Beytin anlaşılmasından korkuyorlar. Bu korkuyla
hareket edenler gerekçesiz karalamalar yapıyorlar.
Bu cemaatlerin önderleri, peygamberimizin Ehli Beytinin
anlaşılmasını kendilerini anlamsızlaştıracak bir gelişme olarak görüyorlar. Cemaatlerin önderleri kendi şahsi pozisyonları ve çıkarları açısından konuya yaklaşm- aktadırlar. Ehli Beyt İmamlarını
biraz okuyan, az da olsa anlamaya çalışan akıllı ve temiz hiçbir kimsenin bunlara
iltifat etmeyeceğini biliyorlar. Ehli Beyt İmamlarını
araştırıp tanıyanların onlara artık yönelmeyeceğini farkındalar.
Cemaatlerini
elde tutmaya çalışanlar, Ehli Beytin anlaşılmasını engellemeyi varlıklarının
devamı için kaçınılmaz görüyorlar. Bunu açıkça dile
getirecek durumda olmadıkları için konuyu İslami İran ve Hizbullah üzerinden konuşuyorlar.
Bu cemaatler ve
tarikatlar açısından,
Ehli Beytin gündem edilmesi ve anlaşılmaya çalışılması çok yanlış bir tutumdur hatta
fitnedir. Saldırgan üsluplar ve karalamalarla
Kuran ve Peygamberin dilinden Ehli Beytin öğrenilmesine engel olmaya çalışıyorlar.
Yeri gelse bizler Şiilerden daha çok Ehli Beyti seviyoruz diyen bu çevreler, asla İmam
Ali (as)ı imamın
kendi dilinden anlamaya razı olmuyorlar. İmam; kendi yolunu, düşmanlarını ve yollarını nasıl
tanıtıyor onu öğrenerek İmam Ali gibi olaylara yaklaşalım deseniz imamı çok sevdiğini söyleyenlerin buna razı olmadıklarını görülüyor.
İmam Ali, ilmin kapısıdır
derler ama imamı basit bir ravi konumunda ele alırlar. Çoğu da imam adına uydurulmuş rivayetlerle. İlmin kapısı olan imamdan birkaç rivayetin ravisi olmanın ötesinde ilim onların ellerinde
yoktur. Ellerinin boş olduklarını bile bilmiyorlar. Ehli Beyt
kaynaklarıyla gelen sözlere de hiç yaklaşmadıkları
için İmam Ali (as)a ve
imamlara karşı tam bir cehalet içerisindeler.
Bu kesimler mesela İmam Hüseyinin Kerbela kıyamını, imamın
ve evlatlarının
dilinden hiç okumamışlardır, hiç anlatmazlar ve anlatılmasını iştemezler.
Bu konunun konuşulmasına karşı çıkarlar. Hz. Hüseyinin anlaşılma- sının
doğuracağı
sonuçları çok iyi hesap ederler.
Bu cemaat grup ya da
tarikatların zavallı gönüllüleri bir gün bu yapıları ve önderleri sorgulayacaklardır. Bu
cemaatler körü körüne liderlerinin peşine takılacaklarına bu önderlere dönerek neden
Resulü Ekremin pak Ehli Beytinden elinizde hiçbir söz yoktur diyecekleri gün maskeleri düşecektir. Ehli Beyt İmamlarından gelen ciltler dolusu bilgiden neden habersiz kaldık diyecekleri günlerden korkuyorlar. Bu cemaat ve tarikat
önderlerine karşı sizlerin Resulü Ekremin Ehli Beytinden gelen bilgiye bu kadar
uzak kalmanız hatta düşman olmanızı size dininiz mi yoksa aklınız mı emretti diye çıkışların yapılmasından korkuyorlar. Bu sürecin başlaması bu önderleri rahatsız ettiği için karalama kampanyalarına devam
ediyorlar.
Cemaat önderleri
kendi şahsi hesaplarından dolayı Ehli Beyte karşı ilgisizliği ve bilgisizliği beslemelerini bir
yere oturtuyoruz. Bu önderler ya bu konuda cehalet içerisindeler ya da çıkarlarının
kurbanı olmuşlar. Bu
konudaki cehaletleri elbette ki onlar için bir mazeret değildir. Onlar cahil kalmayı iştemişlerdir.
Cemaat ve tarikat
gönüllüleri kardeşlerimiz, sizlerin Ehli Beytten uzak kalmanız konusunda ne Allaha
ne de Resulü Ekreme karşı verecek cevabınız yoktur. Ahirette kaybedeceğiniz gibi
dünyada da kazanamayacaksınız. Bu cemaat önderlerini çıkarları ve cehaletleriyle baş başa bırakın.
Bunlardan dolayı Allahın rızasından
uzak kalmayın.
Bırakın önderlerinizin çirkin hesaplarını da, Ehli Beyti, Kurandan ve Resulü Ekremin dilinden öğrenin.
Bağlı
bulunduğunuz bu önderlere bir bakın ki cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyinden bir söz sizlere aktarmamışlardır. Sizler buna şahit olduğunuz halde aklımızı kullanmamanız normal değildir. İnşallah bu cemaat önderlerine rağmen Kuranın emrettiği Ehli Beyt sevgisi, tüm Müslümanlar arasında yaygınlaşa- caktır. Ehli Beytle aramızdaki engelleri kaldırmamızda Allah Teâlâdan yardım dileriz. Rasthaber Hüseyin
Taş 25.07.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.18
Muaviyenin torunları Suriyede isyanda
Halife
Osmanın evi kuşatılmıştı
Halife, Hz. Aliden, halk ile arasını bulmasını
rica etti.
Ancak Hz. Ali bunu bir şartla kabul etti. Buna göre
halife Osman, İmam Hz Alinin
kefil olduğu her şeyle
amel edecekti'...
Hz.
Ali ise halifenin, Allahın Kitabı ve Peygamberin sünneti ile amel edeceğine
kefil oldu. İsyancılar,
Hz. Alinin hatırı için onun kefilliğini kabul ettiler.
Ve anlaşma imzaladılar
Bu belgeyi (anlaşmayı) Zübeyr, Talha, Sad b. Ebu Vakkas, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit,
Sehl b. Hanif, Ebu Eyyup (Eyüp Sultan) (r.a) gibi kimseler şahit unvanıyla imzalamıştırlar.
Ayaklanmanın bastırılmasından
sonra Hz. Ali, halife ile bir kez daha konuşma
yaptı ve şöyle dedi;
Halk ile konuşmalı ve onları inandırmalısın. İnkılâp dalgaları tüm İslam ülkelerini kaplamıştır. Bu yüzden halkın tekrar sana karşı ayaklanması ve senin de tekrar benden
yardım iştemen
mümkündür. Halife çıkıp halkla konuştu ve hatalarından dolayı pişman olduğunu beyan etti.
Bu anlaşmaya binaen halifenin evini kuşatanlar Mısıra gitmek için yola çıktılar.
Yolda bir köleyle
karşılaştılar... Köle, Mısır valisine bir mektup götürdüğünü itiraf etti... Mektup halifenin mührünü taşıyordu ve heyettekilerin öldürülmesini emrediyordu.
Bu olay üzerine Mısırlılar tekrar Medineye dönüp, halifenin evini
yeniden kuşattılar. İşler iyice kızışmıştı. Mektubu Halife Osman mı yazmıştı? Hayır.
Ama mühür var. İşte o mühür Emevi
zihniyetinin günümüze kadar gelen anlayışının mührüdür. Mektubu
Mervan b. Hakem yazmıştı. Halifenin mührü de Ümeyye- oğullarından Hemran b. Ebanın elindeydi. Bu şahıs Basraya
gidince mühür Mervanın eline geçmişti.
Mektubu yazan Mervan
olduğu için Mısırlılar,
halifeden Mervanı kendilerine teslim etmesini
istiyorlardı. Ancak halife bunu kabul etmedi.
Abluka gittikçe daralıyor, eve su girişine bile izin verilmiyordu. Ancak Hz. Ali, Haşimoğullarından
birkaç kişi vasıtasıyla zorla içeri su gönderdi. Halife, kuşatma altında bulunduğu sırada Muaviyeye mektup yazdı ve yardım iştedi. Fakat Muaviye, Hz.
Peygamberin ashabına muhalefet edem- eyeceğini söyledi.
Hz. Ali, daha sonraları Muaviyeye yazdığı mektupta, onun Halife Osmanla ilgili
davranışlarını
şöyle anlatıyor; Hangimiz Osmana daha düşmanız ve onun öldürülmesine sebep
olduk? Kendisinden yardım iştediği halde gevşek davranıp kaderi gelinceye kadar
eceli ona saçan kim? Yardımın sana faydası varken Osmana yardım ettin. Yardımın ona faydası varken onu faydasız bıraktın. Akın Aydın 26.07.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.19
Esad Devrildikten Sonra
Zeynebiye Adını
Yezid İbn Muaviye Olarak Değiştireceğiz!
Suriyede son yaşanan gelişmelerden sonra artık Vahhabi-Selefilerin bu ülkedeki isyan ve terörist eylemlerdeki
çirkin rolü kimseye örtülü değil. Suriyedeki karışıklıkların sebeplerinden biri de kendi
deyimleriyle Şii hilalinin ortadan kaldırılmasıdır.
Bu doğrultuda son yıllarda bazı Selefi-Vahhabiler Şiilere ve Ehlibeyt (a.s) mektebi takipçilerine karşı karalama kampanyaları başlatmış ve insanlık dışı uygulamalara girişerek katliamlar yapmışlardır...
Abdullah Bin Mur'ib
adlı Vahhabi şeyh,Twitter hesabından Suriye
devletinin yıkılması halinde Şamdaki
Zeynebiye semtinin ismi değiştirilerek yerine Yezid İbn Muaviye isminin konacağını yazdı!
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA-Suriyedeki son gelişmeler Amerika, İsrail destekli selefi-vahhabi teröristlerin Iraktan sonra Suriyeyi de kan gölüne çevirdiğinin bir kanıtı. Artık Suriyede
yaşananlar kimseye saklı değil. Gerçekler gün gibi ortada. Bir
tarafta tüm fitnelere rağmen vatan ve milletini
savunmak için mücadele eden Suriye devleti, öte yandan Amerika, İsrail, Batılı devletler ve Kukla Arap rejimleri tarafından her türlü destek verilen İslam ve
insanlık düşmanı kan içici zamane Hariciler.
Zamanımızın Haricileri olan Selefi Vahhabiler, her ortamda Peygamberin
ailesine kin kusmakta ve onların katillerini aleni
bir şekilde desteklemektedirler!
Abdullah Bin Mur'ib
adlı Vahhabi şeyhlerden biri, Twitter hesabından Suriye
devletinin yıkılması halinde Şamdaki
Hz. Zeynebin (s.a) mübarek kabrinin olduğu bölgenin adı olan Zeynebiye semtinin
değiştirilerek
-Peygamber efendimizin ciğer paresi olan değerli evladı imam Hüseyin ve ailesinin
yerine-katili Yezid İbn
Muaviye (lanetullahi aleyhima) isminin konacağını yazdı! Yakındoğruhaber 26.07.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.20
BOPun abdestli Kardinali ve tek din projesi!
Zaman
Gazetesi haberi, Dinlerin kardeşliği ve buluşması diye verdi! Kastettiği, Tek Tanrıya
Müzik ismindeki konserlerdi! İlki Aya İrinide
yapılıp, ikinci ve
üçüncüsü Alman kiliselerinde sürdürülen bu etkinliği Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile AB finanse etti.
Müzik-sanat ambalajı ile kamufle edilip organize
edilen bu tezgah, gerçekte evanjelist-siyonist ittifakı, ya da yeni emperyalizmin tek dine erişme projesidir.
Öyle, çünkü bizim
inanç siştemimizde, yani İslamda dinlerin kardeşliği ya da buluşması diye bir şey söz konusu olamaz!
İslam, son hak din olduğu için kendinden öncekileri iptal etmiştir.
Realite bu iken, bunun görmezden gelinmesi ve İbrahimi
dinler safsatası ile üç kitaplı dinin bir potada eritilmeye çalışılması, sadece Hazreti Muhammed ve Kuransız bir Müslümanlığın tedavüle sokulması değil, aynı zamanda üç dinden ortak bir
din yaratılmaya çalışılmasıdır!
Bu projenin temel
figürü veya dinamosu ise Fetullah Gülendir! Hoca efendinin Fasıldan Fasıla
isimli eserinde, Hazreti Muhammedi reddeden yani
Kelime-i Tevhidin ikinci bölümü olan Muhammedun Resululah
kısmının kaldırılmasını teklif eden satırları ortadadır!
F Tipi cemaatin,
dinlerarası diyalog ve ılımlı İslam ambalajlı, malum faaliyetlerinde şimdi ki durak. Üç dini bir potada eritmek, yani tek dinin yaratılmasıdır.
Galiba beklentileri de, bu dinin peygamberliğinin
kendilerine verilmesidir! Hayır, aktardıklarım komplo teorisi ya da yakıştırma değil
var olan tablodur!
F Tipi güruh,
küresel emperyalizme sadece yurt dışındaki okulları ve polis ile adliyedeki
mensuplarıyla, TSKyı çökertme operasyonuna omuz vermiyor. Aynı zamanda islamın, iğdiş edilip yeni bir dinin yaratılması bağlamında da hizmet sunuyor ki, AKPde bu projenin
merkezindedir ve iki camia arasında iş bölümü söz konusudur! Hedeflenen tek din projesi, tıpkı BOP misali, yeni dünya düzeninin
olmazsa olmazıdır ve
ikisi paralel olarak yürütülmektedir. BOP ve tek din projesinde, F Tipi güruh,
abdestli kardinal, AKP ise abdestli zangoç konumundadır!
Ülke bölünürken AKP
hala nasıl yüzde 50lerde? Sahi bu tabloda bir anormallik yok mu? Türkiye, göz göre göre
bölünmeye gidiyor ve toplum bunu adeta canlı yayında izliyor. Ama bu tabloyu hazırlayan
AKPye milletten bir fatura yok. Zira anketlere göre,
iktidar partisi hala yüzde 50lerde seyrediyor! Bize
göre, bu dramatik tablo şunların eseridir:
Toplum, AKP yerine
oy verebileceği bir iktidar alternatifini
göremiyor ve iştemese de oyunu yine ona veriyor.
Tayyip Erdoğan, siyaset mühendislikleri ve iktidar
gücü ile kendinden kaçacak seçmenin oy verebil-eceği yeni siyasi adreslerin doğuşunu türlü yollarla engelliyor. Erdoğan,
iyi bir algı yönetimi ve iletişim tekniği ile dini kullanıp cepheleşmeler yaratarak tabanını diri tutuyor! Tayyip Erdoğan, ben gidersem istikrar bozulur imajını oluşturarak kitleleri yanında tutabiliyor. Toplum, geçiminin yani ekonomik durumun- un dışındaki şeylere tepki vermiyor.
Güce tapınma ya da güce eğilme toplumumuzun temel dinamiği haline
geldi!
Tayyipten Halid Meşala, Haçlılarla
beraber ol baskısı!
Halid Meşali
biliyorsunuz! Hamasın sürgündeki lideri! Peki, Meşal nerede mi sürgündeydi?
Suriyede! Yıllar yılı Şama sığınıp, oradan çok büyük destekler alan Meşala şimdi, ABDnin köpeği
ol ve Suriyeye ihanet et
deniliyor!
Diyen kim
mi? Tayyip Erdoğan! Meşal, önceki akşam Türkiyeye geldi ve Erdoğana iftar yemeği konuğu oldu! MİT Müsteşarı ile Dışişleri Bakanının da katıldığı yemeğin gündemi Esadın düşürülmesi için Suriyedeki Filistinlilerin
isyan ettirilmeleri imiş!
Görüyorsunuz, Tayyip
Erdoğan, kendinin Haçlı zırhını kuşanması
yetmiyormuş gibi, bir de bu Haçlı orduya asker topluyor.
Ömrünü İsrail ve ABD ile mücadelede
geçiren birinin kıblesini değiştirmeye çalışıyor! İslam literatüründe, böyle
davranana ne denir onu siz tahmin edin! Rasthaber Sabahattin Önkibar 28.07.2012
22.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.21
Suriye meselesinde hergün yeni bir yazı daha kaleme alınırken, açıklamalar ve yaşananlar ibretle takip
ediliyor.
Gün
geçmiyor ki Şii ve İran düşmanı Yeni Akit'ten İran'a yönelik bir saldırı gerçekleştirilmesin. Yeniakit yazarı Abdurrahman
Dilipak dünkü köşesinde İran İslam Cumhuriyeti hakkında saldırgan ve karalayıcı bir yazı kaleme aldı. Taha Haber
Mehmet Görmez kadir
gecesi Suriyeli teröristler için dua etti AKP hükümetinin Suriye karşıtı politikalarına Diyanet İşleri de dahil oldu. Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet
Göremez, Kadir Gecesi Kahramanmaraş'ta Abdülhamit
Han Camii'nde verilen hutbede, yüzlerce kişiye
Suriyeli teröristler için dua ettirdi.17 Ağustos
2012
Ehli
Vicdan Sahipleri
devletler din
adamlarının
ferastei halkı Allah'ın hesabına hazırlaması ile kurulur; yıkılmasıda
din adamlarının
maneviyatı boşaltıp halkı şeytanın hesabına hazırlaması ile olur. Hacı Bayazıt
Ey silah
mal ve terörist gönderen devletler! Hüsrana uğrayacaksınız
Suriye Cumhuriyet
Müftüsü Şeyh Ahmed Bedreddin Hassun tüm
Ortadoğu ülkelerine birlik çağrısı yaptı. Müftü, Kürdüyle Arabıyla, Hıristiyanı ve Müslümanıyla işgalcilere karşı savaşarak kazandıkları toprakları vermeyeceklerini vurguladı.
Suriye Cumhuriyet
Müftüsü Şeyh Ahmed Bedreddin Hassun,
Ortadoğu'daki tüm devletlere birlik çağrısı yaptı. Öylediler ki hangi devlettensin? Bilmez
misiniz dedim? Hayır dediler.
Benim devletim
Mekke'den Cakarta'ya ve Mekke'den Magrib'e, Tahran'dan Golan Tepeleri'ne ulaşır. Benim devletimin sınırı
yoktur. (01:02-01:29) İsa da bizim toprağımızdaydı
Muhammed S.A.V da bizim toprağımıza geldi. Ha keza Musa da bizim toprağımızda hidayete erdi.
Şimdi kalkıp bizim devletimizin haritasını mı değiştireceksiniz!
Suriye Cumhuriyet
Müftüsü, Kürdüyle Arabıyla, Hıristiyanıyla Müslümanıyla hep birlikte savaşarak Suriye'yi işgalcilerin elinden aldıklarını anlattı.
İşgalciler idlib'e gidelim
dediler. Dediler ki: Dağdakiler insinler Humus
devletini kurun. İdlib'deki Kürt ve Araplar
dediler ki: Onlar dağda kartallar gibi bizi
korurlar. Biz de ovadan onları besleriz, siz işgalcilere karşı, böyle direniriz!
Ova olmadan dağ, dağ
olmadan ova olmaz.
Halep
Hristiyan Başpiskoposu onlara dedi ki Cumanızı kılın ve gelin, savaşa gidiyoruz!
Ama birbirimiz ile
değil Fransızlar ile! Biz böyle bir ülkeyiz! Antakya'da
Halep'te Humus'ta Hama'da beraber savaştık Fransız'la. Fransızlar yüzünden mescitleri kapatmak zorunda kaldık. Fakat Başpiskopos haber vererek
kiliseleri cuma namazı için tahsis etti. Suriye
halkı böyledir!
Müftü
Hassun, Suriye'ye silah, para ve terörist gönderen ülkelerin hüsrana uğrayacaklarını ilan etti. Suriye'ye ve halkına yaklaşmayın! Hadis buyuruyor kim kötülük düşünürse hüsrana uğrar! Ey silah mal ve
terörist gönderen devletler hüsrana uğrayacağınız gün yakındır Allah'ın izni ile! abna.ir
18.08.2012
23.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1
Bismillah...
İmam Alinin İlmi
Mirası
İmâmın (a.s) ilmî mirası imâmet misyonunun nübüvvetin devamı olması hasebiyledir. İmâm Ali (a.s), risaletin ilk günlerinde İslâm ile müşerref olunca İlâhî buyruklara katışıksız bir teslimiyet gösterip hayatı
boyunca eylemi ve söylemi ile
asla tenakuza düşmemiş sabit ber kadem bir tablo
çizerek kendi çağından kıyamete kadar gelecek Müslümanlara her haliyle numune-i timsâl olmuştur. Ayrıca bununla birlikte miras
olarak bırakmış
olduğu yetkin, kuşatıcı ve kapsamlı ilmi kıyamete kadar ümmetin yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.
Bilindiği üzere Allah Resulünün (s.a.a) ahirete irtihâlinden sonra yani Sakifedeki eksen kaymasının akabinde İmâm (a.s) evine kapanıp uzun süre Kuran-ı Kerimi
nüzûl sırasına göre
tertip ederek ayetlerin tevil ve tefsirini yapmakla meşgul olmuştu. Ümmetin ihtiyaç duyduğu her türlü bilgileri içeren bu Mushaf
İmâm Hasana (a.s) sonrasında İmâm Hüseyine (a.s) ve akabinde de diğer imâmlara
miras olarak bırakılmıştır. Bu nedenle vahy ve nübüvvet
ilminin taşıyıcıları, Kuran ve
sünnetin muhafızları,
hak ve kakikâtin gerçek varisleri Ehl-i Beyt imâmlarıdır.
İmâm Alinin (a.s) irad etmiş olduğu hutbeler, çeşitli vesilelerle yazmış olduğu mektuplar ve sarfetmiş olduğu hikmetli sözlerinden oluşan Nehcül Belağa isimli metin çeşitli dillere tercüme edilerek ümmetin istifadesine sunulmuş bir şaheserdir.
Nehcül Belağaya içerik olarak baktığımızda öncelikli olarak Allah Subhanehu
ve Teâlâyı sıfatlarıyla birlikte en mükemmel şekilde bizlere tanıtmaktadır. İmâmın
(a.s) bu konudaki açıklamaları başta İhlâs
Suresi olmak üzere Kuranın birçok ayetin tefsiri niteliğindedir.
Yine Nehcül Belağa, edep, ahlâk ve adab-ı muaşeret ile ilgili hutbe ve sözlerden müteşekkil, ailevî münasebet- lerden toplumsal ilişkilere kadar, Müslüman bireyin-ümmetin her bir ferdinin kişilik ve şahsiyetini şekillen- direcek yaşam ilkeleri veya hayat
kılavuzu olarak sunulmuş ölçüler manzumesinin adresidir.
-
Ayrıca İmâmın miras olarak bırakmış olduğu es-Sahife adlı eser diyet ve kısasların fıkha tekâbül eden hükümlerini
içermektedir. Bu eserden Buharî, Müslim ve İbn-i Hanbel rivayetlerde bulunmuşlardır. (Daha önce de ifade ettiğimiz gibi
ilk iki halife işin içerisinden çıkamadıkları hususlarda İmâm Aliye (a.s) müracaat etmekte idiler. Zira İmâm demek aynı
zamanda fakih demekti. Ancak
ne yazık ki onlar İmâmın (a.s) fakihliğini kabul etmelerine rağmen imâmetini kabul etmemiş- lerdi.)
Öte yandan her
Müslümanın bilmek durumunda olduğu helâl ve haramları içeren el-Camia adlı
eser İmâmın (a.s)
paha biçilmez mirasları arasındadır. İmâm
Cafer Sadıktan (a.s)
rivayet edildiğine göre el-Camia yetmiş zira uzunluğundadır. Bu değerli eser hakkında birinin derisini tırmalamanın şerî hükmüne varasıya dek, bütün ceza
kanunlarını en ince
ayrıntısına kadar ihtiva ettiği belirtilmiştir.
Müsnedüül-İmâm Ali adlı
eser ise Nesaî tarafından derlenip yazılmış bir kitaptır. Bu eser İmâm Alinin (a.s) Resulullahtan (s.a.a) rivayet
ettiği hadislerden müteşek- kildir.
Gurerul-Hikem
ve Durerul-Kelim isimli kitap
ise Amidî tarafından kaleme alınmış bir eser. İçeriği ise İmâm Alinin (a.s) hikmetli ve özlü sözlerini
ihtiva etmektedir. Ebu İshak el-Vatvatın Matlub-u Kul-i Talib Min Kelâm-i Ali b.
Ebî Talib isimli eseri İmâm
Alinin (a.s) hikmetli sözlerinden derlenmiştir. Miet-u Kelime
(Yüz Söz) Cahizden nakledilmektedir.
Bir iki örnek daha verecek
olursak Mecmaul-Beyan tefsirinin müellifi Tabersî İmâm Alinin (a.s) hikmetli sözlerinden oluşan Nesrul-Leali isimli bir kitap yazmıştır. Nasr b. Muzahimin Kitabus-Sıffin adlı eseri ise İmâmın (a.s) bazı hutbelerini ve çeşitli vesilelerle yazdığı nasihatlerini içermektedir. Son olarak Es-Sahifetul-Aleviyye isimli eser İmâmın (a.s) kendisinden rivayet edilen
duaları kapsamaktadır.
İmâm Alinin (a.s) ilmî mirasını aktaran yüzlerce eseri örnek vermek mümkündür. Sayfa
kapasitemizi aşma- ması bakımından
biz bukadarıyla yetinmiş olduk. Sadece şukadarını söylemiş olalım: İmâmın (a.s) ilmî mirası imâmet misyonunun nübüvvetin devamı olması hasebiyledir.
Ali benim vasimdir. (Hadis) Ben, öğrendiğim her şeyi, mutlaka Aliye öğrettim; o, benim ilim şehrimin kapısıdır.(Hadis) İmâm Ali (a.s) buyuruyor
ki: Ben Allah Resulünden
(s.a.a) duyduğum her şeyi mutlaka ezberler ve asla unutmazdım.
İmâm Muhammed Bakırdan (a.s) şöyle nakledilmiştir: İmâm Aliye (a.s) Resullahın (s.a.a) ilmi hakkında sorduklarında şöyle buyurdu: Peygam- berin (s.a.a) ilmi, bütün peygamberlerin ilmidir; geçmi- şte olanların ve kıyâmet gününe kadar olacakların ilmidir. Sonra şöyle devam etti: Nefsimi elinde tutan Allaha andolsun ki hiç
şüphesiz ben de Resulullahın (s.a.a) bildiğini biliyorum; geçmişte olanların ve benimle kıyâmet arasında olup biteceklerin
hepsini biliyorum.
İmâm Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyur- maktadır: Resulullah (s.a.a), İmâm Aliye(a.s) bin kelime ve bin bab
vasiyet etti ve her bab bin kelime ve bin kapıyı açmaktaydı. Aziz İmâmın (a.s) ilmî mirasından söz ederken ayrıca herkesin pek bilmediği Cifr ilmine de bu vesile ile vurgu yapmış olalım. Zira İmâmın (a.s) ilmî mirası arasında Cifr isimli eseri önemli bir yer tutmaktadır.
Bu kitap önceki Peygamberlerle ilgili haberleri ve onların şeriatlarıyla ilgili hükümleri ihtiva etmekle birlikte gelecekteki hadiseleri,
kıyamet alâmetleri ile ilgili bilgileri de
içermektedir. İmâmın
(a.s) lâhutî ilmi ile ilgili yukarıda aktarmış olduğumuz hadisler bu bağlamda da değerlendirilmelidir.
İmâm Alinin (a.s) ilmî yüceliği, ilâhî
buyruklara olan vukufiyeti, engin hikmet anlayışı, hak ile batılı kesin çizgilerle birbirinden ayırma
yetisi, hayatı ve olayları irfanî bakışaçısıyla yorumlaması, enfüsî ve afakî bilgilerle donatılmış olması onun velâyet makamına olan liyâkatini
ortaya koymaktadır. İmâmın (a.s) ümmet nezdindeki konumu ve yüce makamı bilen için zaten izahtan varestedir.
Kısacası ve sonuç olarak diyeceğimiz o ki, İmâm Alinin (a.s) biz Müslümanlara miras
olarak bırakmış
olduğu ilim henüz İslâm
ümmeti tarfından sağlıklı bir zeminde tetkik edilip gereği gibi istifade edildiği kanaatinde değiliz! Bir buçuk milyarı aşan ve coğrafî olarak 57 parçaya bölünmüş olan İslâm âlemi içerisinde gerçek
Ehl-i Beyt dostları diyebileceğimiz bir tek devlet (ki o da İran İslâm Cumhuriyetidir) ve değişik bölgeler- deki irili ufaklı birkaç cemaati müstesna sayarsak bu iddiamızın haklılığı ortaya çıkar kanısındayız.
Sağduyu sahibi her mümin
zaten bu acı gerçeği
itirâf etmektedir.
İçimizi dilhûn eden bir başka acı gerçeği serdetme babında yine itirâf etmiş olalım ki, bu ümmetin en büyük eksikliği Ehl-i Beyt imâmlarını tanımaması ve Ehl-i Beyt misyonunu bilmemesidir. Katışıksız öz Muhammedî İslâma ulaşmanın yolu onları tanımaktan, haklarını teslim etmekten ve onların ilmî mirasından faydalanmaktan geçer. Aksi halde Emevî zihniyeti ile bulandırılmış din anlayışı bu ümmeti asla
özlenen ve beklenen gerçek İslâm medeniyetine ulaştırmayacaktır.
Allah Subhanehu ve
Teâlâ, Tâhâ suresinin 124ncü ayetinde Benim zikrimden yüz çeviren topluluklara yeryüzünde istikrarsızlık vereceğim diye buyurmuyor mu? Kuran Yüce Allahın zikri olduğu gibi başta İmâm Ali (a.s) olmak üzere Ehl-i Beyt imâmları da yaşayan
zikir dir.
Yine Yüce Allah, Şura suresinin 23ncü ayetinde Ey Resulüm de ki; bu
tebliğime karşı
sizden bir ücret iştemiyorum, ancak buna karşılık Ehl-i Beytime
meveddet göstermenizi istiyorum diye buyurmuyor
mu? İhtiram ve meveddet sadece kuru bir sevgi değildir. Meveddet göstermek, Ehl-i Beyt imâmlarınn velâyetlerini,
rehberliklerini kabul edip ilimlerinden faydalanmayı zorunlu kılmaktadır. Konum ve makamlarına göre onlara değer vermek, bu değerin gereğini yerine getirmekle mümkündür. Hazım Koral/rasthaber 18.08.2012
23.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2
Mısır Müftüsü:
Selefiler zamanın haricileri ve
cehennem köpekleridir
Afrika
kıtasındaki en ünlü imam zadelerinden ve İmam
Hasanın (a.s) torunlarından olan Abdusselam El Esmerin türbesinin
Vahabi selefilerce yerle bir edilmesinin ardından
bir çok Mısırlı önde gelen alim ve önder Vahabilerin bu çirkin saldırısını kınayan açıklamalar yayınladı. Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA-Libyada bulunan halkın değer verdiği kutsal mekanların ve özellikle imam zade Abdusselam El Esmerin türbesinin Selefilerce tahrip edilmesi Sünni olsun Şia olsun dünya Müslümanlarını ayağa kaldırdı.
Mısır
Baş müftüsü Doktor Ali Cuma, ağır bir dille kaleme aldığı bir
bildiri yayınladı.
Bildiride selefilerin eylemini kınayarak şunları belirtti: Selefiler zamanın Haricileri ve cehennemin köpekleridir. Allahın evlerini ve Müslümanların kutsallarını yıkarak
yeryüzünde fesat çıkarmaktadırlar.
Onlar, İslami temeddünü yıkarak Libya halkı arasında mezhep fitnesi çıkarmak ve halkı iç savaşlarla meşgul etmek için çaba sarf etmektedirler. Mısır Müftüsü, Libyada yaşanan son gelişmeleri cahiliyet dönemine benzeterek şunları kaydetti: Her Müslüman söz ve eylemiyle bu
tür girişimlerin karşısında durmalıdır. Ayrıca
Libyalı yetkililerde bu durum karşında tepki göstermelidir.
Doktor Ali Cuma,
Vahabilerin bu eylemini mücrimce sayarak Libyalı yetkililerden eylemi gerçekleştirenlerin Muharebe Haddiyle cezalandırılmasını iştedi. Çünkü onlar sapkın ve Müslümanları tekfir eden tebliğlerde bulunmaktadırlar. Dilleriyle mezhep fitnesini körüklemektedirler ifadesini
kullandı. Hatırlanacağı üzere Mısırda yaşanan
halk devriminin ardından ülkede yaşayan selefiler de Mısırda bulunan bazı kutsal mekanları yakmış ve hatta Makam-ı Resül Hüseyin (a.s)e saldırarak yakmaya kalkmış, ancak halkın direnmesiyle ve Ali Cuma
ve El Ezher Şeyhi Ahmet Tayyibin tepki göstermesiyle geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Abna.ir 28.08.2012
23.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.3
Ayetullah Mekarim: İlim havzaları her zaman devletlerden bağımsız olmuştur.
Ayetullah
Mekarim Şirazi, ilim havzalarının tarih boyunca daima devletlerden,
hatta onların yönetimi İslami olduğu zamanlarda bile bağımsız olduğunu
belirtti ve ekledi: Eğer ilim havzaları devletlere bağımlı olursa doğru ve isabetli söz
söyleyemezler. Bu durumda devletler tarafından alınmış kararlar ilim havzasına hakim olur ve bu, ilim havzası için
bir eksikliktir.
Büyük taklit
mercilerinden biri olan Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi bu sabah ilim havzalarındaki ders yılının başlaması münasebetiyle yaptığı konuşmada ilim havzalarının günümüzde çok güçlü bilim merkezlerine dönüşmüş olduğunu
ifade etti ve şöyle konuştu: Talebeler ve âlimler bu büyük nimetin şükrünü yerine getirmelidirler ve bu ilahi hediyeye şükretmek ancak onu amacına uygun şekilde kullanmakla gerçekleşir.
Ayetullah Mekarim Şirazi sözlerini şöyle sürdürdü: Bugün ilim havzalarına
hakim olan feza her açıdan öğrencilerin kendilerini geliştirmeleri
için münasiptir ve eğer talebe ders okumaz,
tembellik ederse nimete nankörlük etmiş olur. Bazıları zannediyorlar ki nimete nankörlük
etmek sadece o nimetin kaybolmasına yol açar.
Halbuki nimete nankörlük etmek sadece o nimetin kaybına neden olmaz, aynı zamanda ilahi
nimeti doğru ve amacına
uygun kullanmayan kişiye ilahi azabın ulaşmasına
yol açar.
Kum ilim havzasının
büyük fıkıh ve usul
üstatlarından olan bu büyük taklit mercii
sözlerine şöyle devam etti: Allaha karşı sorumluluk hissi, gelişim ve ilerleme, iman ve Allaha tevekkül
etme, istiklal ve özgüven müminlerin özelliklerindendir. Biz, geçmişlerimizden büyük bir miras almış
bulunmaktayız. Onu sadece korumakla değil, aynı zamanda artırmakla yükümlüyüz. İslam İnkılabı
Rehber- inin de buyurduğu gibi ilim havzası ilim üretmelidir. İlim üretmek bilgi
toplamak değildir. İhtiyaçlara
ve yeni gündeme gelen konulara cevap vermektir. Peygamber- ler kendi zamanlarına uygun bir dil kullandıkları gibi ilim havzaları da bugüne uygun
bir dil kullanmalı, zamanın ihtiyaçlarını iyi tespit edip onlara uygun cevaplar üretmelidirler.
Ayetullah Şirazi sözlerinin devamında şöyle konuştu: İlim havzalarına, üniversite siştemi hakim olmamalıdır. İlim
havzası kendini geliştirirken
geleneksel hüviyetini kaybetmemeli, ilahi hedefleri ilerletmek öncelikli hedefi
olmalıdır.
Ayetullah Şirazi, ilim havzalarının zamanın
talepleri karşısında direnmemeleri gerektiğinden söz
ettiği konuşmasını şöyle sürdürdü: İlim havzaları uluslararası bilimsel platformlarda İslam ve
Ehlibeyt mektebinin sözünü herkese duyurmalıdır. Bugün iletişim çağındayız ve ilim havzaları bu fırsatı, İslamın
hedeflerini ilerletmek ve dini tebliğ etmek için
en iyi şekilde kullanmalıdır. Bugün biz yabancı bir ülkenin bilim adamıyla karşı karşıya gelip mütercime ihtiyaç
duymadan sohbet edebilmeli ve değerlerimizi
anlatabilmeliyiz.
İlim havzalarının bağımsız olmasının gerektiğinin de altını çizen Ayetullah Şirazi şöyle konuştu: İlim havzaları eskiden beri hep
devletlerden bağımsız olmuştur. Hatta bu devletler İslami olsa bile
Eğer ilim havzaları devletlere bağımlı olursa doğru ve isabetli söz söyleyemezler. Bu durumda devletler tarafından alınmış kararlar ilim havzasına hakim olur ve
bu, ilim havzası için bir eksikliktir.abna.ir
09.09.2012
23.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4
Mehdeviyete yönelmek adalet ve akılcılığa yöneliştir
Ayetullah
el-Uzma Safi Kulpayigani üniversite öğren- cileri tarafından düzenlenen
Mehdeviyet konulu Ferec Yolcuları isimli sempozyuma gönderdiği mesajında, Mehdeviyet inancına yönelişin, aslında adalet, akılcılık ve
faziletin hüküm sürdüğü bir döneme yönelmek olduğunu kaydetti. Şafak ajansının ilim havzası haber merkezinden naklettiği habere
göre Kaşan üniversitesinde düzenlenen ve üç gün
sürecek olan bu sempozyuma Ayetullah Kulpayigani şu
mesajı gönderdi:
Rahman ve Rahim olan
Allahın adıyla Selam olsun yeryüzünü cehalet, haksızlık ve zulümle dolmasının ardından
ilim ve adaletle dolduracak olan efendimiz Hz. Mehdiye!
Selam olsun Mehdeviyet sempozyumunu düzenleyen aziz üniversite öğrencilerine ki Hz. Mehdi hakkındaki
bilgileri ortaya çıkaracak bir hareketi başlatmışlardır. Bu vesileyle öğrencilerin Hz. Mehdi
hakkındaki malumat ve bilgilerinin derinleşmesinin yolunu açmışlar, mevlamızın kalbini tertemiz bir inanca sahip
samimi müminler olan üniversiteli öğrencilerden hoşnut etmişlerdir.
Değerli hazirun, entelektüeller,
ilim talipleri ve kıymetli üstatlar! Muasır dünya tüm zahiri cilve ve şatafatlarıyla beşerin terakki ve gelişimini teknoloji ve sanattaki gelişime
bağlamış olsa da
şu bir gerçektir ki maddi ve fiziki anlamdaki tüm
gelişmelerle birlikte maneviyatta gerileme yaşanmaktadır; ruhsal sorunlar ve
psikolojik baskılar insanoğlunu endişelendirmektedir. Beşer kalp huzurunu, manevi değerlerini,
geleceğe ve hatta yaşadığı zamana ümidini yitirmiştir. Yaşama dair kafasında doğru bir izah yoktur. Şu maddi medeniyet
için de doğru-dürüst bir mana bulamamaktadır. Dolay- ısıyla bugünün dünyasında ikinci cahiliye
dönemi zuhur etmiştir.
İnsanların çoğu insani konular ve onun hayvandan
olan farkları hususuna kayıtsızdırlar.
Onların üzerinde yarışmalar düzenledikleri, ödüller aldıkları ve onur duydukları şeyler gerçek
değerler sahasında
asla onları tatmin etmemektedir. Sadece geçici bir
süre onları içine düşmüş oldukları girdaplardaki gafletlerini
artırmakta ve bu anlamsız yaşamdan ümitlerini yitirmelerini
önlem- ektedir.
İnsana ümit veren ve onu içinde
bulunduğu bu düşüşten kurtaracak tek bir şey vardır. O da manevi değerlere ve gayba iman
etmesi, mektebi değerlere ve kurtarıcı vaadlere ve müjdelere yönelmesidir.
Mehdeviyete
yönelmek, adalet, akılcılık ve fazilet asrına yönelmek demektir. Mehdeviyet ve âlemde bir kurtarıcının
zuhur edeceği inancıyla
yapılan bir tefsir tüm kaygıları giderir ve şaşkınlıkları ortadan kaldırır.
Âlemin yaratılışı beyhude değildir. İnsan hayatı, bunca programları görmesi, kâinatın sırlarına dair bilgi kazanması
bunların tümü onun terakki ve gelişimi içindir. İnişler ve düşüşler kınanmıştır. Beşerin
geleceği, anne rahmindeki bir ceninin geleceği gibidir. Nitekim anne rahmindeki bir cenin o küçük, karanlık ve daracık yerden çıkmakta ve yerküre, gökyüzü, kehkeşanlar,
okyanuslar, dağlar, bağlar, güller, çiçekler ve milyarlarca insanın bulunduğu geniş bir cihana adım atmaktadır
Mehdeviyet, adaletin
zulme, ilmin cehalete ve aydınlığın karanlığa galip gelmesini öngörmektir. İşte
bu mana beşeri razı
etmekte, ona neşe ve güç vermektedir. Kurânın müjdeleri de bu yöndedir: Andolsun ki
biz, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yazdık: Şüphe yok ki yeryüzü, temiz kullarıma
miras kalır. (Enbiya 105)
Ve bizse yeryüzünde zayıf
bir hale getirilmesi iştenenlere lutfetmeyi ve
onları, halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları miras bırakmayı dilemedeydik. (Kasas 5) Allah, sizden inanıp iyi işlerde bulunanlara, onlardan önce gelip geçenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hakim kıldıysa onları da mutlaka yeryüzüne sahip
ve hakim kılmayı ve
onlara, razı ve hoşnut
oldukları dini nasip edip o dini, bütün dinlerden
üstün etmeyi, korkularını emniyete tebdil eylemeyi vadetmiştir. (Nur 55). Ve daha nice ayetler ve yüzlerce rivayetler hep böyle bir
müjdeyi vermektedir.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Eğer
dünyadan sadece bir gün kalmış olsa bile Yüce
Allah o günü uzatacak; ta ki bizim Kaimimiz (kıyam edicimiz) çıkıp orayı zulüm ve haksızlıkla dolmasının ardından
adalet ve hakkaniyetle doldursun. (Biharul-Envar c. 36, bab.41, hadis.201).
Hz. Mehdinin ahir zamanda zuhur edeceğine inanmak tüm uyuşuklukları, hareketsizlikleri, ilgisizlikleri ve gafletleri ortadan kaldırır. Islaha yönelik çağrı, barış ve hayrın hâkim olduğu sağlam bir düzene doğru davet etmek demektir. Böyle bir mektebi kutlamak gerekir.
Hz. Mehdinin zuhuruna olan inanç sayesinde
tüm zafiyetleri bertaraf edeceğiz, ülkemizi kalkındıracağız, yolsuzlukların önüne geçeceğiz, emr-i maruf ve nehy-i münker farizasını yerine getireceğiz. Bu tür sempoz- yumlarla cihanşümul
olan Mehdeviyet inancını tebliğ edeceğiz.
Mehdeviyet konusunu
derinlemesine ele alan bu hareketin İslam kelimesini yüceltme yolunda ve zuhuru bekleyenlerin İslami değerlere sarılmalarını
sağlama yönünde atılmış güzel bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda programın organizasyonunda emeği olan tüm öğrencilere ve üstatlara teşekkür ediyor ve Yüce Allahtan hepsi için başarılar diliyorum.
Allahım, velinin ferecini çabuklaştır; ona güçlü bir yardımla yardım et. Bizleri onun yardımcılarından
ve yarenlerinden kıl. Doğrusu sen duayı işitensin. Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatüh. Ayetullah
Kulpayigani www.shafaqna.com/turkish 03.10.2012
23.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5
Allah'ın selamı
alemlerin
emniyeti islamın beli ve omurgası maneviyatın
merhamet ve marifet kaynağı Hüseyni meşrep direniş cephesi ile masum ve
mazlumların üzerine olsun.
Emekli Paşa Türker Ertürk savaş halinde İsrail'e atılacak füzelerin başarısız olacağını gelen füzeleri İsrailin füze kalkanı ile havada karşılayıp sonuçsuz bırakacağını, hesap ediyor;
ama
hesap edilemeyen bu alemde herkim ne yapar ise mutlaka karşılığını bulur yaptığı hayır veya şer peşini bırakmaz mutlaka kendine döner; alemi Yaradanın koyduğu kuralı. Bu bakımdan ABD ve İsrail veya başka şer odaklarının yaptıkları zülümler kendine dönerken onların bunu
karşılaması
engel olması mümkün değil. Füze savunma siztemi hedef ülkeye gelen füzeyi O hedef ülke
üzerinde yakalayabiliyor yere inmeden çarpışma
ile yukarda imha oluyor...
Bu Olasılıkdan
dolayı hedefe atılacak
ilk füzelere değişik
başlık takılılır;
böylece muhtemelen
vuracağı hedefe yakın biryerde vurulunca taşımış olduğu başlığın işlevi, o bölgenin yeraltı yerüstü kaynağı askeri tesislerini imha edecek şekilde
tasarlanmış olur; yani bir olasılık ile ilk vurulacak füzeler gideceği bölgenin yakındaki bütün iletişim ağlarını felç devre dışı bırakılacak şekilde tasarlanmış olur... ilk
füzelerin arkasından ikinci gönderilen füzeler
esas başlığı taşır.
Allah'ın sevgili kulları;
kötüler
yaptıklarından kurtulamaz... yaptıkları birşekilde kendilerini bulur; onları ilah edinleri
onlardan daha büyük bir ceza yakalar; onların azıtmasına
emperyalist isteklerinde ümütlenmesine zemin hazırladıkları
için... haci bayazit
28.10.2012
23.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf,
tarikat ve İnsan.6
İran: ABD bizimle çarpışacak güçte
değil
İran Devrim Muhafızları Komutanlarından Tuğgeneral Hüseyin Selami ABD uçağının ele geçirilmesini değerlendirdi
Tuğgeneral Hüseyin Selami bugün
yaptığı açıklamada,
ABD'ye ait insansız hava aracının ele geçirilmesinin ABD'nin İran karşısında zayıflığını gösterdiğini vurgula- yarak, ABD hükümetinin dünyanın siyasal düzeni üzerinde yüksek askeri ve ekonomik güç hâkimiyetine
rağmen, İslami İran ile çarpışacak güçte değildir ifadelerini kullandı.
İranlı General açıklamasının devamında,
İran İslam Cumhuriyetinin
uygulanan sert yaptırımlara rağmen düşmanını mağlup ettiğini
kaydetti. Salami, Eğer
ABD'ye bu yaptırımlar
uygulanmış olsaydı bir günde çökerlerdi diye
ekledi. tevhid haber 05.12.2012
23.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.7
Mukaddesatçı (Adnan Menderes)
Emekli
Kurmay Pilot Albay Hüseyin Avni Güler anlatıyor; 1958de Lübnanda Müslüman Araplarla Hıristiyan
Araplar arasında savaş çıkmıştı. Ben Ankara Etimesgut 12. Hava Üs
Komutanlığında Yüzbaşı olarak görevliydim. Bu üsten C-47 Dakota uçakları ile Lübnana yedi sefer uçtum. Her uçuştan önce uçaklarımıza sandıklar yükleniyordu.
Kapalı ve büyük sandıklardaki yükümüzün ne olduğunun farkında değildik, çünkü bilgilendiril-
miyorduk. İlk yüklemelerde o zamanki Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu meydana geliyor ve
uçağın yüklenişine
bizzat nezaret ediyordu. O yıllarda Kıbrıs İngilizlerin
elindeydi. Uçaklarımız
önce Kıbrısa doğru uçuyor burada İngiliz jetlerine parola veriliyor daha sonra Lübnan istikametine
dönülüyor ve Beyruta iniyorduk. İnişten sonra sandıklar boşaltılıyor, uçuç ekibine birer sandviç ve
kola veriliyor, yakıt ikmali yaptıktan sonra da o gece Türkiyeye geri
dönüyorduk. Bu arada bir uçağımız yanlışlıkla Beyrut Havaalanı Müslüman Arapların eline geçtiği sırada indi, uçağımıza el konuldu ve uçuş ekibi tutuklandı. Bu personelimiz diplomatik girişimlerden
sonra ancak ülkemize getirilebildi.
Lübnandaki Hıristiyanlara
Türkiyeden 85 uçak dolusu silah ve cephane gönderildi.
Bizler de bilmeden Menderesin günahına ve suçuna alet olduğumuzu sonradan öğrendik. O silahları ve mermileri
kullanan Hıristiyanlar belki de binlerce Müslümanı öldürmüşlerdi.
Beni bu pis, kalleş ve emperyalist işbirlikçisi oyunlarına alet edenleri şimdi lanetliyorum. Bugün Anıtmezarda
yatan o kimsenin ne mal olduğunu milletimin
bilgisine arz ediyorum.
Menderes Lübnana silah gönderiyordu! Sayın Gülerin anlattıklarında eksik var fazla yok. O gün
emperyalizmin emri ve çıkarları gereğince Menderes sadece hava yolu
ile değil, deniz yolu ile de Hıristiyanlara Müslüm- an öldürmesi için silah ve cephane
göndermişti. Çünkü ondan öyle yapılması işteniyordu.
Menderesin emperyalist işbirlikçiliğine örnek çoktur! 1957de emperyalizm iştedi diye Suriyeyi işgal etmek iştedi. Hani şimdi Erdoğan ve Davutoğlu Suriyeye müd-ahale edebilmek için BAASı
ve Beşar Esadı
bahane olarak gösteriyorlar ya! O zaman ne BAAS var, ne Beşar var, ne babası Hafız Esad var. Hatta PKK ve ona verilen destekte yok.
Aynı Menderes 1958de Cezayirde emperyalist işgal- ci ve katliamcı Fransızlara karşı bağımsızlık
müca delesi veren Müslümanları değil Fransayı destek ledi. Ki o Fransa, Cezayiri Osmanlı toprağı iken 1830da haksız yere işgal etmişti. Cezayir 132 yıl Fransız işgalinde kaldı ve bu süre içinde
çok Müslüman öldürüldü. Sadece 1952-1962 arasında öldürülen Müslüman sayısı 1,5 milyondur. Cezayir bunun bir soykırım olduğunu
iddia etmektedir.
Kim
bu Menderes? 1955de Demokrat
Parti (DP) Meclis grubunda Siz öyle
güçlüsünüz ki, hilafeti bile getirebilirsiniz diyen,
1956de Konyada ortaokullara din dersi konulacağını açıklayan, 1957de genel seçimler öncesinde İstanbulu ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camiini
ikinci bir Kabe yapacağız sözü veren ve yine aynı yıl Kayseride DPnin iktidarda olduğu 7 yıl içinde 15 bin Camii inşa edildiğini söyleyen.
Evet, Menderes mukaddesatçı görünüm altında, din üzerinden siyaset yapmıştır. Hızlı Müslüman
gözük- mesine ve halkı bu şekilde kandırmasına rağmen hep emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmiş ve son tahlilde Müslümandan ve
mazlumdan yana hiç olmamıştır.
Başbakan Erdoğan daha şimdiden her bakımdan Menderesi sollamıştır bile! Erdoğan konuşmaların- da Menderesi yere göğe koyamamakta, onun başına
gelenler nedeniyle kendi beyaz gömleğinin de hazır olduğunu söylemekte ve onun gerçek
halefi olduğunu iddia etmektedir.
Erdoğanda
Suriyeye silah gönderiyor! Bakalım Erdoğan Müslümanlar için
neler yapmış? Müslüman Irakın istilası için ABD ile at pazarlığı yaptırmış ve karşılığında para iştemiştir. Irakta 1,5 milyon Müslüman öldüren ABD askerine
hizmetleri için teşekkür etmiştir. Libyada Müslümanların kafasına bomba atılması için ABD ile işbirliği yaptırmış ve Libyayı denizden kuşatan İtalyan Amiral emrine 6
savaş gemisi gönder- miştir. İsraili koruyacak ve Müslüman İrana karşı saldırganlık yapılmasını sağlayacak ABD radarını topraklarımızda konuşlandırmıştır. Suriyede Müslüma-nlar öldürülsün ve
bu ülke karışsın
diye teröristlere kucak açmıştır. Ama günahını almayalım bir yandan da Camii inşaatlarına hız vermiştir.
Bugün El Kaide
militanları Suriyede emperyalizmin ve İsrailin çıkarlarına hizmet edecek şekilde Müslüm- anları katletmektedir. Erdoğan
yönetiminde Türkiye bu pis savaşın
pisliğine yarı beline
kadar batmıştır. Türkiye
Suriyeli Müslümanlar için terör üssüdür. Suriyeli Müslü- manları öldüren ve katleden silah ve cephane Türkiyeden taşınmaktadır. Dün Albay Güler ve arkadaş-
ları Lübnana ne taşıdıklarını bilmiyorlardı! O zaman bu işler daha gizli kapaklı yapılıyordu. Ama bugün Türkiyeden Suriyeye ne taşındığını bilmeyen yok. Bugünün Yüzbaşısı, Albayı,
General ve Amirali bu suçun altından
kalkamaz. Siz bu günaha ve suça bilerek alet oluyorsunuz.
Menderes zamanında ve şimdi işlenen bu suçlar ve günahlar
mukaddesatçılık
görüntüsü altında yapıldı ve yapılıyor, halk din ile kandırıldı ve
kandırılıyor. Eğer birisi din üzerinden siyaset
ve ticaret yapmaya çalışıyor ve size
dince kutsal şeyler üzerinden yaklaşıyorsa, oyunuza, malınıza, mülkünüze, paranıza ve ırzınıza
sahip çıkın. Saygılar sunarım ilkkurşun Türker Ertürk 22.12.2012
23.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.8
Suriye müftüsünden Erdoğana acı
bir mesaj
Batılı emperyal güçlerin ve bu güçlerin uzantısı olan sahte cihat özenticilerinin kana buladığı Suriyeden çok dokunaklı
bir mesaj geldi.
Mesajın sahibi Suriye Müftüsü Ahmed Bedreddin Hassun. Yol TVden Fuat Ateş, Lübnan üzerinden Suriyeye
giderek, burada yaşadıklarını ilginç
bir belgesel halinde yayınladı. Kendisini kutluyorum. Suriye Müftüsü Ahmet
Bedreddin Hassun ile de görüşen
muhabir yaptığı
mülakatı yayınladı. Bugünkü
yazımda Suriye
Müftüsü Hassunun konuşmasından bir kesit aktarmak istiyorum.
Müftü Hassunun
oğlu Sariye Ahmed
Bedreddin, Şamda hain bir saldırı sonucu öldürülmüştü. Bakın neler diyor Suriye baş müftüsü:
Erdoğana şunu hatırlatmak
istiyorum. Kendisiyle iki defa toplantıya katıldım. İlk olarak İstanbul Belediye Başkanı iken Hz. Muhammedin kabri başında. Daha sonra da bundan 3 yıl önce başbakanken Ankaradaki Kocatepe Camisinde birlikte namaz kıldık. O zaman çok uzun bir süre de görüşme imkânı olmuştu. Kendisi Beşar
Esad ve ailesiyle ilgili birçok iltifatta bulunmuştu. Ve bana dönerek şunu
söylemişti: Arap
Baharı denilen
bu dalgalar nedeniyle Suriye için çok korkuyorum. Bu uyarısı için kendisine teşekkür ettim. Özellikle Suriyeye
gösterdiği ilgi ve
ziyaretler için tekrar kendisine şükranlarımı sundum. Suriyeye döndükten sonra Erdoğan ile gerçekleştirdiğimiz konuşmayı Beşar
Esada da ilettim.
Bugün Türkiye Başbakanı Erdoğana ve Dışişleri
Bakanı Davutoğluna şunu
söylüyorum:
Kıyamet
günü Allahın
huzuruna hep birlikte çıkacağız. Orada ben şunu söyleyeceğim. Senin
ülkenden gelen teröristler benim çocuğumu ve kırk bin masum Suriye vatandaşını
katlederek senin yanına
döndüler. Neden tüm bu olaylara izin verdiniz? Biliyorsunuz ki Peygamberimiz komşunuza
iyi davranın diye buyurdu. Suriyede bu
ateşi yakanlar bilsin
ki bu ateşin korları onları da yakacaktır.
Müftü Hassun daha
sonra gözyaşları içinde
konuşmasına şöyle
devam etti:
Benim
çocuğumu
neden katlettiklerini de açıklayayım. Benden Suriyeden ayrılmam iştendi.
Ülkemden ayrılıp mevcut siyasi sişteme karşı olduğumu beyan etmemi iştediler. Özellikle Ürdün ve
Suudi Arabistandan bazı isimler
beni arayıp bir an önce ülkeyi terk etmem gerektiğini
söylediler. Ben de onlara ülkeyi terk etmek yerine
yöneticilerle muhalifler arasında
köprü görevi görmem konusunda yardımcı olmayı önerdim. Fakat onlar benim bu tavrımı sistem yanlısı olmak şeklinde
ilan ettiler. Ve buna cevap olarak da çocuğumu katlettiler. Ardından
insanlara çocuğumu
Suriye devletinin katlettiğini
anlattılar.
Bütün bunlar olurken çocuğumun
katili olan iki kişi yakalandı. Ve ben bir toplantıda onlarla birlikte oldum.
Sadece benim çocuğumu değil o saldırıda 15
insanımızı da
katlettiler. Onlara neden yaptınız bu işi? diye sordum. Bize dışardan böyle bir emir geldi
dediler. Ben kendi adıma onları
affettim. Türkiyedeki kardeşlerime
lütfen anlatın;
Suriyede işte bunlar yaşanıyor.
Suriye
Müftüsü vatanına,
milletine, bayrağına,
dinine, imanına sahip
çıkarak
tarihe bir kahraman olarak geçecek. Gelen baskılara direnerek ülkesinde kalan bir müftü olarak, gelen
baskılara hiç
direnmeden Suriyeyi satan Türk Başbakana çok önemli
bir mesaj gönderdi. Ülkesinin emperyal çizmeler altında çiğnenmemesi
için evladını şehit
verdi. Türkiyeye ve Başbakan Erdoğana güvenmenin bedelini çok acı ödedi.
Erdoğanla Kıyamet
Günü Allahın(c.c.)
huzurunda hesaplaşacağız diye
haykırıyor. Ankarada aynı safta namaz kıldığı Başbakanı oğlunu katledenlere kucak açmakla suçluyor. Haçlının aferinini almak uğruna
böylesine ağır
bir günahla Allahın
huzuruna gitmeye değer mi be
Başbakan! Ben Suriye müftüsü Ahmet Hassunun yaralı
yüreğinin feryadını aynen aktardım. Gerisi
başbakanın bileceği şey. Muharrem Bayraktar 07.01.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1
Nato: Hizbullaha hiç kimse karşı koyamaz
Nato,
Lübnan Hizbullahına karşı koyacak güçleri olmadığını itiraf etti. FHA'nın bildirdiğine göre Nato, yaptığı araştırmalardan edindiği bilgilere göre, Hizbullahın 15 bin
profesyonel ve 50 bin yarı
profesyonel askerlerden oluşan bir ordusun olduğunu ve hiçbir gücün bu orduyla savaşacak
gücü olmadığını açıkladı.
Natolu yetkili sözlerinin devamında şöyle dedi: Hizbullaha bağlı sivil güçlerde o kadar
büyük iman ve yakın var ki, bu iman ve yakin onları profesyonel kadar güçlü kılıyor. Suriye ile savaşa başlanırsa,
Lübnan müdahale edecektir. Irak ve Ürdünde bulunan Şialar patlamaya hazır bomba gibi savaşmak
için Suriyeye akın edecekler. Hizbullahın 65 binlik ordusuyla hiçbir gücün savaşamayacağını Nato çok iyi biliyor. Lübnana girmek, ateş üstüne benzin dökmeye benzer.
Bu yapılırsa, Suriye, Irak, Filistin
Lübnan, Ürdün ve sonu meçhul bir kargaşa başlayacaktır. Rast Haber
15.01.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2
Kuranın salyalı it dediği alim taslağı
Kuran-Kerim, Araf suresinde dünyaya saplanıp kalmış ve nefsine uymuş din alimi taslağını salyalı it diye tanımlayarak evrensel bir ilahî tahlil ortaya koyar (Araf
7/175-176). İşte bu mucize beyan, bu ayet-i kerime
şöyle:
Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat
O, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu
köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini
sarkıtıp solur, kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur
Şimdi onlara bu olayları anlat ki, düşünsünler (Araf, 7/175-176).
Yüce Peygamber, kuzu
postuna bürünmüş kurtlar şeklinde
tarif ettiği bu it cinsinin
ahir zamanda çoğalacağını, hadisi-i şeriflerinde
haber veriyor (Tirmizi, Sünen, Kitabuz-Zühd 60 -2404, 2405). Bunlar Müslüman
görünecekler; ama gayr-ı müslimlerin safından Müslümanlara saldıracaklar. İslam
alimi görünecekler; fakat ceplerine harçlık, önlerine kemik atan Haçlıların, Hıristiyanların, Yahudiler
ve onlara özel hizmet veren münafıkların yanından gerçek müminlere karşı salyalarını akıtacaklar.
Hz.
Peygamberin kılığına bürünecekler; lakin Hz. Peygamberi safdışı bırakanların cephesinde saf tutarak Hz. Peygamberi ve Ehl-i Beyti seven Müslümanları, Hak
dostlarını
dillerine dolamaya kalkışacaklardır.
Kuran-ı Kerim, it dediği bu İslam alimi taslağı cinsinin üç temel karakterine dikkat çekiyor:
Kuran ve
Sünnet ibarelerini çok iyi bilecek, takır takır sayacak; fakat ölçülerinden sıyrılmış
olacak, şeytanın peşine takılacak, şeytana
hizmet edecek. Hakkın safında ve
istikamete üzere değil, şeytanın ve
gayr-ı Müslimlerin safında yer alacak!
Dünyaya
saplanıp
kalacak. Dünyasını düze çıkartmak için, Allahı, Rasulullahı, onun dostlarını ve müminleri satacak.
Korkutulacak, satacak ve iltifata kapılacak satacak
Her iki halde de İslamı ve Müslümanı hedef alacak. Mehmet Emin
Koç 19.01.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.3
Şii Sünni İhtilafı, Şeytanın İşi
Ahmedinejad, son zamanlarda gündeme getirilen Şii Sünni
ihtilafı, şeytan
tarafından
kurulan bir kumpas olduğunu
vurguladı. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, İran silahlı kuvvetleri Kur'an-ı Kerim yarışmasının kapanış törenine katıldı. Korsan İsrail'in yalan ve hilekarlıkla müslümanların topraklarından bir bölümüne musallat olduğunu belirten Ahmedinejad,
müslümanların bu tür
durumlarda kendilerini savunmakta anlaşmazlık
yaşadığını ifade etti. İslam
Peygamberi -s-hiç bir
müslümana başka
müslümanı katletmeye
müsaade etmediğini hatırlatan
Ahmedinejad, son zamanlarda gündeme getirilen Şii Sünni ihtilafı, şeytan tarafından kurulan bir kumpas olduğunu
vurguladı. Ahmedinejad,
İslam
Peygamberi -s-bütün beşeriyete
ait olduğunu ve sırf
müslümanlara ait olmadığını belirterek, Allah Resulü -s-hristiyanlar
ve yahudilerin yanı sıra hatta
budistlere ait olduğunu
beyan etti.Fha 25.01.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4
İslami Cihad: Türkiye, (akp) bölge direnişini
hedef almıştır
Filistin
İslami
Cihad Hareketi Tahran temsilcisi Ebuşerif, Türkiye'nin bölge
direnişini
hedef aldığını vurguladı. FHA-Tahran'da düzenlenen Direnişin haşmeti, Filistin'den Bahreyn'e başlıklı
bir basın toplantısında konuşan Ebuşerif, bugün İslam dünyasının en büyük meselesinin, vahdet olduğunu belirtti. Türkiye'nin
bölgede ifa ettiği role değinen Ebuşerif, Türkiye bölgenin önemli bir
ülkesi olduğunu, İran, Irak, Türkiye'den oluşan üçgenin bölgenin korunmasında önemli olduğunu kaydetti.
Ebuşerif, ancak Türkiye izlediği yolda sapmaya maruz kaldığını, Türkiye İran ile ortak bir yol izleyebileceğini, ancak Suriye'nin parçalanmasını amaçlayan bir yol izlemeye başladığını, bu da korsan İsrail'in yararına olduğunu vurguladı.rasthaber 05.02.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5
Nasrallahtan Abbas Musaviye
1952 Yılında Lübnanda
dünyaya gelen Şehid, 8 yıl kaldığı Irakın Necef Kentinde ilim okuyarak medrese eğitimini tamamlamıştır. Burada iken görüştüğü İmam Humeyninin tedrisatından geçen Şehid 1978 Yılında Lübnana
dönerek Hizbullahın
kuruluşunda yer alır. 1983-85
Yılları arasında Hizbullahın
Özel Güvenlik Biriminin başında bulunan Abbas
Musavi, bu görev- deyken Siyonistlere karşı yürütülen birçok gizli operasyonu başarıyla sonuçlandırır.
Alim
olmasını yanı sıra aynı zamanda
kahraman bir komutan da olan Şehidimiz, 1985-88 Yılları arasında
Hizbullahın Askeri
Kuvvetler Komutanlığını yaptıktan sonra Hizbullahın Liderliğine getirilir. Şehid Abbas Musavi, 16 Şubat 1992de Hizbullah Önderlerin- den Şehid Ragıb Harbı anma
programından dönerken Terörist
Siyonistlerin Apaçi Helikopteriyle düzenlediği
saldırı sonucu eşi ve Hüseyn ismindeki oğluyla beraber şehid olur.
Gidin İsraillilere
deyin, biz Muhammedin Ordusu-
yuz. Geri döndük ve Kudüs Yolunda ilerliyoruz diyen Şehid, kanıyla
İslamın Aziz savaşçılarına
bir kez daha örnek olmuştu.
Şimdi sözü, Ondan sonra
Hizbullahi Rehberlik Makamına gelen Hasan
Nasrallaha
bırakalım. Hizbullah lideri
Seyyid Hasan Nasrullah'ın, İslami
direnişin
seyyid'uşşuhedası Şehid
Seyyid Abbas Musevi'nin teşyii münasebetiyle, doğum yeri Nebi Şit'teki konuşması:
O Kerbela için doğmuştu,
gönlünde Hüseyin'in adı ve anısı vardı ve
damarlarındaki
kan hışım ve inkılapla kaynıyorken gözlerinde toplanan yetimlerin ve kimsesizlerin
gözyaşları idi.
Mehdi'nin cesur adamlarıyla
birlikte gerçekleştireceği zafere
dikmişti
gözünü. Soyu Muhammed (s)'e ulaşan ve yüksek makamlı, değerli babalar ve tahir anneler sülalesinden gelen,
Resulullah (s)'ın torunu
Ebu Yasir'di bu.
O; zahit bir düşünür, ilmiyle amel eden bir alim ve mücahit bir kıyamcıydı. Yoksul bir evden çıkmıştı ve bu özelliği değişmemişti;
geriye ne ev ne mülk bıraktı, borçlarının ödenmesi için bile yeterli gelmeyen, yılların kullanılmış ve aşınmış hale getirdiği bir miktar sade eşyadan başka mirası yoktu. İşinde
asla yapmacıklık
bulunmayan mütevazı bir
insandı,
kimsesizleri sever ve fakirlere yakınlaşırdı. Mücahit ve şehitlere aşk duyar, şevk beslerdi. Yetimlere
gözleriyle hizmet eder ve yaralara şifa bahşederdi. Esaret
altındaki aziz
mücahitler hep aklındaydı; o, öncüydü ve her zaman en
ön safta duran bir liderdi. Hiçbir şeyi sadece kendisi için iştemezken, zamanın zorlukları karşısındaysa
başkaları- yla yoldaşlık etmeye çekinmezdi.
O, Kerbela için doğdu ve
oraya sefer etti, ceddi Hüseyin (as) gibi eşi ve çocuğuyla birlikte üstelik. Şehadet bir ümmetin azamet ve büyüklüğünü
yaratan yüce bir kavramdır, bir
milleti tek parça haline getirmek için yanan ve kül olan bir vücuttur; ümidi taşıyan
ah ve üzüntüdür, tüm kinleri yıkayarak muhabbet ve dostluk meydana getiren bir gözyaşıdır. Burada azamet, birlik, ümit, muhabbet ve cihat bir araya gelerek
kanın kılıç karşısındaki zaferini armağan olarak getirirler.
Büyük şehidimiz, 1982 yılında varlığını ilan eden
ve en temel hedefi, yeryüzünün ve insanın özgürleştirilmesi ve saldırgan Siyonistlerle
mücadele etmenin yanı sıra halkımız
için barış ve huzurun sağlanması olan bir cihat hareketinin
genel sekreteriydi. Elbette bu hareket, hiçbir zaman başkasının
övgüsünü ve maddi yardımını talep etmemiştir ve en iyi gençlerinden oluşan
yüzlercesini -ve hatta kendi rehberini -de bu yolda şehit olarak sunarak istişhadi operasyonlar dönemini açmış ve cihat ve fedakârlık ruhunu ihya
etmiştir. Diğer temiz yaratılışlı
silahşorlarla birlikte
düşmana birçok insani ve
maddi kaybın eşlik ettiği tarihi yenilgiler tattırabilmiş ve onları hiçbir kayıt ve şart öne sürmeden Lübnan'da işgal ettiği
topraklardan geri çekilmeye mecbur bırakmıştır. Bu
geri çekilmenin nedeni uluslararası
baskılar değildi kesinlikle. Bu
zillet yüklü geri çekilme, Emin Cemil'in hükümetinin gölgesinde imzalanan ve
ihanet dolu 17 Mayıs anlaşması dışında hiçbir getirisi olmayan barış
müzakereleri ve diyaloglarının sonucunda da gerçek- leşmiş de değildi
Bu
hareket, hiçbir zaman seçtiği yolun doğruluğu ile ilgili olarak en küçük bir şüphe ve
tereddüt duymamıştır ve tüm
İslam
ümmetinin yakın bir
gelecekte, bu mantıklı ve
kader belirleyici seçimin etrafında toplanacağına olan inancı tamdır.
Şüphesiz,
şehit
mücahit Seyyid Abbas Musevi'nin faziletli, savaşçı ve düşünür eşinin (Ümmü Yasir) ve masum çocuklarının İsrail
tarafından
suikaste uğratılması,
Siyonist terör örgütlerinin kutsal Filistin topraklarına
yürüdüğü ilk
günden beri işledikleri
seri cinayetler liştesine
eklenmiştir. Bu terör mangaları;
çocukların öldürülüp
göğüslerinin yarılmasının; kadınlara
ve kızlara saldırılıp erkeklerin katliama uğratılmasının ve evlerin yakılıp toprakların
kanuni sahiplerinin elinden zorla alınmasının öncüsü olmuşlar- dır hep.
Tüm
bu suç ve cinayetler, dünyanın büyük kuvvetlerinin doğrudan gözetimi altında ve destekleri sayesinde gerçekleşiyordu. Elbette onlar bu cinayetleri, Lübnan halkının direnişine veya
Filistin halkının
intifadasına cevap
mahiyetinde gerçekleştirmiyorlardı yalnızca,
esas hedefledikleri şey
bölgenin esas halkını
topraklarından
sürmek ve ekilebilir araziyi, suyu ve diğer doğal kaynakları önceden hazırladıkları bir plan doğrultusunda ele geçirmekti. Tüm bunlar aslında,
Amerikalıların desteği ve
yardımı, silahı ve BM
Güvenlik Konseyindeki veto hakları kullanılarak gerçekleştirilen bir devlet terörüdür. Bu,
aynı zamanda dünyanın en büyük terörist
devletinin Amerika, onun ardından
da kendi eliyle bölgeye yerleştirdiği İsrail olduğunu göstermektedir.
Acaba
bizim şöyle bir
soru yöneltme hakkımız da mı yok? Saldırgan ve işgalci askerleri öldürmeyi
terörizm olarak
adlandıranların, kadın, çocuk
ve sivillerin katledilmeleri karşısındaki suskunluklarının sebepleri nelerdir? Bu, ölçütlerin mustazaf halkların lehine
değil de
büyük güçlerin iştekleri
doğrultusunda
belirlenmiş olduğu anlamına
gelmemekte midir?
Şüphesiz,
Siyonistlerin güçsüz oldukları dönemlerde bile asla vazgeçmeye yanaşmayacakları plan ve
emelleri vardır,
öyleyse nasıl oluyor
da bazıları safça,
kudretli oldukları bir
dönemde bunlardan vazgeçmelerini mümkün görüyor? İsrail yalnızca Lübnan'ın güneyini değil tümünü ve bütün Arap ve İslam
dünyasını tehdit
etmektedir. Hırs ve
tamahları sınır tanımamaktadır çünkü
ve Talmud kitabına dayandırdıkları planlarıysa vazgeçilmezdir. Onlar hem
Müslümanlara, hem de Hıristiyanlara
saldırmaktalar ve
bizim inancımıza göre bazı Lübnan Hıristiyanları, liderlerinin İsrail'e gönül bağlama tecrübesinin kendilerine getirdiği vahim sonuçlardan ibret
almalılar. İsrail uşaklarına ve
satılmışlara
gelince, onlara ihtiyacı kalmadığı an hepsini bir kenara fırlatıp atacaktır.
Lübnan milleti ve
hükümeti, partileri, hareket ve şahsiyetleri; yani Seyyid ve ailesinin suikaste uğratılmaları suçunu
tek bir yürek ve dille kınayanlar,
İsrail'e
yanaşmayı ve onun
varlığının meşruluğunu kabul etmeyi de reddetmek ve
işbirlikçi
hainlerin dışlanması yönünde
adım
atmakla görevlidirler. Direniş projesinin
devlet ve halk tarafından
desteklenmesi ve güçlendirilmesi; yeryüzünün özgürleştirilmesi ve izzetli ve sağlam temellere dayalı bir barışın gerçekleşmesiyle sonuçlanacaktır. Direniş,
istikrar ve sebat için birçok fırsat
hazırlayarak iç birliğin oluşturulması için de gerçek bir mihver olmaktadır. Zira, düşmanla
işbirliği yaparak ona ümit bağlamış insanlar var olduğu sürece, her türden iç birlik darbeye açık ve geçici olmaya mahkumdur.
İşte
bu yüzden, Lübnan iç savaşının
bitmesinin en önemli şartı; İsrail'e
uşak olma
utancından uzak
durmak ve özgürlük projesini kabul ederek Arap ve İslam
ülkelerine karşı
Amerika'nın ve Batı
ülkelerinin yardımını iştememektir.
Bölgedeki savaş ve şiddetin
gerçek sorumlusu, İsrail'in
Arap ve İslam
dünyasının
kalbindeki saldırgan
varlığından başka bir şey değildir kesinlikle ve en belirgin özelliği saldırı,
haddini aşma ve kan dökmek olan bir rejim barış için hiçbir iş yapamaz. Bilakis kendisini yeni
savaşlara hazırlamak için sloganlar
ortaya atacak ve anlaşmaların sorumluluğundan kaçmasını sağlayacak
fırsatların peşinden koşacaktır. Onlar
hatta, Allah ve Resulü ile olan ahit ve sözlerini bile tutmamaları ile meşhur olmuş bir kavimdirler.
Eğer
dünya, gerçekten de bölgede daimi bir barışı arzuluyorsa eğer bunun tek bir yolu var
ve o da şudur: işgalci Yahudiler
geldikleri ülkelere, Filistin halkı da kendi yurduna dönsünler. Uzlaşma, geri çekilme ve hayali
bir barışı
elde etmek için düşmana
taviz vermek; azgın
ve tamahkar düşmanı, saldırı ve işgal
yolunu sürdürmesi için teşvik
etmeye yarayacaktır
sadece.
Lübnan
bugün İsrail
ile savaşanları
destekleyen bir ülke değildir
yalnızca; düşman karşısında
verilen büyük bir savaşı
bizzat tecrübe ederek en büyük kahramanlık destanlarına da imza atmaktadır.
Elbette hepimiz biliyoruz ki Lübnan'da, belki bir gün Arap dünyası hareket
eder ve bir şey yapar düşüncesiyle
oturup beklemeye davet eden bir mantık
mevcuttur. Bizim mantığımızsa
bize diyor ki Lübnan'da direniş
ve cihadı sürdürelim
ve her zaman için direnişin
destekçisi olmuş
Suriye'nin yanında
yer alalım.
Biz, işgal altındaki
Filistin'deki milletimizin intifadasının yanında yer aldık sürekli olarak; Filistin'in Müslüman halkı, bölge
halklarına, tüm
Arap ve İslam
dünyasına açık bir
örneklik sunarak İsrail
karşısında
durulabileceğini ve zaferin kazanılmasının mümkün olduğunu
ispatlamaktalar. Tüm bunlar bu halkların kıyam ederek ümit ve mücadele ruhunu canlı tutabilmelerine imkan bahşedecektir. Bu sayede direniş,
tüm İslam ümmetinin
asli kültürü ve büyük projesi olacak ve o gün geldiğinde de bu ümmetin İsrail'den ve onun dünyadaki tüm
destekçilerinden daha güçlü olduğu
anlaşılacaktır.
Düşmanın vahşice
cinayetleri ve ondan sonraki olaylar, Allah-u Teala'nın
Kuran-ı Kerim'de buyurduğu sözünün yeni bir doğrulayıcısıdır: Onlar tuzak kurdular ve Allah da tuzak kurdu ve Allah,
tuzak kuranların en hayırlısıdır. Direnişi
ortadan kaldırmak
istiyorlardı ama tam
tersi gerçekleşti; bu
hareket büyüyerek halkın
bireylerinin içine ve vicdanına
nüfuz etti. Onlar bizim için zayıflık ve aşağılık dilediler, Allah ise
bizim için kuvvet ve kudret irade etti. Seyyidimizi eşi ve çocuğu ile birlikte katlederek bir
aileyi toptan ortadan kaldırdılar, bunun karşılığındaysa bütün bir ümmet
ayaklandı. Ondan kurtulmak amacıyla
suikast düzenlediler ama şehadetiyle
belki de hayatından
da büyük bir azamet kazandı.
Şüphesiz,
Seyyid ve ailesinin şehadeti
kıyam ve
hareket doğurmak
için öyle büyük bir kudrete sahip ki, direnişin imza attığı cihat operasyonlarının toplamı bile onunla eşit olamaz. Biz onun şehadetinde, düşmanın bizi uğratmak iştediği ve beklentisinde olduğu o yenilginin dehşetinden defalarca kat daha
yüksek ve daha büyük zaferlere tanık
olduk.
Bizler, düşman
liderleri ve komutanlarına, bizi
yok etmekle tehdit eden ve bunun hesabını
yapanlara diyoruz ki: Biz
böylesi hesaplaşmalar
için hazırız ve İnşallah
savaşı
kazanacağız.
Siz ümmetimiz içersindeki bir takım zelil adamlara bakmayın, aksine düşman için bazı özel hesapları olan ve zaferi kendilerine ait kılacak olan şehitlere
ve kahramanlara bakın.
Biz İran'a, İslam inkılâbına,
Lübnanlı ve
Filistinli İslami ve
ulusal kuvvetlere diyoruz ki: Hizbullah sizin yanınızdadır, aynı siperde kalacak, cihat ve istikamete dayalı aynı
konumunu muhafaza edecektir ve asla uzlaşma ve yumuşaklık göstermeyerek hiçbir zaman geri adım
atmayacaktır.Çünkü bizim bu yolumuz kanımıza işlemiş ve
ruhumuzun derinliklerine kök salmıştır. Bu savaşı
birlikte sonuna ulaştıracağız ve hiç şüphesiz aramızdan bazılarını
da şehid vereceğiz; bu savaş ve cihadın
doğasıdır ama her halukarda galip gelecek olanlar bizler olacağız.
Biz sizinle ahitleşiyoruz
ve söz veriyoruz ki bu misyona, bu ümmete ve güney Lübnan ile Aziz Kudüs'e; Şehit
Seyyid Abbas Musevi ve onun vefalı eşi ve küçük Hüseyin'e vefakar kalacağız.
Seyyid'in kendi pak
kanıyla
meydana getirdiği bu
görkemli ve yüce yolda hareket edeceğimizin sözünü veriyoruz size!
Ve son olarak ben,
Hizbullah'ın
komutanı ve
önderi olarak ve şehidin
ailesi ve İslami
direniş
hareketinin şerefli
evlatları adına, bu şehadet düğününe
katılan
herkese teşekkür
ediyorum. Biz hep birlikte ve birbirimizin yanında kalacağız, eğer şehitlerin düğün törenlerinde birbirimizi görmesek de her halükarda
direniş
siperlerinde omuz omuza vereceğiz. Her biriniz için zafer
arzulamaktayız inşAllah ve Allah'tan size izzet ve
büyüklük inayet etmesini diliyoruz.
Zülküf Er/Hürseda 21.02.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.6
Türkiye (akp) Modeli, Fitne Modelidir
Tahran Cuma namazı hatiplerinden Ayetullah Ahmet
Hatemi, Türkiyedeki İslamcılık
modelini fitne modeli olarak tanımladı.
Tahran
Cuma namazı
hatiplerinden Ayetullah Ahmet Hatemi, fitne akımları Türkiye modelini kullanarak İslam'a
darbe indirmek iştediklerini
vurguladı. Şehit aileleri ile görüşmesinde konuşan Ayetullah Hatemi, Suriye krizine değinerek, İran ta
baştan bu
krizin ancak diyalogla çözümleneceğini söylediğini belirtti.
Ayetullah Hatemi, şimdi ise
iki yılın ardından
Amerika ve AB komplolarında başarısız olduğunu ve Suriye
krizinin diyalogla çözümleneceğini itiraf ettiklerini kaydetti. Fitne akımlarına da değinen Ayetullah Hatemi, bu akımların Türkiye modelini kullanarak İslam'a darbe indirmek ve İran'da yeni fitne çıkarmak iştediklerini ifade etti.
Taha Haber 24.02.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.7
Lübnanlı Alimler mezhepçlik fitnesine karşı harekete geçti
Lübnan Baş Müftüsü Şeyh Muhammed Raşid Kabbani ve Lübnan Yüksek İslam
Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh
Abdul Emir Kabalan, Pazartesi günü telefonla görüşerek ülkede mezhep çatışmalarının yaşanmaması için fikir alışverişinde bulundular.
Kudüs
Haber'in bildirdiği habere göreLübnan Baş Müftüsü Şeyh Muhammed Raşid Kabbani ve Lübnan Yüksek İslam
Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Abdul Emir Kabalan,
Pazartesi günü telefonla görüşerek ülkede mezhep
çatışmalarının yaşanmaması için fikir alışverişinde bulundular.
Lübnan Fetva Konseyi tarafından yayınlanan
resmi bildiride Şeyh
Kabalan, Şeyh Kabbaniyi telefonla arayarak; halk
arasında ihtilaflı meseleler üzerinden yaygınlaşması muhtemel olan sloganik söylemlerin çatışma ortamına dönüşmesini engellemek için görüş alış verişinde bulundu ifadesi yer alıyor.
Lübnanda seçim
yasası ile
ilgili olarak devam eden tartışmalar
hakkında da
fikirlerin görüşüldüğü
telefon konuşmasında Lübnan
parlamentosundaki milletveki- llerinin yeni seçim yasasını (kabul
etmesi) sonrasında
Lübnandaki
güvenlik ve istikrarın sarsılmaması için ne
tür önlemler alınacağının konuşulduğu
belirtildi. Bu hususta öne çıkan en somut çözüm yolunun halka sunulacak bir yasa taslağı olduğu konusunda görüş birliğine varıldı. Neticede yeni yasanın halkın her kesimini memnun edecek şekilde hazırlandığı ve kendilerini memnun
edecek yasanın ana hatlarının bilinmesiyle birlikte halkın asılsız söylentilere kulak asmayacağı belirtildi.
Lübnanlı
alimlerin özellikle son günlerde hem Sayda kentindeki hem de Suriye-Lübnan sınırındaki Şiiler
ile Sünniler arasında yaşanan çatışmalardan
sonra gerçekleştirdikleri
bu önemli görüşmenin
önümüzdeki süreçte Lübnanda yaşanması
muhtemel olan sıcak çatışmalara
su serpeceği tahmin
ediliyor.Rast Haber 09.03.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.8
Suriyeli Ünlü Alim El Buti, teröristlere karşı cihat fetvası verdi.
Suriyeli dünyaca ünlü alim Muhammed Ramazan El Buti, Şam Emevi Camisinde verdiği hutbesinde şunları söyledi:
Suriyenin
bulunduğu bu koşullar
altında cihat artık kifayi cihat değildir. Artık Suriyedeki cihat Farz-ı Ayndır ve her kimin gücü yetiyorsa satılmış kuklalar karşısında orduya yardım etmesi farzdır.
Ünlü Suriyeli alim şeyh Muhammed Ramazan Said el
Buti, Dimeşk Emevi Camisinde, cihadın önemi ve İslam topraklarının savunulması konusunda uyarılarda bulunarak
insanları cihada çağırdı.
Şeyh Ramazan El Buti şunları söyledi: İçinde bulunduğumuz koşullar; şehir, ev ve barınağımıza kadar varan saldırılar karşısında cihat ve savunma farz-ı ayndır. Herkes kendi gücü oranında satılmış kuklaları bertaraf etmek için Suriye
Ordusuna yardım etmekle mükelleftir.
Ünlü alim Ramazan el
Buti, Suriyenin
bulunduğu bu koşullar
altında cihat artık kifayi cihat değildir. Artık Suriyedeki cihat Farz-ı Ayndır ve her kimin gücü yetiyorsa satılmış kuklalar karşısında orduya yardım etmesi farzdır dedi. Rast haber/Ajanslar
11.03.2013
24.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.9
Devrim Muhafızlarının ABD
ve Müttefiklerine Cevabı:
'Siyah Savaş'
Bu
yazı, Amerika, İsrail veya batı bloğunun hep birlikte İrana saldırması halinde İranın bu saldırıya vereceği muhtemel cevabı konu etmektedir. Bu yazının başlığından da anlaşılacağı gibi Devrim Muhafızlarının Amerika ve müttefiklerine vereceği cevap dünyayı en az bir on yıl karanlığa gömecektir.
Devrim Muhafızları Komutanları en son yaptıkları görüşmelerinde, İsraile karşı saldırı plan ve projeleri hazırladıklarını beyan ettiler. Komutanlar, beyaz sarayın İrana karşı askeri seçenek masadadır ve kaldırma- mıştır sözüne karşılık Bizler de
bu seçeneğe karşı vereceğimiz cevabı hazır bekletiyoruz yanıtını verdiler.
Bu yazıda İran Devrim Muhafızlarının vereceği muhtemel cevabın ne veya neler olacağına dair bazı öngörülerde bulunulmuştur. Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA-Bir an İran İslam Cumhuriyetinin üst düzey
yetkilileri ile askeri komutanlarının bir araya geldiğini ve batıyla girişilecek bir nihai savaş hakkında strateji belirlediklerini düşünün. Bu savaşın ölüm kalım savaşı olacağını doğal
olarak çok iyi bilmektedirler. Şöyle ki bu büyük
savaş eğer
kaybedilirse artık geriye ne İslam Cumhuriyetinden, ne İslamdan ve ne de nizamın yöneticilerinden
geriye bir eserin kalmayacağı çok açıktır.
Bu varsayıma göre bu yazının okuyucuları nihai savaş için belirlenen
stratejinin ne olacağını çok rahat bir şekilde tahmin
edebilirler. Evet, tahminleriniz doğrudur. Eğer İran İslam
Cumhuriyetinin olmaması kararı alınmışsa, başkaları da olmamalı! Eğer İranın
kuyuya düşürülmesi kararı alınmışsa, onların yakasından tutularak kuyunun dibine doğru
onlar da çekilmelidir.
İranın askeri stratejisitleri ve analistleri, ikinci dünya savaşından bu yana Amerika ve İsrailin bugüne kadar yaptıkları tüm askeri operasyon ve savaşları incelemişlerdir. Onlar, şu ana kadar uygulanan taktik ve yöntemleri çok iyi bilmektedirler.
Özellikle balkan, Afganistan, Irak
savaşlarında kullanılan teçhizatları yeteri kadar incelemişlerdir. Onlar çok iyi bilmektedirler ki batının tüm askeri kudreti şöyle özetlenmektedir: Karşı tarafa yeniden yapılanma ve savunma fırsatı vermeden kısa bir sürede kapsamlı ve derin
bir saldırıdırı. Onlar,
üstün bir askeri taktikte elektronik ve radar savunma siştemlerinin her şeyden önce ortadan kaldırılması
gerektiğini çok iyi bilmektedirler.
Onlar, krizin başlamasıyla birlikte iletişim ve medya
seçeneklerinden hiçbiri üzerinde küçük bir hesabın
bile açılamayacağını çok iyi bilmektedirler.
Onlar, bir yıkım
için en temel operasyonun önceden hazırlanmış, satılmış gruplar tarafından yapılması gerektiğini çok iyi bilmektedirler. ve daha bir çok şeyi İran askeri yetkilileri çok iyi
bilmektedir. Ve tabiidir ki verecekleri cevapta bunların hepsi hesaba katılmıştır. Ancak burada verilecek Siyah Cevap üzerinde durmak istiyor ve savaş hakkında bilinen genel şeylerin üzerinde durmak iştemiyoruz.
Çünkü şu anda dünya medyasının neredeyse tamamı, tam anlamıyla tek taraflı olarak batının yapmak iştediği yönde analiz ve tahliller yapmakta ve İranın buna karşı vereceği yanıt üzerinde durulmamakta ve sessizliğe
bürünmektedirler. Elbette bu sessizliğin nedeni açıktır. Çünkü onlar dünya kamuoyunun İrana karşı girişilecek bir askeri operasyonun ne
gibi sonuçlar doğurabileceğini bilmelerini iştememektedirler.
Askeri saldırı
durumun- daki bir sessizlik kesinlikle facianın
boyut ve hacmini örtecektir.
Siyah
Cevap
1.Savaşın başlamasıyla birlikte otomatik olarak İran İslam Cumhuriyetinin politik ve
görülen liderleri geçici olarak ülke hakkında alınacak kararlar konusunda geri plana itilecek ve her şey, çok önceden hazırlanarak görev ve
sorumlulukları belirlenmiş olan siyah devletin (askeri devlet) eline geçecektir. Dolayısıyla bu liderlerden her hangi birinin
savaşın başında veya daha sonra ortadan kaldırılması savaşın kaderine ve gidişatına her hangi bir etki bırakmayacaktır.
2.Büyük bir ihtimalle önceden görevler taksimi yapılmıştır. Ülke sınırlarını koruma görevi İran İslam Cumhuriyeti ordusuna ve Besiçe (gönüllü birlikler) bırakılmış, İran sınırları dışında kalan dünya genelindeki karşı saldırı
ve savunma görevini Devrim Muhafızları Ordusu, Devrim Muhafızları Ordusu karşı istihbarat birimleri
ve üçüncü orduya (Avrupa ve Amerikadaki Devrim Muhafızları Ordusunun çekirdek operasyonel
timleri) bırakılmıştır.
3.Savaş başlar başlamaz, tüm
klasik savaşlarda askeri kuvvetler bir komutanlıktan komuta edilir stratejisinin aksine İranın üç ordusu tam olarak karar alma
ve uygulamada bağımsız olarak hareket edeceklerdir.
4.Düşmana verilecek tüm operasyonların yanıtı muhtemelen iki aşamaya bölünmüş olacak. Birinci aşamada caydırıcılık ve
mat etmek, ikinci aşamada ise saldırgan güçleri yok etmek olacaktır.
5.Bağımsız güçlerin savaş meydanında bağımsız hareket etmesini dikkate aldığımızda karşı taraftan komuta alınmayacaktır, bilakis bu komuta otomatik olacağından düşmanın saldırısından en fazla kırk beş dakika sonra tüm savaş birlikleri çeşitli savaş cephelerindeki yerini alarak
sıfır noktasına yerleşecek- lerdir.
6.İran, savaş başlar başlamaz (İrana
saldırması için) batılı ülkelerin askeri birliklerini barındıran askeri üsleri bulunan başkentlere saldıracağını duyuracaktır.
7.Büyük bir
ihtimalle savaş başlar başlamaz kırk sekiz saat içinde Kuveyt, Birleşik
Arap Emirlikleri ve Bahreynin İran tarafından işgal edilme planı yürürlüğe konulacak- tır. Savaşın ikinci merhalesinin icrasında ise bu
ülkelerin işgal edilmesi hayati öneme sahip
olacaktır. Devrim Muhafızları Ordusu kara birlikleri ve saklı yedek birliklerle bu operasyonda ana rolü oynayacaktır.
8.Caydırıcılık merhalesi başladığında saldırgan güçlerle, destek birlikleri ve tedarik birliklerinin irtiba- tının koparılması için çalışılacaktır.
9.(İran taarruz birliklerinin
odaklanacakları) öncelikli hedefleri şunlar olacaktır: Fars Körfezi, Umman
Denizi ve Hint Okyanusunda bulunan Amerika, İngiltere,
Fransa
uçak gemileri; Afganistanda bulunan NATO komutası, Irakta bulunan Amerika ve İngiltereye ait Merkez Komutanlıkları; İsrail nükleer santralleri; İsrailin askeri ve mühimmat depoları, havaalanları, su ve elektrik üretim
tesisleri ve ekonomik olarak önemli sanat kuruluşlarına ve büyük bir ihtimalle şimdiden 2000
kilometrelik menzile giren Amerikan müttefiklerine ait nükleer santraller Şahap-3 Füzeleri tarafından hedef alınmış durumdadır.
10.Büyük bir
ihtimalle, İranın taarruz birlikleri Batılı askeri birliklere ve İsraile saldırmasıyla birlikte Suriye, Lübnan, Irak ve Afganistan cepheleri genişleyecek ve İrana gönül vermiş güçler Devrim Muhafızları kara birlikleri mesabesinde savaşa katılacaktır. Lübnan Hizbullahının savaşa girmesiyle birlikte Hamas, İslami Cihat
gibi güçlerin İsrail topraklarına gireceği bu planda öngörülmüştür.
11.İranın savaş sırasında tüm askeri gücünü düşmanın silah beslenme ana merkezlerine vereceği öngörülmektedir. Bu doğrultuda şöyle bir düşünmek yeterlidir: Amerika
ve müttefiklerine ait savaş gemilerinin İranın bombardıman ve intihar uçakları ile yer altı ve karadan denize füzelerle yok edilmiş
bu durumda Fars Körfezinin ne kadar büyük
bir ateşin içinde olduğunu düşünün. Artık Hürmüz boğazından petrol sevkiyatının yapılması en az on yıl gerçekleş- meyecektir. İsrailde artık nükleer tesislerinin yok
edilmesiyle konuşacak bir sözü kalmayacaktır. Ve muhtemelen İsrail batılılar için tatlı bir hatıra olarak tarihteki sayfasında yer alacaktır.
12.Büyük bir
ihtimalle, İrana
ait saldırı uçakları, aynı anda Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerine (Bahreyn,
Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik
Arap Emirliklerine) ait petrol ihracat merkezleri ve kuyularını ve aynı şekilde bu ülkelere ait rafinerileri bombardımana tutacak ve bu merkezlerin tamamen ortadan kaldırılması
için çalışacaktır.
Fars Körfezi, Hürmüz Boğazı ve Umman Denizi açıklarında bulunan bu ülkelere ait petrol gemileri de Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri tarafın-dan saldırıya uğrayacaktır. Bu saldırılar büyük bir ihtimalle savaşın başlamasıyla 24 saat içinde gerçekleş- tirilecektir.
13.(Muhtemelen savaş başlar başlamaz İran sınırları Pakistan ve Afganistanlı gönüllü savaşçılar için açılacak) ve Iraktaki Amerikan ve İngiltereye ait güçler bunlar tarafından ortadan kaldırılacaktır. Bu doğrultuda Taklit Mercilerin fetvalarıyla
Iraktaki savaşçı
Şiiler bu gruplarla işbirliği yapacaklardır.
14.İranın üçüncü ordusu (İranın Amerika ve Avrupada bulunan özel
birlikleri) savaş başlar
başlamaz Devrim Muhafızlarının
saldırgan düşmana karşı operasyonunun başlamasıyla birlikte buradaki birlikler de İrana karşı savaşta Amerikayla birlikte hareket eden
ülkelere ait enerji kaynakları, elektrik ve su
tesisleri, ana sanayi, havayolları, köprüler, yollar
imha edilecektir. Büyük bir ihtimalle Batılı ülkelere ait kimyasal, biyolojik ve
nükleer silah üretim tesisleri bu imha saldırısında öncelikli hedef olarak
belirlenecektir.
15.Ülke sınırları ve şehirler arası savunmayı İran Ordusu uhdesine
alacak ve şehirlerin ve yerleşim alanlarının savunmasını ise Devrim Muhafızlarına ait üç milyonluk seferberlik güçleri sağlayacaktır. Bir milyonluk Besiç güçleri
ihtiyaç halinde Devrim Muhafızlarına destek güçleri olarak devreye sokulacaktır. Diğer askeri birlikler büyük bir
ihtimalle Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve
Bahreyni ele geçiren taarruz birliklerinin yerine sevk
edilecektir.
16.İrana
saldırıya karşı tüm operasyonlar sınır dışında ve muhtemelen en
fazla on gün içinde gerçekleştirilecek ve
operasyon sonrası tüm Ortadoğu saldırgan düşman birliklerinden temizlenecektir.
17.Büyük bir
ihtimalle, savaş başlar başlamaz İran tüm uluslar arası anlaşmaları askıya aldığını açıklayacaktır.
18.Eğer düşman birlikleri İrana nükleer silahlarla saldırıda bulunursa Devrim Muhafızlarının da Avrupa ülkelerinin başkentlerine biyolojik silahlarla saldırıda bulunma hakkı doğacaktır!
Şayet okuyucular bu yazında ele alınanların bir fanteziden ibaret olduğunu
sanabilirler, ancak bu bir hakikattir ki eğer İranla Batı
arasında tam ölçekli bir savaş olacaksa Batılı ülkeler bilmelidir ki eğer İranın ortadan kaldırılması düşünülüyorsa İran onlar için bir kukla
olmayacak ve batılılar
için acıma duygularını yitireceklerdir!
Batılılar
bilmelidir ki muhtemel bir savaşta İran halkı İran İslam Cumhuriyetinin arkasında yer
alacaktır. Bunu karinesi ise çok basittir. Çünkü
Batılı ülkelerin İrana saldırısı, İran
halkına, varlığına, ilke ve değerlerine bir saldırıdır.
Dolayısıyla
ülkelerini savunan güçlerle birlikte kendi varlıklarını ve değerlerini
savunmak için düşmanın
karşısına çıkacaklardır. Allahumme Accil
liveliyyikel ferec
İnşAllah.Abna.İr 24.03.2013
25.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1
Allahın
selamı,
rahmeti üzerinize olsun
Ehli
Vicdan Sahipleri, devletler maneviyat ehlinin feraseti halkı Allahın hesabına hazırlaması ile
kurulur; yıkılmasıda din
adamlarının
maneviyatdan uzaklaşıp
halkı şeytanın hesabına hazırlaması ile olur.
Irak'ın küzeyine kıyametin alametlerini döşemek için Özal'ın kulağına şeytanın sol ayağı dişi tarafı Fetulahcılar sağ ayağı oğlan tarafı Süleymancılar Türkiyenin
himayesinde bir kürt devleti kurmayı üflüyorlar;
daha soğraki gelişen süreçde
Özalın, bu planı zihnen ve
fikren sürükleyeceği ortamı müsait bölücü
terörü levye olarak kullanamadı için;
Ben hem Umremi yaparım hemde
viskimi içerim diyen Karısı, üzerine
sürdüğü alkol karıştırılmış
kozmetik, yemiş olduğu haram ve şüpheli ile
dışa
vuran nefesi ve teri aracılığı/sebebi ile zehirlenmesine, bağısak düğümlenmesine,
yarılmış
göbek mide kasında atılamayan
toksitlerin birikmesine zemin hazırlıyor;
yani, karısı üzerinden
Özalın
himayesinde gelişip kulağına
üfleyenler zehirlenmesine zemin hazırlıyor;
benzeri olaylar bu şekilde
oluyor;
herkimki
Allahın dinini tahrip eder, tahrip edene yardım eder, kollar gözetir sessiz kalır ise, tahrip edenlerin ateşi onlarıda sarar, İlahi Hükmü gerçekleşiyor. Kalbi maneviyat ve adalete dönük direniş cephesinde
olan her İnsan bunu
anlayabilir korunabilir.
Tekrar aynı amaç için,
benzer olayın yapılması ile Başbakanın burnuna
dibine kadar sokulan avanelerine güvenen malum gurup fetullah terör tasarım örgütü açık ve imalı olarak Tayyip Erdoğanı tehdit
etmiş ve
ediyorlar... mesela, nefes mesafesine kadar yaklaşan bağımlıları veya Eğemen Bağış gibi hayranları ile iletişim sağlayıp duyu
yollarından sinir
uçlarına dokunup
ani başdönmesi göz
kararması, yenilen
içilen birşeye sinen
nefesleri ile hazımsızlık, bağırsak
düğümlenmesi
yapabilirler;
veya yenmiş ama henüz atılmamış midede kalan bir parça üzerinde vucudun korunaksız bir anında
mail, mesaj ve telefon ile iletişim sağlayıp bütün vucudu kaplayacak derecede soğukluk verip bir anda vucudun bütün ısısını düşürüp yaşamsal öneme sahip, vucut ısısı ile yağları yakan organların işlevini engelleyebilirler.
Allaha yemin
ederimki insanlık alemi,
deccalizmle mücadele asrında olduğunu
anlayacak insanları islam
diresinden çıkartan bu gurupların
önderlerinin, sürücü ve taşıyıcı bağımlılarının
Resimleri dahi Hastane ve Sağlık Ocaklarına asılıp,
özellikle hasta insanlar zayıf anında, son
nefesde İtikat ve İmanını koruması için uyarılacak.
Korunmanın çaresi;
haram ve şüpheliden
manen, fikren ve mümkün olduğunca fiziken uzak durup euzu besmele ile, İnna Lillahi
ve İnna İleyhi
Raciun okuyup islam
dairesinin
tahribinden geçinen sağlı sollu şeytanın iki ayağı
üzerinde toplanmış bu
gurupların hertürlü
müsübetinden Allaha sığınıp, en azından imanın en zayıfı ile onlara
karşı Buğz etmek; ancak bu şekilde Allahın yardımı ile İbrahim (as)ın nemrutun
ateşinden
korunduğu gibi
korunulur.
Allahın selamı bereketi,
dünyanın emniyeti
mukaddes islamın beli ve
omurgası maneviyatın rahmet ve
marifet kaynağı
Hüseyni duruş/direniş cephesi
ile manen fikren ve fiziken desdek olanların üzerine olsun. Hacı Bayazıt 01.04.2013
25.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2
Bunların
Allah yolu dediği şeytanın yolu.
Arkasında Amerika
ve İsrail'in olduğu âlim
müsveddeleri, âlim değil ancak zalim
olabilir. Düşünün öyle
mübarek, böyle mübarek bir adam? peki nerede? Ecnebi kucağında?
Mübarekliği kucakta
olmasından! Bu
yüzden Müslümanları suçluyor,
Haçlı işgallerinin
yanında saf
tutmayı, ehvenişer olarak
niteliyor ve Amerikasız olmaz
diyor. Her şeyin bir
bedeli var. Baba evladını kucağına
almıyor bu
zamanda!
Sevgili Peygamberimiz
on dört asır önce,
Deccal hadisinde? Ümmetim hakkında en çok korktuğum Deccala uymalarıdır. Onun bir
elinde ateş, bir
elinde su olacaktır. Bilmiş olun ki; size
su diye gösterdiği ateş, ateş diye
gösterdiği ise
sudur. Deccal ümmetim içerisinde çıkacaktır. Müslümanlar ona uyarak okun yaydan çıktığı gibi, dinden çıkacaklar. Ama dinden çıktıklarının farkında
olmayacaklar. Mescitler dolup taşacak, içerisinde bir tane iman ehli ya bulunacak, ya
bulunmayacak buyuruyor. Şimdi bu
günleri yaşıyoruz.
Deccala uyan çoğunluk, hakkı sayı çokluğu,
demokrasiyi ise, iman göstermekte. Hem
de, Amerikan demok- rasisini?
Bazıları bir zamanlar demokrasi bizim için araç... demişlerdi. Onlar için demokrasi şimdi de
araç? İmanı ve İslamı boğma
aracı? Hakkı, batıla karıştırma ve Tevhit ile teslisi barıştırma aracı? Ya da ılımlı İslamı, devlet eliyle dayatma aracı? Geçenlerde tartıştığım bir okurum, bir tek siz çoğunluğa muhalefet ediyorsunuz. Bütün cemaatler ve Müslümanlar yanlışta da siz mi doğru- dasınız? diyor.
Ona peygamberimizin
Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir tanesi hak üzere bulunacak, yetmiş ikisi ise batılda ittifak edecektir
hadisini hatır- latarak Allah'a şükrettim.
Her şey ortada? NATO ve BOP yoluna
dinlerini çok az bir bedele satan sözde âlim bozuntuları Allah yolu deseler bu neyi değiştirir. Haçlı yolunda ilahi ve marş okuyarak, şiir söyleyerek durmak yok
yola devam diyerek yürümek, bu yolu Allah yolu yapar mı? Elbette yapmaz. Suriye'de isyancılar
tarafından şehit
edilen büyük İslam âlimi Ramazan el Buti
Hazretlerinin şehit olduğu görüntüler yayınlandı.
Şehit Ramazan el Buti, Amerika'nın kendisine teklif ettiği Amerika'da
lüks içinde yaşama ve FBI polislerince çiftlikte
korunma imkânlarını
tereddütsüz geri çevirmiş. İslam âlimi ve Allah adamı böyle olur işte.
Eğer Şehit Buti,
Amerika, İsrail ve AKP'nin arkasında olduğu isyancı teröristlerin safına geçseydi, Esat
yönetimi düşmüştü?
O, dinini az bir bedele
satmadı. Kolaylıklarla çevrili olan cehennem yerine, zorluklarla, tehditlerle ve şantajlarla çevrili olan cenneti tercih etti.
Esat'ın yanında, Amerika ve İsrail'in karşısında durdu.
Bir de AKP'nin?
Ne mutlu ona ki, şahadet şerbetini içti?
Bizim nasipsizlerde
Esat zalim diyen, Deccal politikalarının peşinden
giderek, kızılcık şerbeti ve baldıran zehri içiyorlar. Esat, Haçlı
koalisyonuna rağmen, teröristlere boyun eğmezken, bizim geldiğimiz nokta ortada?
Arkasında Amerika başta
olmak üzere küresel güçlerin olduğu siyasi ve dini
kişilikler mutlaka Müslüman için büyük kötülük
kaynağıdır. Siz
onlardan olmadıkça sizi asla desteklemezler ilahi
ölçüsü her şeyi anlatıyor.
Bunların hak
dediği batıl, batıl dediği haktır.
Âlim dedikleri
zalim, zalim dedikleri âlimdir. Kardeş dedikleri kalleş, kalleş dedikleri emin olun, kardeştir. Bunların Allah yolu dedikleri şeytan yolu.
Yusuf Karaca 13.04.2013
25.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.3
Hakk-batıl savaşı kıyamete kadar devam edecek, herkes
safını belirlesin
Berlin
İmam Rıza İslam Merkezi İmamı Şeyh Sabahattin son Cuma
hutbesinde ülke ve bölgesel gelişimelere değinerek hakk-batıl mücadelesine dikkat
çekti. İnsanoğlu var
olduğu günden beri hakk-batıl savaşının var olduğuna değinen İmam Rıza İslam merkezi Cuma İmamı şöyle dedi: İnsan ve İblis var olduğu müddetce hakk-batıl savaşı var olacaktır. Hak ve batıl var olduğu gibi bu yolların takip edenleri, temsilcisi ve önderi de vardır.
Batıl cephenin hakka karşı açtığı savaşlarda mubhem olan bir nokta olmadığına değinen Şeyh Sabahattin şöyle dedi:Hakk asıl, batıl ayrıntıdır. Batıl hakkın önünde engel oluşturmaktadır. Peygamberler hakk nurunu yaymak için yapmış oldukları mücadelede batılın çıkardığı engelleri büyük bir azimle aşmış ve kendilerine inanan muvahhidlere sırat-ı mustakimi göstermişlerdir.
Peygamberler döneminde hakk ve batılı tanımada şimdiki kadar sorun yoktu. Batıl net bir
şekilde ortada, hakk da çok net bir şekilde ortadaydı, insanların yapacakları iş sadece tercih ikisi arasında tercih
yapmaktı.
Muvahhidler için Hz. İbrahim-Nemrut mücadeles- inde gizli bir nokta, anlaşılmayan mubhem bir durum yoktu. Hz. Musa-Firavun savaşında anlaşılmayan bir mesele yoktu,
insanlar gayet iyi anlıyorlardı. Yani hakkı ve batılı teşhis
etmede bir sorun yoktu. Saflar belliydi. Hz.İbrahim
ve Hz. Musanın yanında yer alan muvahhidlerin tağutun yanında yer alması mümkün değildi.
Resulullah(sav) zamanında da aynı şekildeydi; Peygambere
iman edenlerin Ehu Cehilin yanında yer alması, Mekke müşriklerinin yanında olmaları imkansızdı. Yani Peygamberin müşriklerle savaşında müslümanlar ve müminler için hak ve batılı ayırt
etmekte anlaşılmayan, gizli kalan bir nokta
yoktu, inananların ve inanmayanların safı belliydi, herkes kimin yanında yer alması gerektiğini gayet iyi biliyordu.
Ama sıra hakk-batıl savaşı müslümanlar arasında ortaya çıkınca sorunlar da ortaya çıkmaya başaladı. Hz. Ali-Muaviye arasındaki hakk-batıl savaşında müslüman- lar arasında sorunlar başladı.
Hz. Ali'nin en büyük
sorunu müslümanların arasından hakk temsilcisine karşı çıkılmasıydı; Cemel savaşında İmam cehalet ehliyle savaşıyordu;
peygamberın hanımı ve sahabeden Talha ve Zübeyr gibilerle. Sıffeyn'de hile ile savaşıyordu; Muaviye ve hilenin başı Amr
ibn Ass gibilerle. Nehrivanda ise fitne ile; aklı gözünde bağnaz,
mürteci İslam anlayışına sahip
haricilerle savaşıyordu.
Günümüzde safların
belirlenmesinin önemine değin- en Sabahattin hoca şöyle devam etti: Günümüzde en büyük sorun hakk ve batıl
cehpesinin saflarının
belirlenmesidir. Herkes safını belirlemeli; Ya Muaviyenin safı,
Ya Alinin safı. Üçüncü
halife öldürüldükten sonra Ebu Sufyan, oğlu
Muaviyeye bir tavsiyede bulunuyor: Oğlum, şunu
unutma ki Haşimilerle,
Emevilerin savaşı
kıyamete kadar devam edecek
Günümüzde
Emevilerin temsilcileri takipcileri kimlerdir? Haşimilerin temsilcileri takipcileri kimlerdir? Tanımak
zor değildir.
Emevi İslamı'nı savunun
herkes Emevidir, Haşimi İslamı'nı
savunan herkes de Haşimidir. Bu gün Velayet-i
Fakih ve Taklid merciler Haşimilerin,
Hz. Alinin temsilcileri
ve takipcilerdir, bunların
kaşısında olan ise Muaviyeci ve
Emevi zihniyetin takipcileridirler.
Herkes
safını
belirlemelidir; Nemrut, hz.İbrahimi ateşe atmak için büyük bir ateş yakıyor, bir
karınca da ağzına su
almış
ateşi
söndürmeye gidiyor, soruyorlar nereye gidiyorsun, diyor İbrahimi
ateşe
atacaklar o ateşi
söndürmeye gidiyorum. Senin bu suyun ne yapar ki o ateşe karşı
dediklerinde karınca
küçük, naçiz cüssesiyle insanlık
tarihine ders olacak büyük bir cevap veriyor; Ben safımı belirliyorum, ya İbrahim! seni
seviyorum. Ben, senin safındayım.
Ey Müminler! İşte
bugün saf belirleme günüdür; İlahi sen şahid ol biz hz. Alinin yolunu takip eden
velayetin yolundayız. Velayetin dışındakiler
Emevilerin takipciler- idir. Ali takipcilerinin
kalbinde Muaviyecilerin sevgisi olamaz. Birgün Ali yarenlerinden biri hz. Aliye şöyle diyor: Ya Ali! ben seni çok
seviyorum, hz.
Ali birşey
söylemiyor, o adam: Ya Ali! Falancayı da ( Hazretin
muhaliflerinden birinin ismini diyerek) seviyorum. Hz. Ali buyuruyor: Benim sevgim ile muhalifimin sevgisi bir kalpde
olmaz.
Değerli müminler! Velayet sevgisi ve Ali sevgisi olan bir kalpte, Muaviye sevgisi, tağutların sevgisi, fasıkların sevgisi barınmaz.
Saflarımızı belirlememiz gerekir. Vesselamu Aleykum verahmetullahi ve berekatuh. Rasthaber 21.04.2013
25.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4
Haci
BAYAZIT
Wien, am 13.05.2013
Gschwandnergasse
45/4, 1170 Wien
An
die
Landesgericht
Eisenstadt
7000
Eisenstadt, Wiener Straße 9
Konu:
Temyiz için 7 Hv 6/95, Vr 1120/94
Temyiz
eden taraf: Haci Bayazit, 20.03.1957
Gschwandnergasse
45/4 1170 Wien
Konu:
İadei itibar için düzeltme!
Dr. Wolfgang
Blaschitzin tarih 19. 04. 2010 Verfassungsgerichofa benim için vermiş olduğu gözlem; 15 seneden beri §§ 12 Abs. 1SGG u.a. yatmış olduğu uyuşturucu dava ile ilgili ağzından bir
kelime çıkmadı: Bilinçaltımda insanların zararına olacak
yaptığım veya yapacağım hiçbirşey olmaz; eğer olsa idi mutlaka birşekilde çıkardı.
Temyize giden gerekçe
İnsanların yaptıkları hayır yada şer peşlerini bırakmaz
mutlaka birşekilde karşılarına çıkar; aksi
takdirde insan ve toplum hayatının direnci
çöker.
Temyiz edilecek karar
Tarih 22.09.1995
Landesgericht Eisenstadt da, tarih 24.11.1994 Nickelsdorf da, diğer 4 kişi ile buluşup
gümrükden uyuşturucu
geçirdim şüphesiyle
bana 4 sene hapis ilave iki kısımdan 10 ay
da gümrük için ceza verildi.
Temyiz delili
Dosya da ismi geçen
4 kişi Nickelsdorf da tarih 24.11.1994 tutuklanmış. Narkotik Polisi
tutukladığı kişiler den 4 gün sonra; tarih 28.11.1994 gözaltına almış beni.
Ben bu kişileri tanımam ve ilgim olmamıştır; ben hiç bir şey bilmiyordum evim de
Çocuklarım ile beraberdim! bu delil ile ceza almama
dayanak oluşturan nedene itirazımı Büyük Sazburg Gümrüğü kabul etti 4 seneye ilave 6 aylık
hapis cezasını kaldırdı. Belge. Tarih.
22 Austos 1997 ZH:Hv 6/95 Urteil des Landesgericht Eisenstadt V. 22.9.95
Bundan dolayı, Wien Norkotik Polisinin
üzerimden almış olduğu Öş 23150 Landesgericht Eisenstadt
iade etti.
Temyiz kararı için zemin
hazırlayan doğal sebepler
Bir çok defa
Landesgericht Eisenstadta dosyanın temyiz
edilmesi için dilekçe verdim; herhalde Landesgericht Eisenstadt ceza dosyasının maddi
dayanağı
kalktığı, fakat manevi ve fikri tarafı aydınlanmadığı için dosyayı temyiz etmedi.
İnsanlar
hapsaneye ya zulmeder girer veya zulme uğrar girer; böylece zulme uğrayıp hapse
girenlerin hapsanede hazırlanması ile
zulmedenlerin düzeni yıkılır; işte bu onları takip eden
peşlerindeki
yaptıklarıdır.
Alemdeki herşey din ahlak
maneviyat dairesinde, iki kural
bağlamında; Vahyin/ışığın öne aklın/gölgenin arkaya alınması kalbin maneviyat adalete meyletmesi insanların dine uyması ile Rahmani
Hal hz Ali efendimiz meşrebinde
Peygamberinin izine düşüp Allahın hesabına yatkın hazırlanması ile
gercekleşir.
Veya
aklın/gölgenin
öne Vahyin/ışığın arkaya alınması kalbin siyaset ve menfate meyletmesi dinin
insanlara uydurulması ile şeytani Hal
muaviye meşrebinde insanların şeytanın hesabına yatkın hazırlanıp izine düşmesi ile
gerçekleşir
ancak
insanların şeytanın izine düşmesi sonucu
Allah ile arasındaki bağ kopar;
böylece şeytanı ilah
edinenler, Allahın hesabı gereği dünyada ve
ahiretde kaybedenlerden olur.
Eisenstadt Landesgerichde ilk
aylar soruşturma
süresinde bir mesele için Sosyalamta gitmiştim; odada bekler iken iki Sosyal amt görevlisi
bayan kendi aralarında benim
için eğer biz
olmasak imiş kendinden
habersiz gelip geçecekmiş diye konuştular. Yaşamış
olduğum olayları Mahkemeler
üzerinden konuşup yazmamış
olsa idim; sosyal amt görevlisi bayanların söğlediği gibi, dış alemin iç bünyesini tahrip eden müslüman
maskeli münafık insan düşmanlarından
habersiz gelip geçmiş olacaktım.
(Osman) Mehmet Cemil Şahin
27.01.1995 tarihinde Landesgericht Eisenstadt da fırınla
(ortaklarımdan alacağım Öş 700-000) ilgi işlerimi
takip edecği vadi ile
vekalet aldıkdan sonra;
Savcı Kolonovits
beni çağırdı...
Arkadaşın
çok iddalı konuştu seni
bunalıma sokup
odada asacaklarmış;
dedi, uyardı.
Allah(c.c) tuzak
kuranların tuzaklarını tersine
çevirir. Austos 1994 ilk aylar Polislere, beni tutuklaması için
telefon etmişler.
Tutuklamaya gelen Polisler Çocuklarımı görünce,
benim kendilerine gelmemi söğleyip gitmişler. Polise gittiğimde, Bacılarım isminde
birilerin telefon edip tutuklanmamı iştediğini dikkat
etmemi, söğlediler. Bu
olayı takiben
Romanyada bulunan
M.Demirbilek orda bulan yiyenim Kenan ile tanışıp Wiende bulunan diğer yiyenim Sinan ile telefonda konuşmuş;
M.Demirbilekden dolayı İtalyanlar
ismi konuşma esnasında işyerimin
telefonuna takılmış.
Bilgim dışında.
24.11.1994 diğer insanları tutuklayan
Polisler 4 gün sonra 28.11.1994 beni tutukluyorlar tutuklanma
nedeni maddenin olmadığından dolayı Süleymancı ortaklarım hocaları içeri alıyorlar... yani Agustos 1994 ilk haftalar Polislere Bacılarım ismi ile
ihbar eden Süleymancılar, hazırlamış
oldukları tuzaklarına (kuyuya)
düşüyor.
Polisler Süleymancı hocaları içeri alınca;
hocalar bu adam içeri girdi uyanacak hazırlanacak ama biz engelleyeceğiz; diyorlar. Böylece insanlar ve gayri müslümler gözlerini günahdan korumazlar ise dini
gelenek haline getiren ve şeytanın sağ ayağı oğlan tarafını teşkil eden
süleymancıların önlerinde... fiziken görünmeyen sürücü insi şeytan
oldukları açığa çıkıyor.
Süleymancılar
ile samimi olunmuyor,
sanki eşcincel gibi görünüyorlar; yani toplumu islah edici gibi
görünerek dini menfatlerine uydurdukları, görünmeyen yanları ve yedikleri yasakları ile dış alemin iç bünyesini tahrip ederek toplumda
bölgede devletlerin
ikinci dayanağı ordu içerisinde cinsel (hastalık) bozuklukların hissi sebebini virüs gibi hazırladıkları için Ülkeleri çökertecek Allahın gazabını çekecek olaylara zemin hazırlıyorlar; ancak yaratılışdan
doğan haya
utanma duygusu muafaza edilince, onlar süleymancılar ile şeytan yaklaşamıyor;
...bundan dolayı yıllardır beklenen
bu olayların meydana çıkmasını yazılıp söğlenmesini
engellemek için... Wiende
bulananların da isteği üzerine
1988 de Türkiyeden özel
olarak gelip, evime kadar
sokulan
(Osman)M.Cemil Şahin ile
evlenen şeytanslı hale dönmüş cemat
mensubu dişi insi şeytan Melek
gelmiş.
Yıl 1997 ilk
aylar 3 de bir ceza affı ile
tahliye kararı belirdi; ama
ben kabul etmedim... yani suçu kabul etmedim; bunun üzerine Melek kadın telkinler
ile oda arkadaşıma
(Ramazan Boğatekin) ağır
spor yaptırdı sol bileğinin ağrımasını sağladı; arkadaşda ağrıyan bileği için
babasından
hameyli getirtip sol bileğine taktı, böylece tuvalet ve diğer hallerde
arkadaş muska
ayete eziyet etmiş oldu;
arkadaşın
ayete eziyeti ile şeytan kadın melek
güçlendi odanın
içerisinde eteğini savurup
durdu; bir gün öğle namazında çırılçıplak anadan
doğma
seccademin üzerine uzandı yattı; beni namazdan çıkartıp şehevi
haller ile dikkat çekip özel olarak hazırlandığını algılatmak için
avret mahalini yeni traş edip üç
siyah nokta yapmış
ikisi aşağıda
birisi yukarda. (Osman) M.C.Şahin Karısı şeytanı oluşturacağı korku ve zafiyetler ile önce manen itikadımı
bozup sonra fikren yanımda tutarak fizikende kalbime atabilse idi; direnç
hücrelerimi tahrip ederek bunalıma sokup odada asacak idi. Bunun için Savcı Kolonovits beni çağırıp uyardı... Arkadaşın çok iddalı konuştu. diye!
Temyiz dilekçesi
Tarih 22.09.1995
Landesgericht Eisenstadt da, tarih 24.11.1994 Nickelsdorf da diğer 4 kişi ile buluşup
gümrükden uyuşturucu
geçirdim şüphesiyle,
bana verilen 4 sene 4 ay cezanın kaldırılıp hak ve
hukukumun iadesini talep ediyorum.
Temyiz eden taraf: Haci
Bayazit
25.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5
Erdoğan Esad'a Filistin'e desteği kes Golan'ı al dedi
Filistin
Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlık lideri Ahmed Cibril, Al Mayadeen Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Gassan Bin Ciddo'nun konuğu
oldu.
İsrail'in Suriye muhaliflerine
yardım ettiğini
söyleyen Cibril, Şu anda da Golan sınırında yaşananları görüyoruz. İsrail ile bu silahlılar arasındaki işbirliği -lojistik, güvenlik ve iletişim gibi
bir çok konuda-ortada. Biz görüşmelerini
izliyoruz. Golan sınırında ''gözlerimiz'' var. Günlük olarak devam eden ilişkileri görüyoruz. Yemek yardımına kadar varan alışverişleri var. Hatta, aradaki iletişimi sağlamak için, donanımlı subaylar da iştediler. Silahlılar, sınır
tellerine sadece 20 metre uzaklıkta bulunan Breka
adlı bir köydeler. İsrail
devriyeleri önlerinden geçip gidiyor. Birbirleriyle dostmuş gibi selamlaşıyorlar. dedi.
Erdoğan Filistine Desteği Kesin dedi
Cibril Erdoğan hakkında ise şu ifadeleri kullandı: Amerikalılar,
Suriye'nin bu duruşundan sonra, Suriye'yi ya ele
geçirip kontrol etmeye çalışacağız ya da tahrip edeceğiz dediler.
Öncelikle Suriye'yi dizginlemeye çalıştılar. Bu Hamad var ya Hamad, Katar'ın Şeyhi, Suriye ile ilişkilerini geliştirmeye başladığında Şam'a sürekli geliş gidişlerini görmeye başladık. Ben Cumhurbaşkanı Beşşar'a bu konu hakkındaki düşüncelerimi açıkça söyledim. Bu adam sevgisinden dolayı gelmiyor, bu adam Amerikan'ın mesaj taşıyıcısı dedim. Hamad sana, Lübnan'daki Hizbullah'tan ve İran'dan uzaklaş ve dile bizden ne
dilersen diyecek dedim.
Katar Emirliğinin Şeyhi Hamad başarısız olunca aynı görevi üstlenen Erdoğan oldu. Erdoğan geldi ve Beşşar Esad ile görüştü. Ben de bu konuyu Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile görüştüm. Ona, 'Size gelenlerden Golan'ı işteyin. Önce Golan konusunda yardım
etsinler sonra da taleplerinize bakarız' deyin
dedim. Muallim de bana, şu an ki taktiğimiz tamamen budur, cevabını verdi.
Erdoğan bu konu görüşülürken, elini göğsüne vurup, 'Ben size
Golan konusunda yardım edeceğim ama İran İslam Cumhuriyetinden uzaklaşmanız ve Filistin ve Lübnan Mukavemetine desteğinizi kesmeniz şartıyla' demişti.
Sunucunun Bu talepleri Erdoğan mı dillen- dirdi? diye sorması üzerine Cibril Evet bu konuları açıkça konuşuyorlardı. Beşşar Esad 'Önce Golan'ı istiyorum' dedi. Erdoğan da 'Peki
müzakerelere hazır mısınız?' diye sorunca Esad, 'Biz
müzakerelere hazırız
ama aracılarla' diye yanıtladı. Ardından dolaylı yollarla İstanbul ve Ankara'da görüşmeler oldu ve
gerisini biliyorsunuz.
Sunucunun ısrarla Siz şimdi, bir Suriyeli yetkiliden,
Esad mı başkası mı bilmiyorum ama, Erdoğan'ın Suriyelilere Mukavemet'ten ve İran'dan uzaklaşmaları karşılığında Golan'ı önerdiğini işittiğinizi mi söylüyor- sunuz? diye sorması üzerine Cibril şu yanıtı verdi:
Sadece bu da değil. Birleşik Arap Emirlikleri'nin dışişleri bakanını da gönderdiler. Bakan Suriyelilere
harfiyen 'Güvenliği sağlamak adına Bahreyn ve Umman'ın her birine, Körfez İşbirliği Fonundan 2 milyar dolar gönderdik. Sizin Suriye'de
milyarlarca dolara ihtiyacınız var. Biz 20 milyar dolar ödemeye hazırız' dedi. Bunun karşılığında da 'İran'dan, Hizbullah'dan ve
Filistin direnişinden uzaklaşın' diyordu. Cumhurbaşkanı Esad'ın cesur duruşu ve bütün önerileri reddedişi,
Suriye'ye kurulan komplo operasyonlarının başlangıç
noktasını oluşturdu. Tabi daha önceden Hariri'nin öldürülmesi ve diğer hazırlıklar
vardı. Odatv.com
07.05.2013
25.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.6
Siyonist Müslümanları tanıyalım
İsrail uçakları Suriye'de bazı hedefleri bombaladı. Bu hedeflerden
biri de Şam'daki Bilimsel Araştırmalar Merkezi. İsrail ülkesinin güvenliği açısından bu saldırıyı yaptığını itiraf ediyor. Obama, İsrail'in kendini savunmaya hakkı var
diye açıklama yapıyor.
Oysa şu anda Suriye'den İsrail'e yönelik açık bir tehdit yok.
Zira Suriye kendi ülkesindeki iç savaşı bastırmak gayretinde.
Hizbullah Lideri
Nasrallah, Esad'a yönelik açık desteğini şu sözlerle ifade etmişti: Suriye,
topraklarının ABD, İsrail ve tekfircilerin eline düşmesine
izin vermeyecek gerçek dostlara sahip.
Peki, İsrail neden bu saldırıyı yaptı? Suriye'deki iç savaşı yakından ve günü gününe takip eden bir gazeteci olarak açık söyleyeyim: İsyancılar her geçen gün daha büyük darbeler alıyorlar. Suriye ordusu çatışmaların ilk aylarındaki şaşkınlığını çoktan üzerinden atmış durumda. Başta Şam olmak üzere Halep, Humus ve Hama'da nokta operasyonlar yapılıyor ve muhalifler ellerindeki
mevzileri teker teker kaybediyor. Son olarak Şam'dan
gelen haberler muhaliflerin teslim bayrağı
çekmek üzere olduğunu gösteriyor.
World Tribune,
Suriyeli muhalif kaynaklara dayandırdığı haberinde muhaliflerin
de Suriye ordusunun Şam'da düzenlediği son operasyonlarda ağır bir
yenilgi aldıklarını itiraf ettiklerini duyurdu. Suriye ordusunun Şam kırsalını aşamalı
olarak kontrol altına almayı sürdürdüğünün dile getirildiği haberde ordunun stratejik öneme sahip Uteybe'ye yaptığı operasyon sonucu silahlı grupların buradan çekilmek zorunda kaldığı belirtiliyor. Konuyla ilgili açıklamada
bulunan muhalif kaynaklar, isyancı grupların Uteybe'de ağır bir yenilgi aldıklarını
belirterek Ürdün'den gelen tüm silahların toplandığı ve dağıtıldığı yer olan Uteybe'nin
önemine dikkat çektiler. Ürdün ve Lübnan sınırında da ağır yenilgilerin beklediğini ifade
ediyorlar.
Tarafsız ve batılı haber ajansları Şam'da silahlı grupların Uteybe'deki mevzilerini ve güçlerini korumak için büyük çaba sarf
ettiklerini, bu bölgenin kaybedilmesiyle Şam civarındaki tüm bölgelerde yenilgi yaşayacaklarını söylüyorlar.
Siz gazetecilik değil ajanlık yapan, CIA'nın önlerinde koyduğu uydurma haberleri Türk halkına
aktaran sahtekâr Babıâli haberlerini okumayı bırakın.
Bunlar defalarca Esad öldü, Esad'ın eşi kaçtı haberlerini verirler, bunların yalan olduğunu bile bile manşete çekerler, ülkenin Müslüman halkını kandırırlar,
sonra gider bu hizmetin karşılığı olan maaşlarını bankadan keyifle çekerler.
Tarafsız Batılı haber ajansları ise muhaliflerin Şam'da, Ürdün ve
Lübnan sınırında bütün mevzileri kaybetmelerinin an meselesi olduğunu yazacak kadar namuslu.
İşte tüm olup biten karşısında isyancılara İsrail'den bombalı destek geldi! Şam'ın bombalanması Obama'nın emriyle İsrail'e verilen mutat bir
görevden ibaret. İsrail, Türkiye'den özür dilerken
Suriye konusundaki gelişm- elerin bunu mecbur kıldığını açıkça itiraf etmişti. İsrail'in açık ve yakın dostu olan Müslüman Türkiye
siyasetçileri Şam'ın
bombalanmasından büyük bir zevk almış durumdalar.
Bunlar her zaman İsrail'in ve Siyonizmin
tezgâhtarı olmuş
durumdadırlar. İsrail'in
Müslüman Suriye'ye yönelik saldırılarına en büyük desteği veren kesim bu Siyonist tezgâhtarlarıdır. Böylece ülkede yeni bir kavramı
rahatlıkla kullanmaya başlayabiliriz:
Siyonist
Müslümanlar, boyunlarındaki Yahudi Üstün Cesaret
madalyası ile bu savaşın asıl kan dökücüleridir. Mevki ve
makam uğruna, siyasi ikbal uğruna böylesine soysuzlaşanların sonunun ne olduğuna dair Kuran-ı Kerim'de pek çok örnek vardır. Muharrem
Bayraktar 07.05.2013
25.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.7
Bakın Hizbullahtan Nasıl Korkmuşlar
Nusra
Cephesi Komutanı:
Hizbullah savaşçıları meydana
indiklerinde bölgedeki kontrolü kaybettik.
El Alem televizyonu
haber portalının
bildirdiğine gore
Nusra Cephesi komutanlarından
biri Kuseyr şehrinde
Hizbullah savaşçıları ile karşılaşmalar
kon- usunda şu
itirafta bulundu.
Ben Afanistan ve Irakta birçok büyük kompleks operasyona katıldım. Libyada
Kaddafi ile savaştım,
ama El-Kuseyrde bizimle savaşan adamlarda gördüğüm azim ve iradeye
sahip korkusuz adamalara ömrümde rastlamadım. Onlar
ölüm konusunda bizden daha üstündürler. Şöyle ki bu adamlarla karşılaşınca Nusra Cephesi savaşçıları daha ilk darbeyi aldıklarında Kuseyrden kaçtılar.
Aynı Nusra Cephesi
komutanı açıklamasının devamında
şöyle dedi: Hizbullah savaşçıları
meydana indiklerinde bölgedeki kontrolü kaybettik. Onlar hakkında bazı şeyler duymuştuk, ama bu duyumlara dikkat etmemiştik, ama (Kuseyrde) bu
gerçekleri gözlerimle gördüm. Rasthaber 05.06.2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1
Zorbalara karşı çıkmayanlar mümin olamaz!
Zorbalığa ve
zorbalara tepki vermeyerek onlara itaati meşrulaştıran, hele
bir de bunu dinleş-tirenlerin Allahın düşmanı olduklarını bize öğreten tek
kitap Kurandır. İslam
ümmetine ve Anadolu halklarına ilk kez bu satırların yazarı tarafından gösterilen bu gerçeğin ayrıntılarını, yeni çıkan Kuranı Tanıyor
musunuz? adlı eserimden
lütfen okuyun.
Tam bu noktada, insanlığın önünde dev bir meşale yakan Zühruf suresi 54-56.
ayetleri gör-mekteyiz: Firavun,
toplumunu küçümseyip horladı, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yol-dan sapmış bir
toplum idiler. Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öç aldık; hepsini
suya gömüverdik. Onları, sonra gelecekler
için bir selef ve bir örnek yap-tık.
Bu ayetleri, tefsir
kurallarını (semantik
ve hermenötik incelikleri) dikkate alarak değerlen-dirdiğimizde şu gerçeklerin altını çizmemiz
gerekiyor:
1.Firavunların yani
diktatörlerin horlayıp ezmesi
ile toplumun ona itaati arasında bağlantı vardır. O itaat olmasaydı bu horlayıp ezme de olmayacaktı.
2.Firavunların horlayıp ezmesine
isyan yerine itaatle karşılık verilmesi
Tanrıyı
öfkelendirir; Tanrı bunun
üzerine o itaatçı kitleden
intikam alır. Bu Kuransal gerçekler,
zulme ve şirke karşı çıkışın ölümsüz önderlerinden biri olan Mustafa Kemal Atatürk
tarafından şöyle ifade
edilmiştir: Dünyada her
millet, icraatına ortak
olduğu hükûmetin
mesuliyetine ortak sayılır.
Kuran, bir kitlenin
içinden birileri zalimlerle işbirliği yapmadıkça o kitlenin zulüm ve istilaya yenik düşm- eyeceğini
bildirmektedir. Kuran, Zühruf
54. ayette kullandığı sözcüğü kullana-rak kendisini tebliğ eden Peygambere şu emri
vermektedir: Gerçeği hakkıyla göremiyor
olanlar seni asla küçümsemesin/ezip horlamasın! (Rum, 60)
HZ. Muhammed Neyin
Sembolü? Mesele gelip gelip şurada düğümleniyor: Hz. Muhammed, özgürlüklerin ve esaret tanıma-mamın sembolü
müdür yoksa daha çok namaz kılmanın, daha görkemli sarık sarmanın sembolü mü? Kuran, birinci şıkkı onaylıyor. Hz.
Muhammed bu şıkka
göre yaşadı ve onu
miras bıraktı. Emevî, bu
mirası yozlaştırıp özgürlüklerin
Peygamberini daha çok
namaz kılmanın, daha
görkemli Arap sarığı sarmanın sembolü haline getirdi.
Bu saptırma ve
yozlaştırmaya ilk
büyük isyan İmamı Âzam Ebu
Hanîfeden geldi.
Arap fistanı ile Arap
saltanatlarını dinleştirenler, İmamı Âzamı namazsız ve isyancı bir din kurmakla, ümmeti kana
ve kılıca bulaştırmakla suçladılar. İmamı Âzam, Hz.
Peygam-beri
özgürlüklerin ve esaret tanımamanın sembolü olarak öne çıkarmanın bedelini şahadetiyle ödedi. Ve İslam tarihi asırlarca Emevî zihniyetiyle yürüdü
hâlâ da o zihniyetle yürümektedir.
Ahzâb 57. ayete göre, Allaha ve
Peygambere eziyet edenler
lanetlenmişlerdir. Peygambere eziyeti
anlamakta zorluk çekilmez ama Allaha eziyet nasıl olur? diye sorulmaktadır. Zühruf 55. ayet bu sorunun cevabını getiriyor:
Zulüm karşısında pasif
kalarak zalim-lere dolaylı destek
vermek, Allaha eziyet etmektir.
Allah bundan öylesine rahatsız ol-maktadır ki bunu bir intikam sebebi sayıyor.
Despotlara itaat, Allahı
öfkelendiren tek kötülüktür. Hûd suresi 59. ayet bunu, inatçı zorbaların emrine
uymak şeklinde tanımlıyor. Yaşar Nuri
Öztürk 11.06.2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2
Ehli
Vicdan Sahipleri.
BOP Eş Başkanı, beslemesi dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu ile mukaddes islama ve müslümanlara tarihin
en büyük zararını veren, menfatleri doğrultusunda şeytanın askerlerinin ayakları altına Ülkenin Mukaddeslerini serecek kadar alçaklaşmış insanların en alçağı
İhvanil Müslümün dini siyasallaştırmış kanadına güvenip, Hüseyni meşrep direniş cephesinin altın halkası Suriyeyi
yaramayı amaçlıyor.du.
Allah'ın muhteşem yaratığı akıl sahipleri; İnsanların yaptıkları hayır yada şer peşlerini bırakmaz
mutlaka birşekilde
kendilerine döner; aksi takdirde toplum hayatının direnci
çöker.
Ehli vicdan sahipleri;
Alemdeki herşey din
ahlak maneviyat dairesinde, iki kural bağlamında; Vahyin/ışığın öne aklın/gölgenin arkaya alınması kalbin maneviyat ve adalete meyletmesi insanların dine uyması ile
Rahmani Hal hz Ali efendimiz meşrebinde Peygamberinin izine düşüp Allahın hesabına hazırlanması ile gercekleşir.
Veya
aklın/gölgenin
öne Vahyin/ışığın arkaya alınması kalbin siyaset ve menfate meyletmesi dinin
insanlara uydurulması ile şeytani Hal
muaviye meşrebinde insanların şeytanın hesabına hazırlanıp izine düşmesi ile
gerçekleşir
ancak
insanların şeytanın izine düşmesi sonucu
Allah(c.c) ile arasındaki bağ kopar;
böylece şeytanı ilah
edinenler, Allahın hesabı gereği dünyada ve
ahiretde kaybedenlerden olur.
Hüsnü Mübarek, İsrail ile gizli işbirliği nedeniyle yargılanmayı ve idam edilmeyi beklerken,
Mursi Mısırlılara
İsrail
adına
bir cihad için Suriyeye yürüme çağrısı yaptı. Böyle bir şeye Hüsnü Mübarek bile niyetlenmezdi.
Dünyanın emniyeti
islam'ın beli ve omurgası maneviyatın, merhamet ve marifet kaynağı
Hüseyni meşrep direniş cephesinin...
emperyalizim ile perdelenmiş deccalizmin isteklerine uygun dönüştürme yapılamadığı bir coğrafyada; Siyonist
varlığı tanısa bile Münafık Kardeşler İhvana siyasi iktidar açısından bir
gelecek yok. Allah'ın selamı rahmeti
alemlerin emniyeti islamın beli ve omurgası maneviyatın merhamet ve marifet kaynağı Hüseyni meşrep direniş cephesi ile masum ve mazlumların üzerine
olsun. Hacı Bayazıt
14.07.2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.3
Allah'ın muhteşem yaratığı
akıl sahipleri;
ABD hiçbir ülkede kara harakatı kazanamamıştır ve ne
yapacağını şaşırdı Irak'dan
kendilerine kaçış
yolunu tekfirci selefiler, taliban ve elkaide artıklarının kaos ve
terör ile açtığını
unutuyor...
Irak'ın yiğitleri ABD'nin bölge ve dünyadan siyasi ve iktisaden soyutlanması ve kann
emici vanpire dönüşen
beslemesi teröristlerin saldırılarının, 'Allah'ın verdiği mühlet
sonucu' kendilerine döneceği veya bir bataklığa çekeceği için sabır gösteriyor... Bölgenin yiğitleri ahitlerinde eğer, kollarında dahi birazcık ABD yanlılığı olsa kesip atacaklarına yemin ediyorlar. Allah'ın hesabı gereği gerçekleşecek birşey varki şüphesiz ABDnin
emperyal hevesleri uğruna yaptığı sınır ötesi
zülümler kendilerini kıskıvrak
saracak. Allah'ın selamı rahmeti
masum ve mazlumlar ile dünyanın emniyeti islamın beli ve omurgası maneviyatın rahmet ve marifet kaynağı Hüseyni meşrep direniş cephesi ile masum ve mazlumların üzerine olsun. hacı bayazıt
19.07.2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4
Ehli
Vıcdan
Sahipleri
Devletler din adamı maneviyat ehlinin halkı Allahın hesabına hazırlaması ile
kurulur; yıkılmasıda din
adamlarının maneviyatı boşaltıp halkı şeytanın hesabına hazırlaması ile olur. AKP halkı şeytanın hesabına hazırlayan din adamları ile şeytanslı hale dönmüş guruplara yaslanıyor; bu
hali ABD ile perdeliyor.
Akıl sahipleri
AKP gizli anlaşmalarını
uygulayabilmek için PKK'yi kaldıraç olarak kullandı ve bu gizli uygulamalarına muhalifet olabilecek anti emperyalist ulusalcı milli
güçleri deccalizmin öncü birliği fetullah suç tasarım örgütü ve ABD yardımı ile
berteraf eyledi. Bu bertaraf oluşumun ismini ise Ergenekon koydular. Bunlar Türke düşman türkün
yeniden ayağa kalkıp insanlığın hizmeti için islamın askeri olacağından korkuyorlar; onun için Türkün var oluş efsanesi Ergenekonu birkaç düzmece delil ve gizli tanık ile
karalayıp Türkün dini ve tarihi
geçmişi ile
hesaplaşıyorlar...
Ama gerçek olan ise onların siyasi ve
maddi ihtirasları uğruna yapmış
olduğu zülmü nakış nakış
tarihin işlemesidir
ve şüphesiz
zulme maruz kalıp hapse
girenlerin hapsanede hazırlanması ile zülüm
edenlerin ve zülme yardımcı olanların düzeninin
yıkılacak olmasıdır. İşte
bu ilahi gerçekleşecek hakikat onları takip eden
peşlerindeki
yaptıklarıdır. Hacı Bayazıt
12.08.2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5
Kiralık Casus Erdoğan
Mısırlı Yazar ve Medyacı Sena Sait, Receb Tayyib Erdoğanın bölge ülkelerini parçalama ve İsrailin güvenliğini koruma hedefini taşıyan kiralık bir casus olduğunu söyledi.
Yazar
Sait, el-Alem
gazetesinin bugünkü sayısında yayınlanan
makalesinde, Erdoğanın
bugünkü hareket- lenmelerinin Siyonistlerin ve Amerikalıların gizli
ortağı,
bölge ülkelerine karşı
örülen komploların
uygulan- masında
da kendisini bir öncü gibi ortaya çıkardığını ifade etti.
Yazar, bir direniş devleti
olarak Suriye'yi yıkmak ve
düşürmek
için Suriyede oynadığı role işaret ederek, Mısırın içişlerine küstahça karışmasının herhangi bir devletin dış
politikasına
hükmeden bütün kriter ve ilkelerle bağdaşmadığını söyledi. Komplosunu Mısıra taşımak işteyen Erdoğan hükümetinin Suriyede oynadığı
şeytani yıkıcı rol utancının kendisine yetmediğini belirten Mısırlı yazar Sait, Suriye'ye karşı
kışkırtmaları, silahlı terör
gruplarını mal,
silah ve Türkiye topraklarından Suriye'ye hareket etmek için barınma
temin etme yoluyla yıkmak
için ucuz komplolarını Araplılık Suriyesine
musallat etmesi ve siyo-Amerikan yıkıcı komplosuna katılmakla komplocu ve kiralık bir rol üstlendiğinin kendisine utanç verdiğini
ifade etti.
Yazar Sait, Erdoğan
küstahlığının yüce Mısır ordusuna müdahale etmeye ve teröristleri desteklemek
için Mısıra silah
kaçırmaya kadar vardığını söyledi. Sait, Mısıra kaçırmaya çalıştığı silahların gelen bilgilere göre yaklaşık
20 bin şahsa
yeteceğini ve Mısır
evlatları arasında iç
savaşa yol
açabileceğini
vurguladı.
Yazar Sait, Müslüman
kardeşler mürşidinin Mısırı bir
Osmanlı vilayetine
çevirme işteğinin
mümkün olmaya- cağını, dış
iradelere boyun eğmesinin,
İstanbulun
yöneteceği bir
Osmanlı
vilayetine dönüşmesinin
de imkansız olduğuna
dikkat çekerek, Mısır
ordusunun 30 Haziranda halkın görkemli devrimlerinin yanında
durmasıyla, Mürşidin
umutlarını suya düşürmüş Erdoğanın İslam
Alemini idare etme rüyalarını da boşa çıkardığını belirtti. Taha Haber 31.07.2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.6
Sosyal medyayı sallayan fotoğraf
İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın bu fotoğrafı sosyal medyayı salladı. 8 Yıl İran
Cumhurbaşkanlığı yapan
Ahmedinecad şu anda öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Facebook 'ta yayınlanan
fotoğrafta
Ahmedinecad'ın şehir içi yolcu otobüsünde
ayakta yolculuk ettiği
görülüyor.
Özellikle Türkiye
'de paylaşım
rekoru kıran fotoğrafın altında ise şunlar
yazıyor:
Bu adam 8 yıl İranın Cumhurbaşkanlığını yaptı. Sekiz yıl boyunca devlet bütçesinden maaş almadı, sadece
öğretim
görevliliği maaşını aldı! Kendisi için özel emeklilik yasası çıkarmadı ve eski mesleği olan öğretim görevliliğine geri döndü.
Milliyet.com 11 Eylül 2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.7
İmam Hamaneinin Suriye Krizini Sonlandıran Tehdidi
El
Ahbar'dan İbrahim el Emin, Suriye krizinin
sonlan- dırılması hakkında önemli bilgiler ifşa etti: Bunlardan birincisi Ayetullah Ali
Hameneinin Umman Sultanı
Kabus ile görüşmesinde şunları söylemesiydi: Kim Suriyeyi yıkıma
uğratmak isterse, bölgedeki gaz ve petrolünü
kaybetmeye de hazır olmalıdır.
Lübnan'da yayın yapan El Ahbar gazetesi genel
yayın yönetmeni İbrahim
el Emin 13 Eylül tarihli köşe yazısında, bazı diplomatik kaynaklara dayanarak Suriye krizinin arka planında yaşanan mesaj trafiği ve psikolojik savaşın ayrıntıları
hakkında çok önemli bilgiler verdi. İşte o yazının ilgili bölümleri:
Yakın
gözlemciler, Moskova'nın Tahran ve Şam'daki müttefiklerine, planlanan askeri operasyonun iddia edildiği gibi sınırlı olmayacağını, rejim güçlerini zayıflatarak muhalefetin Şam'ı kuşatıp
Humus'u tekrar ele geçirmelerine imkân verecek daha geniş bir kampanyanın parçası olduğunu söylediklerini ifşa ettiler.
Buna göre Suriye'nin
müttefikleri durumu ciddiye alarak hemen güçlerini seferber etmeye ve büyük çatışma için hazırlanmaya başlamışlar. Bu amaçla da büyüklüğü ve hızıyla Rusları bile şaşırtan bir savunma stratejisi yürütmeye giriştiler. Suriye'nin stratejik silahlarını hazırlamak için gösterilen özel bir
çabaya, yapılacak saldırının
sonuçları hakkında
Amerikalıları uyaran
mesajların iletilmesi eşlik etmiş.
Moskova, Amerikalı muhataplarına Şam'ın İran ve Hizbullah müttefikleriyle birlikte her hangi bir sınırlı saldırıyı kabul
etmeyeceğini ve kendilerini büyük bir savaşa hazırladıklarını,
kendilerinin de kenarda ellerini kavuşturup
oturmayacaklarını,
ABD'nin muhalefeti desteklediği gibi Rusya'nın da Suriye rejiminin arkasında duracağını iletti.
Bunlar arasında iki hayati önem'de mesaj
vardı. Bunlardan biri Tahran tarafından, diğeri de Moskova'dan gönderildi
ve kaynaklar bunların olayların akışında çok büyük etkisi
olduğunu söylüyorlar.
Bunlardan
birincisi İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamenei'nin Umman Sultanı Kabus ile görüşmesinde şunları söylemesiydi: 'Kim Suriye'yi yıkıma uğratmak
isterse, bölgedeki gaz ve petrolünü kaybetmeye de hazır olmalıdır.'
İkincisi de Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'in Amerikalı meslektaşına 'Suriye'nin ülkesi
için, İsrail ABD için ne kadar önemliyse o kadar
önemli olduğunu ve Washington'un saldırısının sadece bölgeyi değil tüm dünyayı istikrarsızlaştıracağını' söylemesiydi. Medya safak.
15.09.2013
26.İslam dairesi içerisinde!
Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.8
Şii anneleri yasa boğacağım
Suudi
Arabistan İstahbarat Şefi Bender Bin Sultan, Suriye'ye askeri müdahalenin iptal olmasına çok kızdı. Suriye'deki muhaliflere kimyasal silahları temin eden ve savaş komplosunun en
önemli isimlerinden Bender Bin Sultan çabalarının boşa çıkmasına bi hayli köpürdü. Obama'nın
Suriye'ye askeri müdahalesinden bir hayli ümitli olan Siyonist uşağı Sultan, savaşa engel olduğu için Putin'i tehdit
etti.
Bender Bin Sultan,
savaşın iptal olmasının asıl
sebebinin İran diplomasisi ve Hizbullah'a duyulan
korkunun olduğunu
vurguladı. Sultan, bunun intikamını İran, Hizbullah ve Suriye'den
alacağını iddia
ederek, özel bir toplantısında şu cümleyi kullandı: Lübnan Şiilerinden
alacağım intikam çok acı olacak. Şii anneleri yasa boğacağım.
Rast Haber 15.09.2013
26.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.9
Ben yalan söyleyemem diyen müezzin sürüldü
Gezi
Parkı eylemlerinde, Erdoğan'ın camide içki içti iddiasını yalanlayan müeezzin Fuat Yıldırım,
tayin edildi.
Yalçın Bayer, bu haberi köşesinde duyurdu. Bayer şunları yazdı: Gezi'nin
faturası din adamlarına
da çıkarıldı. Dolmabahçe Camisinin müezzini, imamı ve Beyoğlu müftüsü görevlerinden alınarak başka yerlere verildi. Eylemler sırasında en çok tartışılan isim olan Dolmabahçe Bezmiâlem Valide Sultan Camisi Müezzini
Fuat Yıldırımın, Başakşehire bağlı Kayabaşı köyüne sürüldüğü öğrenildi.
Gezi olayları sırasında camide içki içildiği iddia edilmiş, cami müezzini Fuat Yıldırım ise
tüm baskılara rağmen
içki içilmediğini söylemişti. Fuat Yıldırım bu davranışının bedelini sürgünle ödedi. İstanbul müftüsünün, Sen çok yıprandın, seni başka yere tayin edelim söylemlerine karşı; Ben hiçbir şekilde
yıpranmadım cevabını
vermesinin ardından müfettiş görevlendirildiği ve teftişin selameti için müezzin Fuat Yıldırımın 6
ay süreyle Kayabaşı köyünde müezzin olarak
görevlendirildiği söyleniyor. Dolmabahçe Camisi
imamı Halil Necipoğlunun tayini ise Zeytinburnuna yapıldı. Beyoğlu
müftüsü Recai Albayrak ise Karadeniz Ereğliye tayin edildi.
Ben Yalan Söylemem.
Başbakan Erdoğan'ın dilinden düşürmediği camide
içki içildi iddiasıyla
ilgili açıklamalarda bulunan Dolmabahçe Bezm-i
Alem Valide Sultan Camisi Müezzini Fuat Yıldırım, Ben
camide içki içen görmedim, din adamıyım yalan söyleyemem demişti.Odatv.com 21.09.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1
Kurandaki En Üstün Manevi Nimet Velayet Bayramıdır.
Kuran-ı
Kerime göre büyük velayet bayramı olan Gadir-i Hum günü, ilahi manevi nimetler en üst sınırına ve
derecesine ulaşmış bulunmaktadır. Hz. Alinin ve Hz. Alinin evlatlarının (a.s) velayetinden daha üstün bir
nimet olmadığı için de Gadir bayramı, İslam ümmetinin en üstün bayramlarından biridir. Masum imamların teşrii ve tekvini velayetine inanmak ve onların aracı, şefaatçi
ve vesile olduğuna iman etmek, İslam ümmetine nasip olmuş olan en
önemli bereketlerden biridir.
Kuran-ı
Kerimde sadece Gadir-i Hum ve Müminlerin Emiri Hz. Alinin (a.s) velayeti hakkında, nimeti tamamlamak özgün tabiri kullanılmıştır. Bugün size dininizi ikmal ettim,
üzerinize nimetimi tamamladım[8] Burada sizlere nimet verdim ifadesi kullanılmamıştır. Aksine Allah burada sizlere olan nimetimi tamamladım diye buyurmaktadır.
Yani, nasıl ki Peygamber-i Ekremin (s.a.a) risalet ve nübüvveti, risalet ve nübüvvetlerin en
kamilidir ve ondan sonra hiç kimseye nübüvvet makamı verilmeyecektir, Hz. Alinin ve evlatlarının imamet ve velayeti de, velayet ve
imametlerin en kamilidir ve dolayısıyla onlardan sonra hiç kimseye imamet makamı verilmeyecektir.
İmamet, Risaletin Devamıdır. Münezzeh olan Allah imameti,
risaletin devamı ve eşi kılmıştır. Bu açıdan evrensel Gadir-i Hum olayında
Peygamber-i Ekreme (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Eğer Ali b. Ebi Talibi (a.s) kendi ellerinle tayin etmezsen ve velayetini açıklamazsan, asla bu ilahi risaletinle amel etmemiş olursun. Yani imameti olmayan bir risalet,
risaleti olmayan risalete denktir. Zira risaletin esasını koruyan şey, imametin bizzat kendisidir.
Gadir gününün
azametini ve bu evrensel olayın yüceliğini en iyi tanıtabilecek olan şüphesiz Kuran ve itrettir (Ehl-i Beyttir). On sekiz
Zilhicce günü, Gadir-i Hum topraklarında nasıl bir olay meydana geldi ki bu günü ebedi olarak bayram haline
getirdi? Münezzeh olan Allah, Maide Suresinde Resul-i
Ekreme şöyle buyurmaktadır:
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni
tebliğ et. Eğer bunu
yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Zira imam ve imamet, dinin aslını garantilemektedir.
İlahi Koruma Vaadi. Allah-u
Teala bu ayetin devamında şöyle buyurmaktadır: Allah, şüphesiz seni insanların zararından ve kötülüğünden koruyacaktır: Allah seni insanlardan korur. Münezzeh olan Allahın, Allah seni insanların kötülüğünden koruyacaktır diye buyurmasının maksadı nedir?
Kafirlerin
Ümitsizlik Günü. Peygamber (s.a.a) Gadir günü insanlara şunu sordu: Acaba ben, ilahi risaletimle amel ettim mi ve acaba ben size oranla
daha evla ve vali miyim? Onlar, evet dediler. Daha sonra Peyamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Ben herkimin valisi ve
yöneticisiysem, Ali (a.s) de onun valisidir. Ben
kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır
Bu konuda, mübarek
Maide Suresinin 3. ayeti nazil oldu ve şöyle ilan etti ki bugün kafirler, sizin dininizde bozgunluk çıkarmaktan ümitlerini kesmişlerdir. O
halde onlardan korkmayınız ve benden korkunuz. Bugün sizin dininizi sizler için kamil kıldım ve sizler üzerindeki nimetimi
tamamladım ve İslamı sizlere din olarak seçtim.
Bu ayette yer alan el-yevm
kelimesi ilahi feyzin zuhur ettiği gün ve yevmullah olarak adlandırılan gündür. Yani, özel ilahi feyzin
tecelli ettiği bir gündür. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçip-beğendim. Yani o gün nakıs olan din, kemale ermiş ve eksik kalan nimet tamamlanmış
ve Allahın beğendiği İslam insanlara tanıtılmıştır.
O halde bu ayetler
nasıl olur da kafirlerin ümitsizliğe kapılmasına neden olabilir? Oysa, tam bir ilmihal yazmak ve yayınlamak bile kafirlerin ümitsizliğe kapılmasına neden olmamaktadır, nerede kaldı ki birkaç fıkhi hüküm kafirleri ümitsizliğe düşürmüş olsun. Öte yandan, Allah-u Teala,
bugün kemale erdirdim
cümlesinden önce şöyle buyurmuştur: Dini ortadan kaldırma komplosunu hazırlayan kafirler,
ümitsizliğe düşmüşlerdir.
Kuranın
burada söylemiş olduğu
kafirlerden maksat, sadece Hicaz bölgesindeki kafirler değildir. Zira onlar Mekke fethedildikten sonra, silahlarını bırakarak
gruplar halinde Allahın dinine yöneldiler. Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte
olduklarını gördüğün vakit[29]
Onlar, ya Müslüman
oldular ya da teslimiyet içine girdiler ve dolayısıyla da din düzenini ortadan kaldırmak hususunda ümitsizliğe kapıldılar. Bugün
küfredenler ümitsizliğe kapıldı.
ifadesinde yer alan kafirlerden maksat, Rum, İran
ve Hicaz kafirleridir. Önceden de birkaç defa nazil olmuş olan sayılı bir takım fıkhi hükümler, kafirlerin ümitsizliğe düşmesine sebep olur mu? Anlaşılmaktadır ki Yevmullah olan Gadir gününde yeni bir haber ortaya çıkmıştır ve de ümmet ve din için sağlam bir üs
tesis edilmiştir.
Münafıklar Tehlikesi. Bazı Ehl-i Sünnet müfessirleri şöyle demişlerdir: Eğer
Ali b. Ebi Talibin velayet ve imameti, Allah ve
Peygamber-i Ekrem (s.a.a) tarafından beyan ve
tebliğ edilmiş olsaydı, Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok
etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun.[30] gereğince hiç kimsenin, bunu inkar
etmeye ve değiştirmeye
gücü yetmezdi ve herkes bunu kabullenirdi. Lakin ümmetin bunu kabul
etmemesinden anlaşıldığı üzere Hz. Alinin imameti, Allah ve
Peygamberin emri esasınca
olmamıştır.[31]
Söz konusu müfessir,
Allah-u Tealanın, bugün kafirler ve münafıklar sizin
dininizden ümitlerini kesmişlerdir demediğini ve sadece kafirlerin (Hıristiyan, Yahudi ve putperestlerin) ümitsizliğinden söz ettiği gerçeğinden gaflet etmektedir. Dinin esasını ve yeni kurulmuş olan İslam devletinin temelini yıkmak isteyen
kafirler, din ve ümmet masum bir öndere dayanınca
ümitsizliğe düştüler.
Ama iç düşmanların en kötüsü olan münafıkların tehlikesi olduğu gibi duruyordu. Bu
açıdan münezzeh olan Allah, ayetin devamında şöyle buyurmuştur: Benden korkunuz.
Ama iç düşmanlar,
Allahtan korkmadılar ve
hakkı gizleyerek yalan söylediler. Bununla
birlikte bu ayet, münafıkların tehlikesinin ortadan kalktığını beyan etmemektedir. Hatta bu ayette
müfessirin iddiasının
tam tersine bir takım deliller vardır.
Zira Kuran, kafirlerin ümitsizliğe kapıldığını haber verdikten ve münafıkların adını zikretmedikten sonra şöyle buyurmaktadır:
Şimdi kafirler ümitsizliğe kapıldılar,
o halde benden korkunuz. Bu da Müslümanlara, münafıkların ve nifak ehlinin tehlikesi karşısında uyanık olmaları gerektiğini bildiren bir uyarı konumundaydı.
Müminlerin
Emiri Hz. Ali (a.s) münafıklar hakkında kendi dostlarına şöyle demektedir:
Tohumu yarana, insanı yaratana and olsun ki onlar (Muaviye ve taraftarları) Müslüman olmadılar, zahiren
teslim oldular. Küfürlerini gizlediler, kendilerine yardımcılar bulunca da açığa vurdular.[35] Abna 23.10.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2
Allahın lanetini celbedecen tarihe nakşedilmiş bir not.
Erdoğana
Libya aynası! Yerden
gökten ölüm yağdırıyor diyerek Beşşar Esadı Yezidlikle suçlayan Sayın Başbakanın Yerden
gökten ölüm yağdır diye Obamadan talep üstüne talepte
bulunması içler acısı bir durum. Lâkin bazıları zannedebilir ki, Obama ölüm yağdırıp Beşşarı mezara sokarsa Suriye belki bundan
daha iyi olur. Gelin görün ki bu bir varsayım bile değil.
Çünkü önümüzde Obama ve Haçlıların vurduğu hiçbir İslâm ülkesinin öncekinden daha iyi olduğunu gösteren en ufak bir emare yok.
Milleti bu varsayımla kandırmaya çalışan Sayın Erdoğana Libya senin için bir aynadır, karşısına geçip bakar mısın? dememizde
bir sakınca olmasa gerek. Ajanslardan okumuşsunuzdur. Libyada Kaddafiyi deviren isyancı liderlerden Süleyman
Ali el-Fesi üç gün önce uğradığı silahlı bir saldırı sonucu hayatını kaybetmiş. Yani Libyada terör bitmiş değil. Ülkenin bir bölümü, Ben ayrı bir devlet olacağım diye isyan bayrağını çekmiş
durumda. Bingazi dâhil bütün şehirlerde adam kaçırıp karşılığında para alma sıradan bir iş haline gelmiş. Devlet büyükleri bile rehin alınıp üzerlerinden servetler devşiriliyor.
Her taraf kaos.
Sokaklar karanlık, evler karanlık. İş adamları koruma orduları ile hayatta kalmaya
çalışıyor. Fabrikalar, tarlalar en
verimsiz yıllarını yaşıyor. Hani Kaddafi gidecek
Libya güllük gülistanlık olacaktı! Oysa Kaddafi döneminde evlere elektrik ücretsiz veriliyordu ve
elektriksiz tek ev yoktu. Bu kadar mı? Hayır! Su ve doğal gaz tıpkı hava gibi zorunlu
ihtiyaç maddesi sayıldığından Kaddafi tarafından halkına ücretsiz veriliyordu. Hastalar ücretsiz tedavi oluyor, ilaçlarını beş
kuruş ücret ödemeden alıyorlardı. Benzinin litresini Türk parası ile en fazla 15-20 kuruşa alıyordu Libyalı. Libyada vergi sıfırdı. Yani hiçbir Libyalı devlete vergi ödemiyordu. Libya bankaları verdikleri kredi karşılığında tek kuruş faiz almamaktaydı. Libyanın dış borcu da sıfıra yakındı.
Kaddafi Libyasında
otomobiller halka fabrika çıkış fiyatına satılıyor, nakliye bedelleri devlet tarafından ödeniyordu. Evlenmek isteyen her çifte 150 metrekarelik
daireler verilmekteydi. Yurt dışında
okuyan öğrencilere Kaddafinin Libyası
1650 euro karşılıksız burs vermekteydi. Libyada tüm üniversite mezunları iş bulana kadar maaşa bağlanıyordu. Ve daha neler neler..
Sayın Erdoğan ve Batılı dostları Libyaya müdahale edip bahar ve demokrasi
getirdi, Libya aç kaldı, açık kaldı, terör ülkesi halini aldı. İnsan bu aynaya şöyle bir bakar, Libyada ettiğim hatayı bari Suriyede etmeyeyim demez mi? Basiret bağlanınca, demez. Bugün Kaddafinin halkına sağladığı yukarıdaki imkânlardan değil ikisini, üçünü, birini bile sağlayabilsen
Marmaray gibi sen onu sata sata en az beş seçim
götürmez misin? Peki Kaddafinin suçu neydi?
İnanın, Erdoğan-Davutoğlu ikilisi içini karıştırmadan önce Suriyede de bunca imkânsızlıklara rağmen halk pek çok hizmeti Libyada olduğu gibi ücretsiz yahut Türkiyedekinin onda
birine tekabül eden bedelle elde etmekteydi. İşte Yezid ve işte Diktatörlükle
suçlanan adamların ülkeleri. Ve işte Gelişmiş demokrasi ile yönetilen Erdoğanın yolsuzlukların ayyuka çıktığı ve gelir dağılımındaki uçurumu her geçen gün derinleştirdiği Türkiyesi. Hasan Demir 05.11.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.3
İmam Hüseyin'in İslam İçin Kıyamı
Muaviye'den
sonra Yezid İslâm Hükümeti tahtına oturdu ve kendisini Emirü'l-Müminin ilan etti! Yezid, haksız ve zalim saltanatını sağlamlaştırmak için İslâmî şahsiyetler ve isimlere haber gönderip onlardan biat almakta kararlıydı. Bu amaçla Medine valisine bir
mektup yazdı ve o mektupta Hüseyin'den bana karşı biat al,
karşı koyarsa onu öldür. dedi. Medine valisi bu haberi İmam
Hüseyin'e (a.s) iletti ve ondan cevap istedi. İmam
Hüseyin (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
Biz Allah'tanız ve O'na geri döndürüleceğiz, Yezid
gibi adamlar (şarap içen, kumar oynayan, imansız pis ve hatta İslâm'ın zahirini dahi korumayan kimseler) İslâm
hükümetinin başına geçecek olursa İslâm'ın fatihasını okumamız
gerekir. (Zira bu gibileri İslâm'ın gücüyle ve İslâm adına, İslâm'ı ortadan kaldırırlar.)[1]
İmam Hüseyin (a.s), Yezid
hükümetini bu resmi açıklamayla tanımadığını bildirdiği için artık onu Medine'de yaşatmayacaklarını biliyordu. Onun için Allah'ın emri üzerine, gece gizlice Medine'den Mekke'ye gitmek üzere yola çıktı.
İmam Hüseyin'in (a.s) Mekke'ye
gelişi ve Yezid'e biat etmeyişi Mekke ve Medine halkı arasında çabucak yayıldı ve çok geçmeden bu haber Kûfe'ye de ulaştı. Kûfeliler Mekke'de bulunan İmam Hüseyin'i (a.s) Kûfe'ye davet edip onun kendilerine önderlik
etmesini isteyince İmam Hüseyin (a.s) amcaoğlu Müslim b. Akil'i Kûfe'ye gönderdi ve Kûfelilerin hareket ve
tepkilerini yakından izleyip durumu kendisine
yazmasını istedi.
Müslim Kûfe'ye vardığında görülmemiş bir ilgi ve sevgi seliyle karşılandı. Binlerce Kûfeli, İmam Hüseyin'in
(a.s) vekili olan Müslim'le biatleştiler. Bunun
üzerine Müslim, İmam Hüseyin'e bir mektup
göndererek durumu açıkladı ve hemen Kûfe'ye gelmesinin uygun olacağını bildirdi.
İmam Hüseyin (a.s) Kûfe halkını çok iyi tanıyordu; onların ne kadar vefasız ve dinî inançlarında ne kadar zayıf ve gevşek olduklarına, babasıyla ağabeyinin hükümetleri döneminde bizzat şahit
olmuştu. Kûfelilerin söz ve biatlerine asla
güvenilemeyeceğini bildiği halde bir imam olarak onlara karşı hüccet ve vazifesini tamamlayıp Rabbi'nin
emrine itaat etmiş olmak için Kûfe'ye gitmeye
karar verdi.
Ancak, bütün Mekke
ahalisinin Mina'ya çıkmak üzere şehri heyecanla terk ettiği ve Mekke
yolunda bulunan hacıların da Mina'ya zamanında varabilmek için
aceleyle Mekke'ye ulaşmaya çalıştığı hicrî kamerî
Zilhicce'nin 8. gününe kadar Mekke'de kaldı[2] ve
tam böyle bir günde ehli beyti ve yarenleriyle birlikte Mekke'den Irak'a doğru yola çıktı. Böylece hem vazifesini yerine getirmiş ve hem de dünyanın dört bir yanından hacca akın eden Müslümanlara;
Resulullah'ın (s.a.a) biricik evladı ve Ehlibeyti'nin (a.s) Yezid gibi birini halife olarak tanımadığını, ümmetin peygamberinin evladı olan İmam Hüseyin'in (a.s) Yezid'e biat etmediğini, bilakis ona karşı kıyam başlattığını anlatmış oluyordu.
Müslim'in Kûfe'ye
vardığını ve şehrin neredeyse tamamının ona biat ettiğini öğrenen Yezid, Emevî iktidarının en iğrenç
uşaklarından ve
kendisine bağlıların en gaddarı olarak tanınan alçak bir karaktere sahip İbn
Ziyad'ı Kûfe'ye gönderdi.
Kûfe halkının
korkak, ikiyüzlü ve inancında gevşek olmasından yararlanan İbn Ziyad, tehdit etme ve dehşet yapma
yöntemlerine başvurarak Kûfe halkının Müslim'i yalnız bırakmasını sağladı. Yapayalnız kalan Müslim, İbn Ziyad'ın askerleriyle çarpışmaya girdi ve yiğitçe savaşarak şehit düştü. Allah'ın selamı bu korkusuz yiğidin üzerine olsun.
İbn Ziyad ikiyüzlü, hain ve
imansız Kûfe ahalisini İmam Hüseyin'in (a.s) aleyhine çevirmeyi başardı. İş öyle bir yere vardı ki, bizzat
mektuplar yazarak İmam'ı (a.s) Kûfe'ye davet edenler, onu öldürmek için silahlanıp İbn Ziyad'ın saflarına katılmaya başladılar.
İmam Hüseyin (a.s), Medine'den
ayrıldığı
geceden başlayarak, Mekke'de bulunduğu süre zarfında ve Mekke'den Kerbela'ya
uzanan şahadet yolculuğu boyunca şehit düştüğü ana kadar kimi zaman imalarla,
kimi zamansa çok net bir ifadeyle sık sık şöyle diyordu:
Bu kıyamının amacı
Rabbime karşı görevimi yerine getirip iyiliğe davette bulunmak ve kötülükten menetmektir; zulmün karşısına dikilmek, zalime dur demektir.
Biliniz ki Kur'ân'ı korumak ve bu Muhammedî dinin
hayatta kalmasını sağlamaktan başka gayem yoktur.
Evet! Bu, Yüce Yaratıcısının ona verdiği görevdi; canı pahasına, hatta çocuklarıyla yerenlerinin
öldürülmesi ve ailesinin esir düşmesi pahasına bu görevi yerine getirecekti o
Hz. Resulullah'la
(s.a.a) Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) şehit edileceğini defalarca söylemişlerdi. Hatta İmam Hüseyin (a.s) dünyaya
geldiği gün Hz. Resulullah (s.a.a) onu bağrına basarak bir gün ümmetin azgınları tarafından onun şehit edileceği haberini vermişti.[3] Binaenaleyh İmam Hüseyin de (a.s) imamet bilgisiyle bu yolculuğun şahadetle sonuçlanacağını biliyordu. Ama o, Rabbinin emri karşısında canından
korkacak ya da ailesinin esaretini düşünerek geri
adım atacak biri değildi
asla. İmam Hüseyin (a.s) Allah yolunda gelecek her
belayı keramet biliyor ve bu yolda şahadeti saadet olarak görüyordu. Allah'ın selamı ebediyen ona olsun
İmam Hüseyin'in (a.s) şehit olacağı haberi öteden beri İslâm ümmeti arasında pek yaygın bir bilgi olduğundan, bu yolculuğun nereye varacağını herkes bilmekteydi. Zira Hz. Resulullah (s.a.a) İmam Ali (a.s), İmam Hasan (a.s) ve diğer sadr-ı İslâm büyüklerinden
defalarca duyulmuş, işitilmiş bir gerçekti bu.
Bu nedenledir ki
onca çekişmeler ve olaylardan sonra İmam Hüseyin'in (a.s) başlattığı bu hareket, onun şahadetini çağrıştırmaya
başlamıştı zihinlerde. Dahası, bizzat kendisi de
bu yolculuk boyunca sık sık: Kim bizim yolumuzda şehit olmak ve Rabbine kavuşmak
istiyorsa benimle gelsin. buyurmaktaydı.[4]
Bu sebeple bazı dostları onu bu yolculuktan vazgeçirmeye kalkıştılar; oysa Hz. Hüseyin (a.s) Ali b.
Ebu Talib'in (a.s) oğlu, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) vasisi ve ümmetin imamıydı ve vasisi ve ümmetin imamıydı ve vazifesinin ne olduğunu herkesten
daha iyi bilmedeydi. Rabbinin kendisine yüklediği
sorumluluğa sırt
çevirecek bir değildi o
Onu caydırmaya çalışan bu fikir ve önerilerden zerrece etkilenmeyerek fevkalade bir azim
ve iradeyle yoluna devam etti. Böylece gitti ve şahadete
ulaştı; üstelik
sadece kendisi değil, her biri İslâm semasında birer yıldız gibi parlayan çocuklar ve ashabıyla birlikte hem de
Evet, onlar gittiler ve
şehit oldular, tertemiz kanlarıyla Kerbela çölünün kumlarını
ılık ılık lale yağmuruna tuttular
Böylece İslâm ümmeti, Emevî hanedanının günah dolu geçmişinin artığı olan Yezid gibi birinin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) halifesi olamaya- cağını ve esasen İslâm'ın Emevîlerden, Emevîlerin de İslâm'dan
tamamen kopuk ve zıt iki şey olduğunu görüp anlamış oldu.
Sahi, İmam Hüseyin'in bu yiğit ve yürekler parçalayıcı kahramanca kıyamı olmasa Yezid'le emsallerinin gerçek- ten Hz. Resulullah'ın (s.a.a) halifesi ve temsilcisi olduğuna
inandırılan halkın; Yezid'le avenelerinin saray- da işledikleri
rezillikler ve hayvanca şehvetperestlikleri duyup
gördükten sonra İslâm'dan ne kadar nefret
edebileceğini hiç düşündünüz
mü?! Peygamberinin temsilcisi Yezid olan bir İslâm
gerçekten de iğrenç değil midir?
İmam Hüseyin'in (a.s) pak ailesi
de, bu şanlı kıyamın son mesajlarını ümmete duyurabilmek için esir düştü. Yol boyunca ve nice şehirlerde, çarşı-pazarda, camilerde, İbn Ziyad'ın kokuşmuş
konağı ve Yezid'in iğrenç sarayında, her zaman ve her yerde
Kerbela gerçeklerini nasıl haykırdıklarını, Emevî satılmışlarının iğrenç ve cani yüzlerine çektikleri güzel maskeyi nasıl düşürdüklerini duymayan, bilmeyen
Müslüman kalma- mıştır bugün. O şanlı esirler; Yezid'in şarap içip köpekle
oynayan aşağılık biri olduğunu, halifelik gibi bir
makama asla layık olmadığını ve bulunduğu makamın ehli kabul edilemeyeceğini ifşa edip ispatladılar ve böylelikle Hüseynî şahadetin
gayesini kemale erdirmiş, bu ilâhî mesajı tamamlamış oldular. Onların canlarda ve vicdanlarda estirdiği o
muazzam fırtına
sonucu Yezid adı her nevi rezalet, alçaklık ve aşağılığın ebedi simgesine dönüştü ve Yezid'in
altın hülyalarını kül ederek onun bütün şeytanî plânlarını suya düşürdü.
Bu muazzam şahadetin bütün boyutlarını kavrayabilmek için çok ince ve derin
bir görüşe sahip olmak gerekir kuşkusuz
Şahadetinin ilk anlarından günümüze varıncaya kadar; onu
seven, onun Şiîsi olan ve insanlık onur ve şerefine değer veren herkes bu kutlu şahadetin her
yıldönümünde karalara bürünüp yasa boğulmakta ve Hüseynî kervana reva görülen zulüm ve cefalara gözyaşı dökerek onu saygı ve sevgiyle anmakta,
bu eşsiz kıyamın anısını olanca canlılığıyla yaşatmaya özen göstermektedir.
Nitekim Ehlibeyt İmamları (a.s) da Kerbela vakasının anısını yaşatmak için özel bir itina göstermişlerdir. O hazret için bizzat yas merasimleri düzenleyip türbesini
ziyarete gitmekle kalmamış; onun için üzülüp
gözyaşı dökmek ve ona yas tutmanın faziletleri hakkında da defalarca hatırlatma ve tavsiyelerde bulunmuşlardır. Bunlardan birkaçını özetle aktaralım:
1-Ebu Ammare şöyle anlatır: Âl-i Muhammed'in (s.a.a) sadığı altıncı
imamın (a.s) yanına
gittim. Bana, ceddim Hüseyin'in yasıyla ilgili birkaç beyit okur musun?
buyurdu. Ben okumaya başlayınca ağladı.
O hıçkırarak ağlıyor, ben ise okuyordum. Onunla
birlikte, evdekiler de ağlamaya başladılar. Bütün ev ağlıyordu. Ben şiirimi tamamlayınca İmam Sadık (a.s) İmam Hüseyin (a.s) için ağıt yakıp mersiye okuma ve insanları ağlatmanın fazilet ve sevaplarını anlattı.[5]
2-Yine İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilmektedir:
Hz. Hüseyin'in başına gelenler dışında hiçbir musibete ağlamak yakışık almaz; Hüseyin b. Ali'ye ağlamanın pek büyük bir fazilet ve sevabı vardır.[6]
3-Ehlibeyt İmamları'nın beşincisi
olan İmam Bâkıru'l-Ulum
(a.s) sahabesinin önde gelen isimlerinden Muhammed b. Müslim'e şöyle buyurdu: Şiamıza, İmam Hüseyin'in (a.s) makberini
ziyarete gitmelerini söyleyin. Zira bizim imametimize inanan iman sahibi
herkesin Ebu Abdullah'ın (İmam Hüseyin'in a.s) makberini ziyaret etmesi gereklidir.[7]
4-İmam Sadık (a.s), Hz. Hüseyin'i (a.s) ziyaretin bütün diğer iyi amellerden daha üstün ve faziletli olduğunu buyurmuştur.[8] Evet
Zira bu ziyaret insanlığa iman ve
salih amel dersi veren muazzam bir okuldur; ruhu iyilikler, temizlikler ve
fedakârlıklar melekûtuna kanatlandıran büyük bir okul
İmam Hüseyin'e
(a.s) reva görülenlere ağlayıp o hazret için mahzun ve matemli olmak, mübarek türbesini ziyaret
etmek ve onun destansı Kerbela'sının görkemli tarihini açıklayıp gözler önüne sermek elbette ki
çok büyük bir değer ve kıymete haizdir.
Ancak bu matem,
gözyaşı ve ziyaretin yeterli
olmayacağı da bilinmelidir. Bilakis, bütün bunlar
dindarlığın, fedakârlığın ve Allah'ın kanun ve hükümlerini
korumanın felsefesini anlatabilmek içindir aslında; tek gaye budur. İmam Hüseyin'in
(a.s) o muazzam kişiliğine vurgunluğumuzun yegâne nedeni,
ondan insanlık dersi almak ve yüreğimizi Allah'tan başka her şeyden boşaltıp temizlemeyi öğrenmektir. Aksi
takdirde; olayın sadece görünen boyutuna bakılması, bu kutsal Hüseynî gayenin
unutulup gitmesine yol açacaktır. Abna.ir
07.11.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4
IŞİD:Hz Hüseyin'in takipçileri bizim düşmanımızdır.
Irak
ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terörist gurup, yayınladığı bildiride akıllara durgunluk veren bir
açıklama yaptı.
Bildiride, Aşura ziyaretçileri tehdit
edilerek şöyle denildi:
Hz Hüseyin, Muaviye'nin
düşmanı olduğu için, Hz Hüseyin'in yolundan
gidenler de bizim düşmanımızdır.
Ehlibeyt'in
takipçileri Aşura merasimlerin'de Yezid'i eleştirdikleri için, işid ziyaretçilere karşı çıkmak için Aşura merasimine saldırma kararı almıştır. İşid aynı zamanda Suudi Arabistan'dan ülkede Aşura
merasim- lerini yasaklamasını istedi.rasthaner 08.11.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5
İncil ve Tevrat'ta Kerbela Vakıası
İncili Şerif,
Yuhannanın Vahiy 6.Bapın 4. ayeti yazar: Ve başka bir at, bir al at çıktı ve onun üzerine binmiş olana, Dünyadan selâmeti kaldırmaya ve birbirlerini
boğazlamak için ruhsat verildi. Ve kendisine büyük
bir kılıç verildi.
İncili Şerif, Markos 9.Bapın 12. ayetinde
yazar: O da, onlara şöyle
dedi: Gerçekten de önce İlya gelir ve her şeyi yeniden düzene koyar. Ama nasıl
oluyor da İnsanoğlunun çok acı çekeceği ve hiçe sayılacağı yazılmıştır? Size şunu söyleyeyim, İlya geldi bile, onun
hakkında yazılmış olduğu gibi, ona yapmadıklarını bırakmadılar.
Kerbela Vakası (Ninova Çölü)
Tevrat Şerifin
Nahum 2. Bapın 2 ve 3. ayetinde Ninovanın gerçekleşecek olan zulmunün devamı şöyle
anlatılır: Çünkü Rab Yakupun soyunu İsrailin eski görkemine kavuşacak. Düşmanları onları perişan edip asmalarını harap etmiş olsa bile. Yiğitle allar kuşanmış, askerlerinin kalkanları kıpkızıl.
Savaş arabalarının demirleri hazırlık günü nasıl da parıldıyor! Çam mızraklar sallanıyor havada. Sokaklar- dan fırtına gibi geçiyor savaş arabaları. Meydanlar'dan koşuşuyorlar her yöne. Şimşek gibi seğirtiyorlar, görünüşleri meşalelerden farksız. Büyük adamlarını anıyorlar yürüyüşlerin'de sürçüyorlar onun çadırına seğirtiyorlar ve siperler hazırlanıyor *
Açıklama: O zaman Ninovada Hz. Hüseyinin 72 akraba ve arkadaşları kalkanları ile kana bulanıp şehit olarak al kana belendiler. Tevratı Şerifin 2. Bapın 7. ayetinde; Onları çıplak götürdüler güvercinler gibi
inliyor kadın köleler
yazar.
(Kerbela'nın bir diğer adı olan Ninova İngilizce Ninova olarak telaffuz edilmekte, ancak Arapçadaki
telaffuzu Neyneva'dır.)
*Kerbela Tarihi
Kumruda o gün Hz. Alinin Ninovaya açıktan gelip, gariplerinin halini sorup teselli ettiğini yazar.
Nahum, 2.Bap,
8,9,10,11,12. ayetler: Kaçıp
gidiyor Ninova halkı, boşalan bir havuzun suyu gibi. Durun, durun diye bağırıyorlar, ama geri dönüp bakan yok. Yağmalayın altınını, gümüşünü yok servetinin sonu. Her tür değerli
değerli eşyayla dolup
taşıyor.
Yıkıldı, yerle bir oldu, viraneye döndü Ninova. Eriyor yürekler, bükülüyor
dizler, titriyor bedenler, herkesin beti benzi soluyor. Aslanların inine, yavru aslanların beslendiği yere ne oldu? Aslanla dişinin ve
yavrularının
korkusuzca dolaştığı yere ne oldu? Aslan yavrularına
yetecek kadar avladı.
Açıklama: Eskiden beri çengel gibi
akan Fırat, havuz göllenip dururken Hz. Hüseyinin, çadırındaki
çocuklara su getirmek için Ninovanın havuz gibi göllenen Fırat suyuna varıp ok yağmuruna tutulanlara kaçmayın durun
diyerek alayla çağırıldığı; dudakları susuzluktan kurumasına rağmen yüzünü sudan tarafa çevirmeyip döndükleri Kerbela tarihi gibi
malum aynen yazmaktadır.
Nahum; Hz. Hüseyinin çadırlarını yağma
için İbni Ziyad ve Ömer melunlarının emir verdiğini ve kadınların gümüş ve altınlarını yağma edip, bayanların her çeşit değerli ve sonsuz eşyalarını
ve Hz. Hüseyinin ve beraberindeki zengin hazinesinin
yağma edildiği Tevratta tarihte okumuş gibi yazar. Ve
olaylar Nahumun anlattığı gibi olmuştur.
Ve günlerce
gidilmekle sonu gelmeyen bir boşluk ve ıssızlık gibi olan Ninova, yani Kerbela
Çölünün sessizliğinden
korkan Hz. Hüseyinin Ehl-i Beytinin eriyip çarpan yüreklerini ve bellerinin kırıldığını ve yüzlerinin solduğunu, olduğu gibi yazıyor.
Ve Esedullahulgalip. Yani Allahın yenilmez ve galip olan
aslanı adını alan Hz. Alinin Yahudilere karşı kazandığı zaferden sonra,
Medine şehrine getirilen ganimetler sırasında, evladının başından geçecek olan Ninova (Kerbela) olayının açıklamasında bulunmuştur.
Kur'an'da Hikmet
Tarihte Hakikat Kur'an'da Hikmet İncil'de Hakikat Halil Öztoprak 08.11.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.6
İslam, Gadir-i Humda kemale erdi
Kerbela Özel programında önemli açıklamalarda bulunan Haydar
Baş, Hz. Alinin velayeti ve hilafetinin Gadir-i Humda
Resulullah tarafından ilan edilmesiyle İslam tamamlanmıştır dedi.
Gadir-i Humda
Cenabı Peygamber Efendimiz Hz. Ali Efendimizi
yerine halife ve imam olarak tayin etti. O gün Onu
biatle kabul edenler sonra Cenabı Peygamber
Efendimizin rıhletiyle birlikte Sakifede bu biatlerini bozdular.
Cenabı Hakk (c.c) Ey Resul sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun. Ve Allah seni
insanlardan koruyacak buyuruyor.
Esbab-ı Nüzulda
ifade ediliyor ki, burada Cenabı Hakkın peygambere tebliğ et dediği şey, Alinin
velayetini ve hilafetini ilan etmesidir. Bunu ilan edeceksin senin görevin bu.
Eğer bunu yapmazsan peygamberliğini hakkıyla yerine getirmiş olamazsın. Yani Hz. Alinin velayeti ve hilafeti ilan edilmemiş
olsa İslam tamamlanmayacaktı. İslamın
tamamlanması için illa bunun ilan edilmesi
gerekiyordu.
Gadir-i Humda İslam
kemale erdi. Peygamberimiz Arafat dönüşü Gadir-i Hum denilen yerde yukarıda
ifade ettiğim ayeti kerime nazil oluyor diyen Baş şöyle konuştu:
Allahın
Sevgilisi sahabesini toparlıyor ve İmam Alinin velayetini ve hilafetini ilan
ediyor. Gadir-i Humdan sonra nazil olan bir başka ayeti kerimede Cenab-ı Hakk (c.c), Bugün ben size dininizi kemale erdirdim. Size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslamı seçtim ve razı oldum diye buyuruyor.
Hz. Alinin hilafeti ilan ediliyor ve din
tamamlanıyor. Cenab-ı
Hakk, Allah seni insanlardan korur buyuruyor.
Demek ki bu
hilafetin beyan edilmesinden sonra çok büyük fitneler çıkacak. Ama seni Allah koruyacak
buyruluyor. Kuranı Kerimde
Allah kâfirler topluluğuna
hidayet etmeyecek diye buyruluyor. Hz Aliye karşı çıkanlar da kâfirdir. abna.ir 15.11.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.7
Hüseynî duruş, Zeynebî direniş.
Bazı şeyler
mukadderat gibidir,
yaşanacaktır.
İmam Hüseyin, Muaviye ve oğlu Yezidin elinde İslamın güç ve egemenlik ihtiraslarının aracı
hâline getirilmiş olmasına, çürütülmesine biat etmedi, edemezdi. Olan ile olması gereken arasında her zaman insanın karşısına çıkması
mümkün çelişki, hep bir mukadderat olarak çıkmaz karşınıza, ama bu, bazen bir olmak ya da olmamak keskinliğinde karar vermek gücü gerektirir. Bu bir Hüseynî duruş sınavıdır. O
çelişkiyi uzun süre taşıyamaz, kendi kararsızlığınızda, her canlının doğal
yazgısı yaşamak güdünüze kurban edemezsiniz.
Adınız
Hüseyin ise,
varlığınızda insan olmanın, imam olmanın en güzel erd- emleri soluk alıp
veriyorsa, başka türlü davranamazsınız; bilirsiniz, üzerine üzerine gittiğiniz, ölümdür, insanlığın
gördüğü, göreceği en
büyük alçaklıktır,
vahşettir, ama o yol, insanlık değerleri yaşasın diye önünüze çıkmış bir yoldur,
yürüyeceksiniz
Bazı şeyler mukad- derattır, yaşanacaktır. Ne Hüseyin olmak ve ne
de onun yoldaşı olmak kolaydır Onun kararına, yoluna ve yürüyüşüne, kötülüğün görünür gücünün olanca
ihtişamına rağmen, ortak olmak, yoldaş olmak, bir
büyük dava bilincidir. Bakmayın sözcüğün düşürüldü- ğü hâllere, yoldaşlık, insan olmanın en güzel, en erdemli,
en yürekli hâlidir; yola dairdir ve o yol da,
zalimlere karşı insanlığı savunmaya dair bir destansı yürüyüş ise eğer... Ve yoldaş olmak, Zeynepte bulmuştur en soylu anlamını.
Zeynep, İmam Hüseyinin kardeşi değildir sadece; onun parçalanmış
bedeninde çiğnenmek istenen davasının dirilişi ve direnişidir.
Mukadderattır, zordur bazen... Sözcüklerin
anlatam- adığı bir katliama tanıklık etmişsiniz
ve kaderiniz, yaşamak ve bu acıyı yüreklice taşımak ise,
Zeynep olacaksınız...
Hicabına el uzatılmıştır, dimdik duracaksınız. Zincirlere bağlanacak ve korku
imparatorluğuna boyun eğmiş olmanın
zavallılığıyla
insanlığı can çekişenlerin önüne atılacaksınız, bir yenilgi timsali olmanız istenecek, teslim olmayacaksınız. Zindanlara atılacaksınız, sizi Kerbelanın daha ötesi varmış gibi olmadık işkence ve eziyetle biat ettirmek isteyecekler, boyun eğmeyeceksiniz. Sadece Kerbela olacak dilinizde; susmayacaksınız. Kerbela, bir Hüseynî duruş ve Zeynebî yoldaşlık ve direniş destanı- dır. Birbirinden kopartılamaz iki değer. Hüseynî duruşu bir miras olarak taşıyan,
bizlere ulaştıran,
susturula- mayan, boyun eğdirilemeyen Zeyneptir çünkü.
Kerbela, unutulur
bazen, Yezidin namlı komutanlarından Hûrdur biraz da. O Hûr ki, İmam ve onun
varlığına kenetlenmiş içlerinde kadın ve çocukların bulunduğu 71 kişiye teslim olmuştur ordusunu bırakıp. Hüseyinin
taş olanı ayağa kaldıracak hitabının karşılığıdır. Kendini en güçlü ve en muktedir zannedenin bağrındaki isyandır.
Ve unutmaya çalışmak nafiledir;
Kerbela 10 Muharrem 61 yılında durdurmuştur zamanı. Bu, herhangi bir tarih değildir; nice
kutlu olay bu güne ve tarihe mal edilir. Kutlamalar yapılır, kutlama niyetine aşure kaynatılır; Aleviler yas tutarken. Alevilerin
niçin aşure kaynattığını da bilmez çoğu kişi. Ve Yezide lanet okuyan siyasilere bakıyorum,
kimsenin niyetini sorgulamıyorum, lanet okuyor ve
Kerbelayı bir haydut sürüsünün katliamı olarak
biliyor, anlatıyorlar. Cahil diyeceğim, ama İslam tarihini hatmetmişler; çarpıtıyorlar diyeceğim, sözkonusu olan
1333 yıllık bir
hakikattir... Bir de Alevilik Hz. Aliyi sevmekse... diye başlayan cümleler kuruyorlar empati niyetine, acı veriyorlar... Kerbela, Emevi İslamının
gerçeğidir. Sünni canlar bu gerçekle yüzleşebildikleri ölçüde islamı Kerbela ve
Aleviliği anlayabilirler.
Bazı şeyler mukadderat
gibidir. Yaşanacaktır.
Ve yaşamak dediğimiz,
bir Hüseynî duruş ve Zeynebî direniş mirasıdır
bize. Hissederek anlaşılabilir. Ve anlamak,
yolun erdemine ulaşmak
gayretinde bulur değerini. Kerbela, yas değildir sadece; Hakkın sırrına ermeye dair muhasebe zamanıdır Alevilerin. İbadettir. Söz ve sözleşmedir... Yaraların bizde kanıyor ya Şah-ı Şehid İmam Hüseyin... Cafer Solgun 15.11.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.8
Bize şehitler efendisi
İmam Hüseyinin (a.s) kanı karşısında ne yaptığımızı soracaklar!
Asr
suresi hakkında kısa bir açıklamada bulunan Ayetullah
Vehid Horasani şöyle dedi: Bu suredeki tertibe
göre hareket edecek olursak dünya abad olur. Önce kendimizden başlamalı, nefsimizi ıslah etmeliyiz. Daha sonra diğerlerine
hakkı ve sabrı
tavsiye etmeliyiz. Bizim sözlerimizin insanlarda etki bırakmamasının sebebi surenin başındaki iki
emri yerine getirmediğimiz içindir.
Ayetullah Vehid
Horasani İlim Havzası Yüksek Öğretim Kurulunun yirmi beşinci oturumunda yaptığı konuşmada şöyle konuştu: Eğer Şia
mektebinin gerçekleri insanlar için aşikâr olursa
bu husustaki sapkın düşüncelerin birçoğu ortadan kalkar. Bugün
İslam dünyasını tehdit eden tekfircilik müşkülünün
çözümü Asr suresindedir. Bu mübarek sure iman ve Salih amel işleyenler dışında tüm insanların ziyan içinde olduklarını ifade ederek bireysel rüşdün yolunu, hakkı ve sabrı birbirlerine tavsiye ederler ifadesiyle de
toplumsal rüşdün yolunu göstermiştir.
Peygamberimizin
(s.a.a) Ben ve yetimin kefaletini üstlenen
kişi birlikteyiz hadisine
değinen Ayetullah Horasani sözlerini şöyle sürdürdü: İmamından ayrılmış kimse babadan yetim kalmış kişiden daha zor bir durumdadır. Siz
âlimlerin işi bu yetimlerin kefaletini
üstlenmektir. Hadise göre yetimleri cehalet girdabından kurtaran âlimler Arş-ı Alada Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytle
(a.s) birliktedir.
Eğer Şia mektebinin gerçekleri insanlar için aşikâr olursa tüm sapkın düşüncelerin kökü kazınmış olur. Ancak ne yazık ki Kurân ve
Ehlibeyt bizim vehimlerimiz ve amellerimizden dolayı örtülü kalmıştır.
İmam Ali (a.s) hükümetinin
gerçek İslami hükümet örneği olduğuna ve dünyada devrim yaptığına dikkat çeken Ayetullah Horasani sözlerine şöyle devam etti: Tüm yaratılış âlemi Emirulmumininin elinde olduğu halde onun yiyeceği üç lokma arpa
ekmeği ile tuzdan ibaretti ve o şöyle buyururdu:
Benim sofram Hicazda veya Yemamede yaşamakta olan en fakir kişinin sofrasından daha renkli olmamalıdır. Onun mektebinden terbiye almış olan Malik Eşter de kendisine karşı bir saygısızlık yapıldığında mescide giderek bu saygısızlığı sergileyen kişi hakkında istiğfar etmiştir.
İlim Havzasının İmam-ı Zamana ait olduğuna değinen Ayetullah Horasani şöyle konuştu: İlim havzası hiçbir şahsa, şahsiyete veya siyasetçiye ait değildir. İlim havzası tamamen Allah ve Onun hücceti İmam-ı Zaman yoluna adanmış olmalı, bu yolda herkes sorumluluk şuuru içinde hareket etmelidir.
Ayetullah Horasani
sözlerinin sonunda şöyle konuştu: Bize şehitler efendisi İmam Hüseyinin (a.s) kanı karşısında ne yaptığımızı soracaklar! O imam ki İmam Sadık (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur: Gökte hiçbir melek ve Peygamber yoktur ki Allahtan İmam Hüseyini (a.s) ziyaret etmek için izin istememiş olsun. İmam Hüseyin bu dini korumak
için kanını verdi ve
bizim bu dine karşı sorumluluğumuz çok büyüktür. Rasthaber 21.11.2013
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.9
Hz. Mehdi ve yeni din felsefesi!
O, kıyam
edince insanı İslama davet
edecek, terk ettiği şeye
hidayet edecektir..
Hz. Mehdinin (a.s) insanlara yeni din getireceği ve İslam hükümlerini kendi eliyle nashedeceği, konusu da bir takım rivayetlerde yer almıştır. Konunun açığa çık- ması
için bir kaç hadisi inceleyelim.[1]
Abdullah b.
Ata şöyle diyor: İmam Sadıka (a.s) Hz.
Mehdinin siret ve yöntemi nasıl
olacaktır? diye sordum, İmam şöyle buyurdu: Hz.
Resulullahın yaptığı şeyleri yapacaktır. Hz. Resulullah cahiliyeti
ortadan kaldırdığı gibi O da bidatları ortadan kaldıracak ve İslama yeniden
başlayacaktır.
Ebu Hatice
Hz. Sadıkın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: Kâim zuhur edince yeni bir işle gelecektir.
Nitekim Resulullah da başlangıçta insanları yeni bir işe davet ediyordu. [2]
Hz. Sadık şöyle
buyuruyor: Kâim zuhur edince yeni bir iş, kitap, yöntem ve hükümle zuhur edecektir ki bu, Araplara oldukça ağır gelecektir. Bir çok insan öldürece- ktir, kâfir ve zalimlerden bir
tek insan bırakmayacaktır.
O, görevini yaparken hiç kimsenin kınamasından çekinmez. [3]
Hz. Mehdinin (a.s) Yolu Birçok hadisler Hz. Mehdinin yolunun da ceddi Hz. Resulullahın sireti
ile aynı olduğu- nu ve Hz.
Resulullaha (s.a.a) nazil olmuş
olan Kuranı savunduğunu
beyan etmektedir.
Örneğin: Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Benim
Ehli Beytimden birisi kıyam
edecek ve benim sünnetimle amel edecektir. [4]
Ve yine şöyle buyurmuştur: Kâim benim evlatlarım- dandır; adı,
benim adım ve künyesi de benim künyem- dendir,
insanları benim dinime, bana itaate ve Kurana davet edecektir. [5]
Ve buyurmuştur: Onikinci
(göbekten) oğlum, insanlara görünmeyek bir şekilde gaybete çekilecektir. Bir zaman gelecek ki İslamın sadece ismi ve Kuranın da sadece bir kitap olarak fiziği kalacaktır. O zaman Allah Ona kıyam
izni verecek ve onunla İslamı güçlendirerek yenileye- cektir. [6]
Keza şöyle buyurmuştur: Mehdi benim itretimden -soyumdan- olan birisidir
ki benim sünnetim için savaşacaktır. Ben de Kuran için savaştım. [7] Bu hadislerde de görüldüğu gibi Hz. Mehdinin sireti ve programı
İslamı yayma, Kuranın azametini ihya etmek ve Hz. Resulullahın
(s.a.a) sünnetini icra etmek için savaşmaktır. O halde birinci grup hadislerde birtakım
icmal var ise de bu hadisler vasıtasıyla ortadan kaldırılmaktadır. Velhasıl o hadisleri de şöyle tefsir etmek gerekir: Gaybet zamanında dinde bir takım bidatlar ortaya çıkacaktır, İslam ve
Kuran hükümleri insanların şahsi eğilimleri üzere tefsir edilecektir.
Birçok hudud ve hükümler sanki hiç İslamın değilmişcesine
unutulacaktır. Hz. Mehdi (a.s) zuhur edince bidatları kaldıracak ve ilahi hükümleri ilk şekliyle ortaya koyacak, İslami hükümleri
müsamaha göstermeden uygulaya- caktır. şüphesiz bu da insanlar için beklenmedik bir vakaa olarak algılanacaktır.
Hz. Sadık (a.s) şöyle
buyuruyor: Kâim kıyam edince
Resulullahın (s.a.a) siretiyle amel edecek, Muhammedin (s.a.a) yol ve sünnetini tefsir ve beyan edecektir. [8]
Fuzeyl b.
Yesar şöyle der: Hz. Bakırın (a.s) şöyle
buyurduğunu duydum: Kâimimiz kıyam edince insanlar açısından bir takım
zorluklarla karşılaşacaktır ki, Peygamber cahiliye döneminde o kadar zorlukla karşılaşmamıştı. Ben, Nasıl olur? diye sordum İmam
şöyle buyurdu: Peygamber kıyam edince insanlar taş ve çubuklara tapıyordu. Ama Kâimimiz, insanlar Allahın hükümlerini tam tersine tefsir ettikleri, Kuran vasıtasıyla aleyhide deliller getirdikleri bir
dönem de zuhur edecektir. Sonra da şöyle buyurdu: Allaha
andolsun ki soğuk ve sıcağın evlerine girdiği gibi Mehdinin (a.s) adaleti de evlerine girecektir. [9]
Hz. Mehdinin Açıklamaları Yenidir İslamın
erkan ve usüllerini terkeden ve sadece İslamın kabuğuyla iktifa eden bir halk İslamdan namaz oruç ve necis şeylerden sakınmak dışında bir şey bilemez. Bazıları da dini camil- ere hapsetmiştir, hareket ve amellerinde İslamın hiç bir etkisi görülemez, onların sokak çarşı ve pazarlarında İslamdan hiç bir iz yoktur. Ahlaki ve sosyal hükümleri İslamdan saymazlar; kötü sıfatlara hiç ehemmiyet vermez, helal ve haramları ahlakî kurallardan ibaret bir şey saydıklarından asla önemsemezler, Allahın haramlarını çeşitli hileler ve zahiri tevillerle caiz bilirler, farzları eda etmekten çekinir ve dini hükümleri istedi- kleri şekilde tevil ederler, Kurandan
geriye kalan kıraat, güzel sesle okuma ve kuru bir
saygıdır.
Hz. Mehdi
(a.s) zuhur edip siz dinin hakikatinden uzaksınız, Kuran ayetlerini ve hadisleri gerçek dışı tevil ediyorsunuz. Niçin İslamın nurani hakikatini terketmiş ve bazı zahiri hükümleriyle iktifa ediyorsunuz? Siz, amellerinizin dine uyup
uymadığına dikkat etmiyorsu- nuz. Kuranı, güzel sesle okuma hususunda gösterdiğiniz bu dikkati Kuran ile amel etme hususunda da gösteriniz. Ceddim İmam Hüseyin (a.s) sadece ağlamak için kıyam etmedi, niçin onun hedefini unutup çiğnediniz?
Ahlaki ve
sosyal hükümler de İslamın
erkanındandır. Bunlara önem
verin! Ahlaki haramlardan sakının. Mali haklarınızı ödeyin. Yersiz bahanelerle kibirlenmeyin. Bilin ki ağıt yakmak ve mersiye okumak, hums, zekat ve borçların yerini tutmaz faiz, rüşvet hilekarlık ve tezvir gibi günahlarınızı temizlemez.
İmam
Hüseyin (a.s) maten ateşinin dumanı; yetim, dul ve mazlumlarının feryadının cevabı değildir. Yanlış tevillerle faiz, sahtekarlık ve dolandırıcılığı caiz kabul ediyorsunuz. Çeşitli bahanelerle
farzları eda etmekten kaçınıyorsunuz. Takva ve mukaddes şeyleri ev ve
camilere hapsetmeyin, toplumunuza da taşıyın, iyiliği emredin ve kötülükten sakındırın! Falan,
filan bidatları İslamdan
atın. diye söyleyecek olunca bu
din çoğu müslümana yeni gelecek ve ondan ürkecek,
hatta İslam olarak kabul etmeyeceklerdir. Çünkü onlar
İslamı başka bir şekilde anlamışlardır, onlar zannediyorlar ki İslamın görkemi camileri süslemek, minareleri
yükseltmek ve benzeri şeylerdedir.
Eğer İmam İslamın azametinin salih amel, doğruluk, dürüstlük, emanete sadakat, ahde vefa ve haramdan sakınmakta olduğunu söyleyecek olursa bu
kendilerine yeni gelecektir. Zira onlar Mehdi zuhur edince onların amellerini tasdik edeceğini ve onlarla
birlikte camide ibadetle meşgul olacağını sanırlar ama İmamın kılıcın- dan kan damladığını, halkı cihada,
iyiliği emretmeye ve kötülükten sakındırmaya davet ettiğini, namaz kılan zalimleri öldürdüğünü, haram yolla elde edilen malları
sahiplerine geri çevirdiğini ve zekat vermeyeni
cezalan- dırdığını görünce yepyeni bir durumla karşı karşıya kalacaklardır.
Hz. Sadık (a.s) şöyle
buyuruyor:
Kâimimimiz kıyam edince insanları İslama davet edecek, insanları terkettikleri şeye hidayet edecektir. İnsanları uzaklaştıkları şeye hidayet ettiği için de Mehdi olarak adlandırılmıştır. Hakkı ikame etmek için kıyam ettiğinden de Kâim olarak adlandırılmıştır. [10]
Velhasıl insanların
beklediği Mehdi ile gerçek Mehdi arasında oldukça fark vardır. Bu yüzden ilkönce
Mehdinin işleri hoşlarına gitmediği
için etrafından dağılacak
ama ondan başka bir kurtarıcıları olmadığından yine dönüp ona teslim olacaklardır.
Hz. Sadık (a.s) şöyle
buyuruyor: Adeta Kâimi görür
gibiyim ki uzun bir elbise giymiş, Peygamberin altın mühürle mühürlenmiş sözleşmesini cebinden çıkarıyor. Mührünü açarak onu insanlara okuyor, insanlar tıpkı koyunlar gibi etrafından dağılıyor.
Vezir ve oniki nakib dışında
hiç himse yanında kalmaz. Halk her yerde (kurtarıcı) aramaya koyulur. Ondan başkasını bulamayınca yine ona doğru koşarlar. Allaha andolsun ki ben Kâimin onlara ne dediğini ve onların inkar ettiği şeyi
biliyorum. [11]
Hz. Mehdi ve Hükümlerin Neshi Bu noktada da Hz. Mehdinin (a.s) teşri edici (yasa çıkarma hakkına sahib biri) olmadığını ve İslamın hükümlerini neshetmediğini, bunun ise şu iki hadisle uygun olmadığını söyleyenler çıkabilir: Hz. Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: İslamda iki kan helaldır.
Ama hiç kimse Allahın hükmünü onlarda cari etmez. Ta
ki Allah Teala Ehlibeytin Kâimini
gönderir ve Allahın hükmünü şahitsiz onlar hakkında cari kılar. Birisi zina eden evli erkektir ki recmeder ve diğeri ise zekat vermeyenlerdir ki boynunu vurur.
[12]
Keza Hz.
Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur. Al-i Muhammedin Kâimi kıyam edince tıpkı Hz. Davud ve Hz. Süleyman (a.s) gibi
insanlar arasında şahit
olmaksızın hükmeder. [13]
Bu hadisler
bazı İslami hükümlerin Hz. Mehdi
(a.s) tarafından neshedileceğini ve yeni bir hükmün icra edileceğini
söylemektedir. Siz bu inançlarla ona peygamber adını vermeseniz de, nübüvvetini iddia etmiş
oluyorsunuz! Evvela bu rivayetler haber-i vahiddir. Yani
yakin ifade etmemektedir. Ayrıca Allahın Peygamberine bir hükmü vahyederek, Sen ve
Müslümanlar Kâim zuhur edinceye kadar bununla amel edin. Ama onikinci vasin ve
taraftarları ikinci hükümle amel etsin. demesinin ne sakıncası olabilir ki? Böylece Hz. Resulullah (s.a.a) da vasileri vasıtasıyla onikinci imama haber vermiş olabilir; ne bir hüküm neshedilmiş ve ne
Mehdiye yeni bir hüküm vahyedilmiş olur. Aksine, birinci hüküm baştan beri
mukayyed ve şartlıdır, Peygamber de ikinci hükümden haberdardır.
Mesela ilk
dönemlerde şeri hakimin
zahiri deliller, şahidler ve yemin vasıtasıyla dava sahipleri arasında hüküm vermesi salah görülmüştü. Nitekim İmamlar da bu şekilde hüküm veriyorlardı. Ama Hz. Mehdi (a.s) zuhur edip İslam
devletini kurunca ilmi esasınca insanlar arasında hükmetmekle görevlendirilmiştir. O halde
bu hükümler de İslamın baştan beri hükümlerinin bir parçası idi. Ama
icra zamanı Hz. Mehdinin (a.s)
zuhur dönemidir. Ayetullah İbrahim Emini
[1]- Bihar,
c.52, s.352. / [2]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.110.
[3]-
Isbat-ul Hudat, c.72, s.83. / [4]- Bihar, c.51, s.82.
[5]-
Ispat-ul Hudat, c.7, s.52. / [6]- Muntehab-ul Eser, s.98. / [7]- Yenabi-ul
Mevedde, c.2, s.179. / [8]- Bihar, c.52, s.347. / [9]- Isbat-ul Hudat, c.7,
s.86. / [10]- Keşf-ül Gumme, c.3, s.254, Irşad-u Mufid, s.343. / [11]- Bihar, c.52, s.326. / [12]- Bihar, c.52,
s.325. / [13]- Bihar, c.52, s.320. / ehlader 06.12.2014
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.10
Amerikan İslamı ve İngiliz Şiiliği
İmam Humeyni (r.a) buyurduğu gibi, Öz Muhammedi İslamın karşısına
Amerikan İslamını çıkardılar. Şimdi de Ali Şiiliğinin karşısında
İngiliz Şiiliği piyasaya sürülüyor, hem de Hüseyin adıyla,
Kerbela adıyla, Aşura adıyla.
Bismi rabbişşüheda ves-sıddıkin Hüseyni kıyamın, Aşura kahramanlığının Erbainini yaşadığımız bu günlerde dünya zalimleri karşısında en büyük dik duruş ve uyanış yürüyüşü olan Erbain yürüyüşü dünyanın en önemli matem ve anma merasimidir. Dünyada eşi benzeri olmayan bu Erbain yürüyüşü
cahilleri cehaletten kurtarıcı ve delalette olanları hidayet edici mesajlar
taşımaktadır. Bu
evrensel hareketin gerçek hedefinden saptırılmasına izin verilmemelidir.
İmam
Hüseyinin (a.s.) Erbain ziyaretinde şöyle geçmektedir: O da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazeret bırakmadı, yumuşaklıkla
nasihat etti ve kullarını
cehaletten ve dalalet şaşkınlığından kurtarmak için senin
yolunda kanını akıttı. Bütün ezadarlıklar, matem meclisleri, sinezenler Allahın
kullarını cehaletten ve
delaletten kurtarmak için yapılırsa İmam Hüseyinin
(a.s) Kerbeladaki çağrısına Lebbeyk denilmiş olur ve zamanın İmamı Hz.Mehdiye (a.f) biat edilmiş olur.
Müslümanlardan
bazıları İmam
Hüseyine (a.s) söyle dediler: Biz
biliyoruz sen haklısın ama
bizim gelmemiz senin zafer kazanmanda etkili olacaksa geliriz aksi takdirde biz
gelmiyoruz, başarı
olmayacak bir savaşa katılıp ölmek istemiyoruz. Hatta İmama nasihat ediyorlardı; sen de katılma, sonucu belli bir kıyama kalkmak akıl ile bağdaşmaz diyorlardı. Yani İmam Hüseyini
(a.s) yanlız bırakanların hepsi İmamı haksız görenler değillerdi.
Erbain
Hüseyni kıyamın en
önemli aşamalarındandır; kıyamın kemale
ulaşması Aşura esirleri kafilesinin diyar diyar Aşuranın mesajını iletmesiyle gerçekleşmişti.
Aşura ve Erbaini matem ve yastan iberet
bilmek büyük bir gaflet ve kıyamın mesajını eksik
anlamak demektir. Günümüzde Erbain, Aşura kıyamının aynası olmalıdır.
İmam
Humeyni (r.a) buyuruyordu ; Niceleri vardır ki İslamın
zahmetsiz ve zararsız emirlerini yerine getirirler
ama canlarına, mallarına
zarar verecek fedakarlık gerektiren işleri yapmaktan kaçınırlar.
Bazıları da
kendilerine kolay Şiilik oluşturmuşlar; namaz kıl,
oruç tut, Muharremde matem meclisleri düzenle, ağla, başa kama vur, cennetliksin başka birşey yok. Menfaatları olduğu müddetce ezadarlık yaparlar, çıkarları tehlikeye düşünce bundan da kaçarlar.
Kama vurup
kanlarını dökerler
ama kanlarını İmam
Hüseyin yolunda dökmeye hazır olmazlar, zalime karşı sesleri çıkmaz, tağutlara karşı direnişe yanaşmazlar.
Ezadarlık ve matem meclisleri
sürdürülmelidir, her yıl bir öncekinden daha görkemli
ve daha yaygın şekilde
düzenlenmelidir. Ama ezadarlık, Zeynebi hürriyeti/
Azadlığı gölgede bırakmamalıdır. Tağuti rejimlerin yaptıkları zülüm, yaygınlaştırdıkları ahlaki
fesad, hakim kıldıkları ekonomik sömürü, dini hükümleri ayaklar altına
almaları karşısında sessiz kalınmamalıdır.
İmam
Hüseyne (a.s) göz yaşı
dökülmelidir, bu gözyaşları
sel olup tağuti rejimleri boğmalıdır, bu göz yaşları okyanus olup kurtuluş gemisini harekete geçirmelidir.
Aşura ve Erbain merasimleri, yürüyüşleri İslam düşmanlarının kalbine korku salmalıdır. Emperyalistler ve içimizdeki uzantıları tağuti rejimlere
bir sorun oluşturmayacak, onlara karşı mücadele etmeyecek ılımlı bir Şiilik oluşturma peşindeler işte
bu İngiliz Şiiliğidir.
Son zamanlarda, yıllar önce senaryosunu yazdıkları oyunu sahneliyorlar; medya ve kapı kulu alimler aracılığıyla İngiliz Şiiliğini yaygınlaştırıyorlar.
İmam
Humeyni (r.a) buyurduğu gibi, Öz Muhammedi İslamın karşısına
Amerikan İslamını çıkardılar. Şimdi de Ali Şiiliğinin karşısında
İngiliz Şiiliği piyasaya sürülüyor, hem de Hüseyin adıyla,
Kerbela adıyla, Aşura adıyla. Ümmet arasında Öz
Muhammedi İslamın karşısına
Amerikan İslamını yayan Vahabilik, tekfircilik ve radikalizmini çıkaranlar, Ali Şiiliğinin karşısında
da İngiliz Şiiliğini yayan Gulatları çıkarmaya çalışıyorlar. Kerbela ve Aşura insanları tağutlara
karşı dik duruşa,
zülme karşı uyanışa ve direnişe sevketmiyorsa bu İngiliz Şiiliğidir.
Filistinin mazlum halkının yanında yer alıp
Siyonistlere karşı mücadele edecekleri yerde
Irak ve Suriyede terör yapanlar, baş kesenler, müslümanların namuslarını ayaklar altına
alanlar Amerikan İslamına
hizmet ediyorlar. Amerikan İslamına hizmet edenler sadece Şiilere değil Sünnilere ve topyekun İslama darbe vurmaktadırlar. Tağuti rejimlerin zülümlerine karşı direniş gösterecekleri yerde müslüman kardeşlerine
hakaret ve saldırıda bulunan
Gulatlar, İngiliz Şiiliğine hizmet etmektedirler. İngiliz Şiiliğine hizmet eden bu gafiller sadece
Sünnilere değil, Şiilere, Şii dini mercilere de saldırarak İslama darbe vurmaktadırlar.
Peygamber
varisi alimler, basiretli aydınlar
ve İmam Hüseyin (a.s) aşığı müminler bu tehlikelere dikkat etmelidirler. Hüseyni kıyamdan düşmanı tanıma dersini iyi okumalıdırlar. Aziz İslam ümmetini bu gibi hilelerden
ve oyunlardan haberdar etmelidirler.
Zamanın sahibi Hz.Mehdinin (a.s) hakikatleri ortaya çıkarıp adaleti hakim kılacağı günü hep birlikte görmek ümidiyle. Sabahattin Türkyılmaz 12.12.2014
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.11
Ehli
vicdan sahipleri,
girdiğimiz asır
deccalizim ile mücadele asrı fetullah terör örgütüde deccalizmin ileri birliği.
İnsan kılığına bürünmüş bu çete küresel güçlere emperyal hevesler telkin
ederek tahrik ediyor;
böylece
din'e
olan düşmanlığını
İran şii karşıtlığı ile,
Peygamber
efendimize olan düşmanlığını din'ler arası diyalog ile,
Kur'an'ı Azim'e olan düşmanlığını'da aklı Vahy'in önüne alarak perdeliyor;
esas
yanları ile
haram ve şüpheli
yiyerek iç bünyelerin'de büyütdükleri şeytan, fetullahın Suretini üzerine geçirip onlar üzerinden, din'in
tahribi ile 'haya ve bereketin kalkmasına kaos ve anarşiye zemin hazırlayıp' insanları aldatarak Kıble'sinden sapıtıp toplu
halde cehenneme ateşe
sürüklüyor...
ve
insanlar
sanıyorki
Erdoğan
onlara karşı
savaş açtı;
Hayır,
Erdoğan'ın savaşı
onların geldiği
tahribat yolunun sonu ve onların peşini asla bırakmayan yaptıklarının karşılığı.
herkimki
dünyanın
emniyeti Allah'ın din'i
islam'ı tahrip
etmeye cüret eder ise bu sondan kurtulamaz; bu küresel çete katiller örgütünü
çok daha yaman 'yapmış
olduklar tahribat ve zulme eş değer' kasıp kavurucu bir son bekliyor.
Türkiye'de sağ sol kavgasın'da ilk ateşleyici cinayet fetvasını'da insan kılığına bürünmüş (fg) bu insi adam vermiş;
Hüseyin Üzmez bir ara konuşacak yazacak oldu, Muhsin Yazıcıoğlu'na
uyguladıkları
(suikast) yöntemin bir başka benzeri
ile adamı olmadık şekle
soktular.
Allah'ın ve mazlum ve masumların laneti ilahlarını küresel güçler ile perdeleyen bu çete üzerine olsun;
herkimki en azınından
imanın en zayıfı ile bu
deccalist fetullah terör örgütüne karşı cephe alır ise Allah'ın selamı rahmeti'de onların üzerine olsun. Hacı Bayazıt 19.12.2014
27.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.12
Hz.
Peygamber(s.a.a),
Ebu Bekire böyle
bir görev vermedi.
Ben de sana diyorum ki, Hz. Peygamber, Ebu Bekire böyle bir görev vermedi. Ebu Bekirin böyle bir iddiası da yok. İkincisi Selmani Farisi, Ebu Bekire zaten biat
etmedi. Meltem TVde yayınlanan
2014ten 2015e Bakış programında yılın son dakikalarında önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, Ehl-i Beytsiz İslam
olmaz.
Velayette
de İmam Alisiz yol
olmaz dedi. Bizim ölçümüz Ehl-i Beyttir 2014ten
2015e Bakış Program- ında Ehl-i Beyt konusu da ana başlıklardan bir tanesi oldu. Eğer biz sıratı
müstakim üzerinde dosdoğru olmak istersek -ki dünyaya
geliş maksadımız da budur- Ehl-i Beyt yolundan bir santim dışarı çıkmamamız lazım çünkü Ehl-i Beyt Allah tarafından bizlere tavsiye edilen bir yoldur diyen BTP
Genel Başkanı Prof. Dr.
Haydar Baş, şöyle konuştu: Ehl-i Beyt kimdir? Başta Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav), damadı İmam Ali Efendimiz, Kızı Hz. Fatıma ve torunları Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimiz. Bu 5 kişinin
adına Ehl-i Beyt denir. Bunların kıldığı namaz gibi namaz kılacağız, tuttuğu oruç gibi oruç tutacağız, nasıl komşuluk
münasebeti kurdularsa onu hayata geçireceğiz, kime
neden düşman oldularsa biz de o şekilde düşman olacağız. Yani bizim ölçümüz Ehl-i Beytin yaşantısı olacak.
Ehl-i
Beytsiz İslam olmaz Ashabım gökteki yıldızlar gibidir.
Bunların hangisine tabi olursanız hidayete erersiniz sözüne de dikkat çeken Prof.
Dr. Haydar Baş, şu dikkat
çekici açıklamalarda bulundu:
O sahabe değil, Ehl-i Beyttir. Ehl-i Beyti Allah methediyor, bunları sevmeniz farzdır diyor. Sahabe muteber değil mi? Elbette muteber ama
en mükemmel olanı terk ediyorsun, bu büyük bir iki
yüzlülüktür.
Onun için
Ehl-i Beytsiz İslam olmaz.
Velayette de İmam Alisiz yol
olmaz. Velayetin başı İmam Alidir. Ben İmam Alinin
hakkını da korurum. Ben Onun yanınday- ım,
yolundayım. Bunu da asla inkâr edemem. İmam Aliyi naspeden Allahtır, Maide Suresinin 67. ayeti kerimesiyle
Yetmedi, bu ayete göre İmam Aliyi yine naspeden Gadir-i Hum hutbesinde Peygamber Efendimizdir. Hz. Muhammed Efendimizin vefatıyla nübüvvet dönemi kapanıyor ve Hz. Ali ile de velayet dönemi başlıyor.
İmam-ı Azam,
Hz. Peygamberin mübarek naaşı ortada,
geliyorsunuz Sakifede 3-5 kişiyle
halife seçiyorsunuz.
Niye? Evs ve Hazreç kabileleri birbirilerine girerler diye. Böyle bir şey
yok, Nerden çıkardınız? O cahiliye döneminde kaldı. Bunu gerekçe kabul edip 3-5 kişiyle sen icma yaptım diyorsun.
Bu batıldır, böyle bir şey yok diyor. Şimdi bazıları
sen bunları neden karıştırıyorsun diyor.
Bunlar batıl temel.
Sen bu batıl temel üzerine dinini bina ettin.
Ondan sonra Peygamberin vekili olarak, Ebu Bekir diyorsun, Selmani Farisi
diyorsun, İmam-ı Cafer
diyorsun. Ben de sana diyorum ki, Hz. Peygamber, Ebu Bekire böyle bir görev vermedi. Ebu
Bekirin böyle bir iddiası da
yok. İkincisi Selmani Farisi, Ebu Bekire zaten biat etmedi. İmam-ı Cafer de hayatını
bunlarla mücadele ile geçirdi. Sen şimdi bu batılı hak olarak bana yutturacaksın.
Sen helak oldun, beni de kendin gibi helak edeceksin!
Bunu demek
mecburiyetindeyiz. Birinin gönlünü yapmak, birinin de gönlünü yıkmak için bunu demiyoruz. Biz bunu
Allah rızası için
söylüyoruz. Bildiği- miz doğru yoldur ve bu doğru yoldan da gitmeye
mecburuz. İslam yaşanacaksa
böyle yaşanacak. 2015 yılına geçerken milletimizin bu hakikatleri duyarak yeni yılı değerlendirmesini
tavsiye ediyorum. y.mesaj 02.01.2015
27.İslam dairesi
içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.13
Siyonistler
ve Dostları Şokta
Ümmetin
iftiharı Hizbullah çıktı sahneye Sürttü yine siyonist İsrailin burnunu yere Selam olsun Ali evladı
korkusuz Seyyide Tüm sözleri gibi verdiği sözü getirdi yerine İsrail savunmayı unuttu, o gün itibariyle Şoke oldu Hizbullah
operasyon hareketiyle Nasrallah hamlesi sert tokat oldu İsraile Ümmeti Muhammed büründü büyük sevince İlk kıplemiz Mescid-i Aksa siyonist İsrailin necis botları
altında inim inim inlerken bu sesi duyan, bu feryada
koşan Kudüsün özgürlüğü uğrunda kurulduğu
ilk günden bu güne mezhebi taassuptan uzak Filistin halkının daima yanında
olan ümmetin iftiharı Hizbullah 18 ocakta İsrailin haince saldırısı sonucunda yiğit asker- lerinden bazılarını şehit vermişti.
Bu şehitler arasında seçkin kişiler de vardı.Ve birisi vardı ki şuana kadar verdikleri en üst düzeydeki üç komutandan birisi olan şehit İmad Muğeyninin yadigarı gencecik Cihat ta vardı. O gün herkes gibi Cihadın şehadet haberi bizleri de üzmüştü. Her ne
kadar yüce şehadet makamına
babası gibi ulaşsa da varlığı bereket ve bizler için önemliydi. İşte
tam da o zamanda zamanın Malik-i Eşteri yiğit cesur komutan Seyyid Hasan
Nasrallah kamera karşısında siyonist İsraile şu iki kelimeyi söyledi: Sığınaklarınızı,hazırlayın Kimine göre üzüntüyle söylenmiş bir cümle
iki kelimeydi. Ama seyyidimizi iyi tanıyanlar için
hatta siyonist İsrail ordusu için dahi yeri ve zamanı geldiğinde gereken tokatın vurulacağı anlamı taşımaktaydı.Seyyid
Hasan Nasrallah şu ana kadar ne dediyse sözünü yerine
getiren birisiydi. Bu açıklamadan 10 gün sonra Seyyid
Hasan Nasrallah yine sözünde durarak Lübnan-Filistin sınırında yeralan Şeba Çiftlikleri bölgesinde siyonist İsrail
rejim güçlerine İsraili şok edecek bir askeri operasyon düzenledi.
Bu operasyonda 3
komutan, biri üst düzey askeri yetkili olmak üzere 15 İsrail askeri cehenneme gönderildi
veya yaralandı. İlginç olan
bu olay İsrailin 2. kanalında: Tehdit şaka
değilmiş sözleriyle 17
askerinden birisinin özel ordu komutanı olduğunu açıklamasını yapmasına rağmen
Türkiye tv kanalları, yandaş medya, ulusal kanalımız T.R.T bile 2 israil askerinin öldüğü ve 7
askerin yaralandığı haberini vererek
gerçekleri görmezlikten gelmeye devam ettiler.
Sahi Hizbullaha hizbuşşeytan
diyen ağızdan çıkan söz doğru değil
ise sahibine döner kuralına göre... şeytanın
hizbine çaktırmadan her türlü yardımı yapan hükümet temsilcisi Bozdağ nerelerde? Kameraların karşısına geçer ve İsraile başsağlığı diler diye... dün gözler hep kendisini aradı. İHH nerede veya diğer kuruluşlar hani güya mazlum Filistin ve
Gazze halkının yanında olduğunu iddia edenler?
Oysa Gazze ayaktaydı. Gazzede tüm
direniş hareket temsilcileri canlı yayın aracılığıyla tüm dünyaya Hizbullahın yanında olduklarını
haykırdılar.Tatlılar dağıtıp
sevinç yaşadılar.
Hizbullahı tebrik ettiler, yanlarında olduklarını
haykırdılar. Beyler fırsat elden gitmeden bırakın büyük İsrail devletinin kurulması uğrunda çaba sarf etmeyi. Boşa kürek sallıyorsunuz. Bakın onca oyunların bir parçası oldunuz Haması, İslami
Cihad v.s direniş gruplarını
şanlı Hizbullaha düşman ettirmeyi başara- madınız. Sanırım dünkü görüntü Gazzede
tüm direniş gruplarının Hizbullaha bağlılık görüntüsü tüm İsrail
müttefiklerini adeta kudurtmuş,çıldırtmıştır.
Selam olsun hak
cephesinin korkusuz kahramanları
Hizbullaha. Selam olsun cesur komutan Seyyid Hasan
NASRALLAHa. selam ve dua ile Ebuzer Göktaş 29.01.2015
27.İslam dairesi
içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.14
İslam tarihinde ilk fitne
İslam tarihinde ilk fitnenin Cemel ve Sıffın savaşlarından çıkıp çıkmadığı bendenize soruldu. İslam tarihinin ilk
fitnesi, henüz Resulullahın defin işlemleri gerçekleşmeden Sakifede yapılan oldu bittidir.
Hz. Ali Efendimiz ve
birkaç sahabe Hz. Peygamberin
cenaze merasimi ile ilgilenirken, aralarında Ebubekir
ve Ömerin de bulunduğu az bir
sahabe topluluğu Sakife denilen yerde halifeyi
reyleri ile seçmişlerdir.
İlk fitne ateşi de burada yakılmıştır. Zira Resulullahın rihletinden çok kısa bir süre önce Gadir
mevkiinde Hz. Aliyi halife ve yerine vasi olarak atadığını bilen başta Hz.
Ebubekir ve Hz. Ömer olmak üzere bu sahabeler emre uymamış, duyduklarını
inkâr etmiş ve kendi aralarında Hz. Alinin dışında bir halife seçmişlerdir. Altının çizilmesi gereken husus, İslamda halifeliğin
ümmet reyi ile belirlenemeyeceği konusudur.
Halifenin seçimi nas
iledir. Cenab-ı Hakkın
emri ile işaret edilir ve Resulünün sünneti ile seçim
gerçekleşir.
İmamı seçen ve
işaret eden Allah ve Resulüdür.
Nitekim Hz. Alinin imam olarak tayini aynen bu şekilde olmuştur.
Ne Ebubekirde, ne Ömerde, ne de
Osmanda Cenab-ı Hakkın işareti ve Resulullahın halife olmaları yönünde bir nasp söz konusu
değildir.
Sakifeden sonra, imamet ve hilafet makamı biri birinden ayrılmıştır.
İmamet, Hz. Peygamberin hadislerinde beyan buyur- duğu, Ehl-i Beytinin yolundan gelen Hz. Alinin evlatlarının hakkıdır.
Hilafet ise bir koltuk
sevdası şeklinde devletin başına geçme hevesi olarak farklı kişilerin elinde adeta bir topa dönüşmüştür. 220 Sünni âlimin eserinde yer alan ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak açıklıktaki Gadir-i Hum konusu, imamet ilanıdır ve Ehl-i Beyt dünyası için bir iman şartıdır.
Sünni ulemadan Hafız Ebu Cafer Muhammed b. Cerir-i
Taberi, El Velayetu Fi Turuk-ı
Hadis-il Gadir adlı kitabında Gadr hadisini Zeyd b. Erkamdan şöyle rivayet ediyor: Resulullah (sav) Veda Haccından dönerken öğle vaktinin sıcağında Gadir-i Hum denen yerde durdu.
Büyük gölgelikler kurulmasını emretti. Gölgelikler kurulduktan sonra herkesin cemaat namazı için toplanmasını
buyurdu.
Cemaat namazı için toplandık; Allah Resulü (sav) bizlere bir hutbe okuyarak şöyle buyurdu:
Allah-u Teala bana şu ayeti nazil etti:
Ey Resul! Sana indirileni tebliğ et.
Eğer bunu yapmazsan
peygamberliğini tebliğ
etmemiş gibi olursun. Allah seni insanlardan
koruyacaktır. (Maide, 67)
Cebrail, bana
burada Rabbimin şu emrini bütün
herkese iletmemi emrettiğini bildirdi:
Ali b. Ebu Talib benim kardeşim, vasim ve halifem, benden sonra İmamdır. Ben de size tebliğ
ediyorum. Ben her kimin mevlası isem, bu Ali (as) de
onun mevlasıdır; bu Allah
tarafından bana bildirilmiştir. Maide suresi 67. ayetinin nazil olmasından
sonra irad edilen bu hutbe göstermektedir ki, Hz. Alinin
halife oluşu bizzat Allahın
emri iledir. Bu hutbenin altı yerinde imamlığın Hz. Alinin olduğu
belirtilmiştir.
1- Ali b. Ebi Talib,
benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden
sonra ki halifemdir.
2- Allah Resulünün (sav) halifesi odur. Müminlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur.
3- Ey insanlar! Bu
Alidir! O benim kardeşimdir, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir.
4- Ey insanlar! Ben hilafet
emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti
olarak neslime emanet ediyorum.
5- Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır.
6- Benden sonra Ali,
Allahın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır.
İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar Onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.
Hz. Alinin imamet ilanından
sonra henüz insanlar dağılmadan... Maide suresi 3. ayeti nazil oldu: Bugün sizin
için dininizi kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve size din olarak İslamı seçtim.
Resulullah (sav); Allah-u Ekber! Din kemale erdirildi. Nimet
tamamlandı. Yüce Allah benim risaletime, Alinin velayetine razı oldu buyurdu.
Yani Hz. Alinin imametinin bilinmesi ile İslam dini tamamlanmıştır. Velayetin ilanı Allahın emridir. Bundan sonra İslam velayet yolu
ile devam edecektir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde Hz. Alinin imametini reddetmek, Allahın emrine karşı gelmektir.
Hz. Ebubekir in halifeliği
ile başlayan sürece sahip çıkanlara 220 Sünni âlim aslında cevap vermektedir.
220 Sünni âlim Gadir-i
Hum Hutbesine yer verir. Mesela:
* İmam Fahr-i Razi, Erbainde bütün ümmetin bu hadis üzerinde icma ettiğini
söylemektedir.
* İbn Kesir, Bidaye, cilt 5, sayfa 212.
* Ahmed İbn Hanbel, Müsned, Cilt 4, sayfa 164,
165, 281
Suyutınin Ed-Durrul Mensur eserinde,
Vahidinin Esbab-ı Nuzülünde ve İbn Ebi Hatimin
Tefsir-ul Kuranil Aziminde, Gadir Hutbesinde Hz. Alinin hilafetinin ilanı yapıldığı yer almaktadır.
İmam Gazali, Sırrul Alemeyn ve Keşfi ma fid Dareyn isimli eserinde Gadir Hutbesinde
Hz. Alinin hilafet ilanını ve reddedilmesindeki hatayı şöyle
yazmaktadır: Fakat hilafet
hususunda delil bütün açıklığı ile ortaya çıktı
ve konu aydınlandı...
Cumhur (Müslümanların tamamına yakın çoğunluğu) Gadir-i Hum Hutbesindeki hadisin
metninde şeksiz şüphesiz
tam icma ve ittifak ettiler.
Orada Resulullah şöyle buyuruyor:
Ben kimin idarecisi
isem, Ali de onun idarecisi ve velisidir. Dolayısıyla icmaya
ve icma ile sabit naslara aykırı olarak teviller üretmek batıldır. Eğer onun (Hz. Ebubekirin) hilafetini kurtarmak için icma hasıl olmuştu derseniz, şüphesiz bu da doğru değildir. Çünkü onun hilafetinde icma yoktur. Nasıl olsun ki?
Hz. Abbas ve evlatları, Hz. Ali ve zevcesi, Hz. Fatıma ve evlatlarının
hiç birisi biat halkasında bulunmadılar. Dahası Sakifede
bulunanların bile birçoğu
muhalefet ederek oradan ayrıldılar. (İmam Gazali, Sırrul Alemeyn ve Keşfi
Ma fid Dareyn, Sayfa 16-18)
Hz. Ali Efendimizin ve
Hz. Fatıma annemizin, imametin Hz. Alinin hakkı olduğuna
dair beyanları ortadadır.
İslamda
halifenin seçimi nasp ile olması gerektiği halde demokratik yola başvurmak ilk fitne kıvılcımını ateşlemiştir.
Bundan sonra Muaviye geleneği ile Sünnilik diye bir yol ihdas edilmiştir.
Bendeniz, bir Sünni
olarak yetiştirilmeme rağmen, son beş yıldır Sünni dünyaya seslenerek Sünnilik hakkında tek bir ayet veya hadis bana gösterin
diyorum. Yoktur
Oysa Ehl-i Beyt hakkında onlarca ayet ve yüzlerce hadis
bulabilirsiniz. Hz. Ali Efendimizi seven ve onun tarafı olanlara Şii denir ve İslamın yolu da Ehl-i Beyt yoludur.
Şiilik, Sünnilik gibi Peygamberden sonra ortaya atılan bir yol olmayıp; Hz. Alinin yanındaki ilk sahabelerle yaşanan Ehl-i Beyt
yoludur. Gadir-i Humdan sonra Hz. Aliye biat eden sahabeler de ilk Şiilerdir.
Selman-ı Farisi, Ebuzer Gıffari,
Mikdad b. Esved, Ammar b. Yasir, Halid b. Said b.As, Bureyde Eşlemi, Ubey b. Kab, Huzeyme b. Sabit, Ebu Heysem b. Teyhan, Sehl b.
Huneyf, Osman b. Huneyf, Ebu eyyub el Ensari, Cabir bin Abdullah el-Ensari,
Huzeyfe b. Yeman, Sad b. Ubade, Kays b. Sad, Abdullah b.
Abbas ve Zeyd b. Erkam ilk şiilerdir.
Cenab-ı Hak ayet-i kerimede, Ey Ehl-i Beyt! Yüce Allah sizden, her türlü günahı, haramı, fenalığı, çirkinliği, basitliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor
(Ahzab, 33) buyuruyor.
Yine Şura suresinin 23. ayetinde, De ki (Muhammedim), Ben
peygamberliğimi tebliğime
karşılık sizden, Ehl-i
Beytimi sevmenizden başka
hiçbir ücret istemiyorum buyurmuştur.
Hz. Peygamber Necran Hıristiyanlarıyla lanetleşmeye giderken yanına Hz. Fatıma annemizi, Hz. Ali, Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin efendilerimizi almıştır.
Cenab-ı Hakk, Al-i İmran suresinin 61. ayetinde Sana gelen bu hak
ilimden sonra her kim seninle münakaşaya kalkarsa de
ki, öyleyse gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendilerimizi ve kendiler- inizi çağıralım, sonra can-u gönülden lanetleşip beddua edelim de, Allahın laneti yalancıların üzerine olsun
buyururken yine Resulullahın Ehl-i Beytini işaret etmiştir.
Ez cümle demek isteriz
ki, Ehl-i Beyt sevilmiş, seçilmiş
ve tabi olunması emredilen mübarek kişilerdir.
İslam dini, Allahın emri ve Resulullahın nasbı ile Ehl-i Beyt soyundan gelen imamlar ile yani velayet yoluyla kıyamete kadar devam edecektir. Maalesef Sünni dünyadan bazıları bu hakikati inkâr etseler de, Allahın rızası Ehl-i Beyt
yolundadır. Prof.
Dr. Haydar Baş 20.02.2015
27.İslam dairesi
içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.15
Allahın adıyla
Evrensel adalet için
küresel vahdet gereklidir..!
İran İslam Cumhuriyeti 6. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, geçen hafta Türkiyeye yaptığı ziyaret sırasında akademisyen, aydın, entelektüel ve basın mensupları ile yaptığı soru-cevaplı söyleşi oturumunda bölgesel ve küresel pek
çok meseleye değinerek çözüm önerilerini sundu.
Bu oturumda Ahmedinejadın: Gerek
bölgesel ve gerekse küresel sulta ve tasalluttan kurtulmanın yolu vahdettir. Öyleyse vahdeti kimler, hangi şartlar
ve hangi ilkeler çerçevesinde sağlamalıdır? İnsanlığı kurtaracak vahdetin ilke
ve çerçevesi ne olmalıdır? başlığı
altında yaptığı
değerlendirme ve sunduğu
çözüm önerileri şunlar oldu.
Sizlere soruyorum: Vahdet hangi şartlarda gerçekleşir? Hedefleri farklı olan iki kişi nasıl
birliktelik oluşturabilir? Bu mümkün değil. Birliktelik kurmak, vahdet yapmak isteyen iki kişi önce ortak hedef ve ilkelerini belirlemeli.
İkincisi ise: Vahdet hareket halinde olur. Oturmakla değil! Dünya
meseleleri ile ilgilenmeyenlerin vahdet oluşturmasının ne manası
olabilir? Vahdet ancak sorumluluk
sahibi ve hareket halinde olan kişilerin gerçekleştirebileceği bir olgudur.
Ve yine: Eğer ben bölgeye hakim olma ve halklara
sulta kurma peşinde isem; ve sen de bölgeye hakim
olma ve halklara sulta kurma peşinde isen nasıl vahdet olabilir? Bu konunun bir başka
önemli yönü de şudur: Vahdeti sadece Müslümanlar mı yapabilir? Diyelim ki
yaptılar, sonra ne olacak? (Savaş, zulüm, kan vsnin kapıları mı aralanacak?)
Bence insanlığın kurtuluşu için tüm milletler vahdet
oluşturmalı. Küresel adalet, özgürlük, barış ancak küresel bir vahdet ile temin edilebilir. Hedef ne
kadar büyük ise tefrika o kadar yok olur. Hedef çok yüce olmalıdır ki, vahdet kalıcı ve işe yarar olsun. İnsani meseleler, birbirleriyle iç içedir. İnsani
meseleleri birbirinden ayrık ve bağımsız ele almak peşin
başarısızlıktır. Mesela biz
sadece İran ile ilgilenirsek, tüm dikkat ve
enerjimizi İrana odaklarsak ve
Türkiye de tamamen Türkiyeye ve kendi halkına yönelirse bu hiçbir işe yaramaz.
Çünkü insanların kaderi birbirine eklemlenmiştir. Biz Dünyanın problemlerini çözmek istemeliyiz ki, bizim problemlerimiz de çözülsün. Dünyanın problemlerini çözmek için ise: Bütün milletlerin ortak olacağı
salih bir yönetimden başkası düşünülebilir
mi? Mesela Venezuelaya Gelin İslam bayrağı altında toplanalım mı diyeceğiz? Bunun gerçekleşmesi (yani bir ülkenin topyekûn İslamlaşması) beş yüz yıl alır
O arada emperyalistler petrolü sömürerek orayı yönetir. Yönetim gücünü kullanarak her şeyi
saptırır ve siz beş yüz yıl sonra bakarsınız ki, beş yüz
farklı İslam oluşmuş!..
Ancak altında toplanacağımız ilke ve bayrağı adalet olarak belirlerseniz, bunu herkes anlar ve
kabullenir. İnsani tüm yücelikleri kuşanmış salih insanların yönetici olması gerektiğini savunursak, bu çağrımız tüm milletlerde karşılık bulur.
Adalet, özgürlük, eşitlik bayrağı altında herkes toplanabilir. Bu belli bir din ve mezhebin sloganı ya da belli bir ırk ya da milletin şiarı değildir. Bu
tüm din ve milletlerin kabul edebileceği bir ilkedir.
Cenab-ı Allah Resulullahın dilinden Kuranı Kerimde
buyurdu: Gelin ortak bir kelimede buluşalım. Biz eğer bütün milletleri seferber etmezsek emperyalizm karşısında başarılı olamayız! Amerika, tüm mazlum ve mahrum millet ve ülkelerim katilidir! Ama
ilginçtir; onların adına
Amerika konuşmaktadır. Afrika
adına, Asya adına, Latin
Amerika adına.
Şundan emin olun:
Eğer adalet yerleşirse şirk
ve küfür kendiliğinden
gidecektir. Muntazar Musavi Rasthaber 08.03.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1
Direniş, İslamı Koruyan Asli Unsurdur!
Mukavemet
ve direniş İslam dinini koruyan ve
sapmaların önünü alan aslı
unsurlardan biridir
Irakın
önde gelen müçtehitlerinden olan Ayetullah Seyit Muhammed Hekim, bir grup Bağdatlı üniversite öğrencisini
kabul ettiği görüşmede mukavemet ve direnişin hiçbir zaman kesintiye
uğramadan İslam dinini
koruyan ve sapmaların önünü alan asli unsurlardan
biri olduğunu vurguladı.
Ayetullah Hekim konuşmasını
şöyle sürdürdü: Karşılaştığı
sayısız sorun ve
musibetlere rağmen her geçen gün biraz daha ilerleme
kaydeden İslam ümmeti bu özelliği ile İslami değerleri
olgu edinen eşsiz bir toplum olmuştur. Hepimiz İslami değer ve öğretilere dayanan İslam kültürüne sahip çıkmalı ve dinden uzak her türlü yabancı kültürlere
karşı uyanık olmalıyız.
İslam düşmanları toplumları dinden uzaklaştırmak için İslami
kavram ve yöntemleri inkâr etmiş, bu kavram ve
yöntemlerin içini boşaltmış, bu kavram ve yöntemlere dinle alakası
olmayan batıl ve boş
manalar yüklemiş ve insanlar içerisinde yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Ehlader 10.03.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2
Velayeti kabul etmek, dosdoğru yolda hareket etmenin
ilk adımıdır.
Velayeti kabul
etmenin sırat-ı müstakimde
hareket etmenin ilk adımı olduğunu söyleyen Hüccetü-l İslam Reyşehri, Salihlerin, Yüce Allah tarafından kendilerine nimet verilen kimseler olduğunu belirterek, Salihlerin
sahip olduğu en önemli nimet, Velayettir diye konuştu.
Resa Haber Ajansının
bildirdiğine göre, Hüccetü-l İslam Reyşehri, Kuran ve
Maarif televizyon kanalında yaptığı dini sohbetinde, Allahın, kulların ibadetinden müstağni olduğuna değinerek, şöyle
konuştu:
Eğer alemde bütün varlıklar Allahı inkar etse ve Ona ibadet etmezse, yinede Allahın gani olmasından bir şey eksilmez; insanın yaratılış
felsefesi, Allaha ibadet etmektir. Bu alemde Allaha kulluk mesirinde hareket eden ancak ilerleyebilir ve Allaha kulluk mesiri, sırat-ı müstakimdir.
Sırat-ı müstakimin zalim
imamların değil, salihlerin
yolu olduğunu söyleyen Hüccetü-l İslam Reyşehri, Sırat-ı müstakimde yürümek isteyen kimse,
Velayeti kabul etmesi gerekir dedi.
Bizi İlahi
Velayete tabi olmaya götüren sonuçlardan biride Salihlerin Velayetidir diyen Reyşehri, Allaha kul olma
yolunda hareket etmek isteyen bir kimse, Evliya- nın
ve Salihlerin arkasından
yürümesi gerekir; Salihlerin hareket ettiği mesir, sırat-ı
müstakimdir diye vurguladı.
Sırat-ı
müstakimde hareket etmenin birinci adımı, Velayeti kabul etmek olduğunu söyleyen Reyşehri, şöyle devam etti: Salihler, Allahın
kendilerine nimet verdiği kimselerdir ve sahip
oldukları en önemli nimette, Velayet nimetidir.
İnsanın
Velayet nimetinden yoksun olması halinde kesinlikle
zalim imamların mesirinde hareket edeceğini vurgulayan Reyşehri, Zalim yöneticiler, Velayet nimetin- den yoksun olup bu nimete karşı duyarsız olan kimselerdir, bu nedenle İlahi öfkenin amacıdırlar dedi.
İnsanın
Velayet nimetinden nasipsiz kalması halinde, dünyada şaşkınlığa kapılarak hakkı
batıldan ayırt edemeyeceğini belirten Hüccetü-l İslam Reyşehri, şunları
tasrih etti: Zalim yöneticiler halk üzerinde hakimiyetlerini sağlamak için sürekli batılı hakkın libasına ve
suret-i hakka koyarak halka sunarlar; dolaysıyla, bu
olaylarda ve nifak ortamında doğru yolu yada sırat-ı müstakimi ayırt edebilmemiz için Velayet
nimetine iktida etmemiz gerekir.
İnsanın
Velayet mesirinde hareket ederek Allahın kulluğuna varacağını
söyleyen Reyşehri, şöyle
devam etti: Velayet ve Allaha kulluk yolunda yürümek,
insandaki vucûdî kabiliyetleri geliştirerek insanı, ilimle doldukça kapasitesi daha çok genişleyen
bir kap gibi yapar, böyle bir insan sırat-ı müstakimde hareket ettikçe imandaki ihlas ve Tevhide ulaşır, Salihlerin
ve Evliyanın arasında yer alır.welayet 10.03.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.3
Rasulullahın diliyle Maide 67nin tefsiri
Peygamber
Efendimizin (s.a.a) veda haccı
dönüşü, Maide Suresinin 67.
ayetindeki keskin emirle gerçekle- şen ve 220 Ehl-i
Sünnet kaynağında da yer alan Gadir-i Hum Hutbesini defalarca okuyup çok iyi anlamamız
gerekiyor. Bu hutbede Allah Resulünün, Kendisinden
sonraki dönemler için hiçbir soruya ve şüpheye mahal
vermeyecek şekilde beyanda bulunması, tek doğru yolu ilan etmesi, birilerinin
neden bu hutbeyi sanki hiç olmamış gibi asırlardır saklamaya çalıştığını
net bir şekilde ortaya koyuyor.
Hutbe çok uzun ama
zaman zaman yazılarımda
bölüm bölüm aktarmaya çalışacağım. Hutbenin tamamı
Prof. Dr. Haydar Başın Ehl-i Beyt Külliyatında olan İmam Ali
eserinde kaynaklarıyla beraber var. Mutlaka okuyun,
hatta defalarca
Şimdi Maide 67. ayet neden inmiştir, nerede inmiştir, nüzul sebebi nedir, ne
hakkındadır bizzat Allah
Resulünün mübarek ifadeleriyle aktaralım. Allah Resulü (s.a.a) Gadir-i Hum Hutbesinde,
önce Cenab-ı Hakka uzunca bir
hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle buyuruyor:
Allah Bana nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim
takdirde, risaletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifayet eden ve yücelik
sahibidir.
Allah Bana şöyle vahyetmiştir: Ey Resul! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, Onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah Seni insanlardan korur. Doğrusu
Allah kafirlere yol göstermez. (Maide, 67)
Ey insanlar, Ben Allahın Bana nazil buyurduğu hiçbir şeyi ulaştırma konusunda kusur etmedim ve Ben bu ayetin nüzul sebebini sizlere
beyan ediyorum:
Cebrail üç defa Bana
nazil oldu ve selam sahibi olan -ki O Selamdır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkarak, beyaz ve siyah (ırktan) herkese şunu ilan etmemi emretti: Ali bin Ebi Talib, Benim
kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve Benden sonra
imamdır. Onun Bana nispet makamı, Harunun Musaya olan makamı gibidir; şu farkla ki Benden sonra peygamber
gelmeyecektir. O, Allah ve Resulün den sonra sizlerin
velisidir (velayet ve tasarruf sahibidir) diye ilan
etmemi emretti. Allah, bu konuda Kitabından Bana bir
de ayet nazil buyurdu: Şüphesiz sizin veliniz,
Allah, Resulü, İman edip namaz kılanlar ve rüku halinde zekat veren müminlerdir.
(Maide, 55)
Namaz kılıp rüku
halinde zekat veren ve her halinde Aziz ve Celil olan Allaha yönelen kimse Ali bin Ebi Talibtir.
Allah Resulü bunları ifade ettikten sonra bunu ilan etme
konusundaki çekincelerinden ve bunların sebeplerinden
bahsediyor: Ey insanlar, Ben Cebrailden Benim için Allahtan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini
dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin azlığını, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslamı alaya alanların hilelerini biliyorum.
Onlar Allahın, Kitabında
kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir: Hani siz, onu dillerinizle
birbirinize yetiştiriyor, ağızlarınızla hiçbir
bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi söylüyor ve onu kolay sanıyordunuz. Halbuki o Allah katında büyük bir
günahtır. (Nur, 15)
Hakeza, münafıklar defalarca Bana eziyette
bulundular ve Beni uzun (her sese
kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Alinin Benden ayrılmaması, Benim kendisine teveccüh etmem
sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda Aziz ve Celil olan Allah şu
ayeti nazil buyurdu: (Yine o münafıkların içinde) O (Peygamber her söyleneni
dinleyen) bir kulaktır, diyerek Peygamberi incitenler
de vardır. De ki: O sizin için bir hayır kulağıdır. (Tevbe, 61)
Eğer Ben, Bana bunu (her söze kulak veren
kimse olmayı) isnat edenleri açığa vurmak istersem, tanıtabilirim. Ama Allaha yemin olsun ki Ben onların işi hususunda yücelik gösterdim. Bütün bunlardan sonra Ali hakkında Bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim takdirde, Allah asla Benden razı olmayacaktır.
Evet, Peygamberimizin
Gadir-i Hum Hutbesinin başlangıcı böyle
Fahri Kainat
Efendimiz (s.a.a), vefatından hemen sonra yaşanacak gaspları, sonrasında yaşanacak olan katliamları yaşarcasına anlatıyor. İmam Ali Efendimizin imametini,
hilafetini ilan etmesi durumunda başta İmam Ali ve Hz. Fatıma Annemiz olmak üzere
Ehl-i Beytinin başına neler geleceğini, ümmetinin nasıl fesada sürükleneceğini görüyor ve biliyor.
Ama Maide 67. ayetle
gelen emir o kadar net ki, Kendilerinin de hutbede ifade ettiği gibi ilan etmediği takdirde peygamberliğini yerine getirmemiş olacak kadar ağır bir konu
Allahın emriyle ve Peygamberimizin yüz bini
aşkın sahabenin önünde ilan
etmesiyle gerçekleşen böyle önemli bir konuyu asırlardır gizleyerek insanlığın yalan yanlış şeylerin peşinde gitmelerine neden olanların vay haline
Zaten Allah Resulü hutbesinin devamında
onların başlarına gelecekleri de açıkça bildiriyor. Murat
Çabas 29.03.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4
Allahın selamı rahmeti dünyanın
emniyeti islamın
beli ve omurgası
maneviyatın
merhamet ve marifet kaynağı Hüseyni meşrep direniş cephesi ile masum ve mazlumların
üzerine olsun.
Ehli vicdan sahipleri,
Bazı bölge
Siyasetcilerinin varlığından ümüde kapılan Şeytan, emperyal hevesleri uğruna yıllardır yapmış olduğu sınır ötesi işgal ve
zülüm'den dolayı peşlerini asla
bırakmayan
milyonlarca insanın kanı ve
vebalinden; ilah
kural gereği bölünüp yıkılıp tarih
sahnesinden berteraf olacağı yaklaşmış ABDye can suyu verip tekrar heveslendirdi; bundan
dolayı ABD beslemesi tekfirci teröristler üzerinden tekrar sahada
top çevirmeyi kurguladı ama
Beklenen bölgedeki gelişmeler
siyasi ve maddi beklentilerini emperyalizmin hevesleri ile eşleştiren
besleme bölge siyasetcileri ile ABDnin
emperyal dünyasının çok
üzerindedir.
Allahın verdiği mühlet sonucu adaleti gereği; ABDnin
emperyal hevesleri uğruna yapmış
olduğu zülüm ve
kan işbirlikcileri ile kendilerini kıskıvrak
yakalayıp tarih sahnesinden berteraf edecek. hacı bayazıt
03.04.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5
Haremeyn
Suud Esaretinden Kurtarılmalıdır
Enfal
suresinin 34. Ayetine göre Haremeyn-i Şerifeynin yönetimini takvalı insanlar
üstlenmelidir, Suudiler değil.
Ayetullah Cevad Amuli,
bugünkü tefsir dersinde şu izahatta bulundu: Daha önce
Haremeyn ziyaretçilerin- den birçoğunun şehadetine sebep olan kanlı hadisenin yaşandığı yıl
birçok kişi yazılar yazarak
bu kutsal haremlerin yönetiminin kimlerin elinde olması gerek- tiğini tartışmaya açmıştı.
Enfal suresinin 34.
Ayetine göre Haremeyn-i Şerifeynin yönetimini takvalı insanlar üstlenmelidir, Suudiler değil. O
ayette şöyle der: Onlar oranın (Kâbenin) velileri değiller, oranın velileri sadece takvalılardır. Bu ayete göre
Suud hanedanı Kâbenin
yöneticisi olamaz. Bunlar, Kâbeyi bir zamanlar puthane ve
şaraphaneye çevirmiş olan
müşriklerin torunlarıdır. Dedeleri hep Kâbenin üzerinde şarap zevk-u sefasına dalardı.
Muhaddis Kumminin naklettiği
rivayete göre onlardan bazıları Kâbenin anahtarını kumar oyunlarında birkaç kadeh içki karşılığında kaybetmişti
Mekkede oynanan büyük
kumar oyunlarında Kâbenin
yöneticiliğini kumar konusu yapıyorlardı
Hâlihazırda
Müslümanlar cihad-ı ekber (büyük cihad) yapmalı, Haremeyni Suud hanedanının esaretinden kurtarmanın yolları üzerinde çalışmalıdır. İmam Ali (a.s)
bunlar hakkında şöyle
buyurmuştur: Eğer bunlar
Gadir-i Humu söndürmek ve Sakifeyi
canlandırmak istiyorlarsa bir milletin kültürünü
söndürmeye yeltenmişlerdir; cihad kültürünü söndürm-
eye teşebbüs etmişlerdir,
böylece onları teslim almak istiyorlar.
İmam Ali (a.s) sözlerine şöyle devam eder: Bunlar öncelikle bir milletin inancını esaret zincirine vurdular. Esir olmuş bir din, insanları harekete geçirme özelliğini kaybetmiştir. Emirulmumininden önce de hac, umre, Kuran kıraati vb. dini etkinlikler vardı. Fakat
Kurân-ı Natık olan
Emirulmuminin (a.s) gücü elde ettiğinde Kuran kârileri onun karşısına çıktı. Bir asırdan uzun bir süre hadis rivayetini yasaklamış olanların Kuranın başıına ne musibet getireceğini kestirmek çok da zor değildir
Sonra bir planla hadis rivayetini serbest bıraktılar ve sistematik şekilde aklı devre dışı bıraktılar, onun yerine uydurma hadisleri bıraktılar. Toplumu akıldan ve düşünmekten uzaklaştırdılar. Böylece
kendi hâkimiyetlerine meşruiyet kazandırdılar ve sadece belli kişilere rivayet etme izni verdiler.
Allame Askerinin araştırmasına göre 150 uyduruk ravi icat ettiler
Bunların her birinden rivayet edilen bir
sürü uydurma hadisler vardır
Evet, böyle bir fezada Gadir-i Humun ihtişamla arz-ı endam etmesini beklemek mümkün değildir. İşte bir ümmetin düşüncesi ve inancı bu şekilde esaret altına alınırsa Suud hanedanının içinde bulunduğu duruma düşer
İslam dünyası
artık özüne dönmeli ve dini esaretten kurtarmalıdır; sahih rivayetler ve akıl özgürlüğüne kavuşmalıdır. Bugün Suud hanedanı tarafından esaret altına alınmış
olan Haremeyn bu esaretten kurtarılmalıdır. safaqna 15 Nisan 2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.6
Allah'ın muhteşem kulları akıl sahipleri
islam'da meshepler yoktur; islam'da islamın itikat ve ameli meselelerini
sıcağı sıcağına üç halin üzerinde vıcut bulması ile kayıt altına yazmış meshep'in imamları vardır; bunların ameli meselede sayısı 4 itikadı meselede 2 dir; ama hepsi'de Ehl'i Beyt imamlarına manen itikat olarak bağlıdır kalbin üzerindeki perdelerin
kalkması ile ilmi ledüne erişme hakla batılı ayırt etme ferasetine ancak bedeni
edep ve terbiye direkleri namaz olan bu köprü ile erişilir; aksi takdirde Ehl'i Beyt üzerinden imtihana tağbi tutulur ve genellikle'de şeytan
ayaklarını kaydırır.
İmamı Şafi hazretleri ders verirken sık sık ayağa kalkarmış... öğrencileri neden sıklıkla ayağa kalktığı sorarlar; meshepin
imamı dışarda
oynayan çocuklardan birisi Seyyit O Pencereye yaklaşınca Ehl'i Beyte olan hürmetimden kalkıyorum;
der. Akıl sahipleri Meshep imamı kolay olunmaz... İmamı Azam son iki sene olmasa Numan yok olmuştu; der. (İmam Cafer hazretlerine olan
hürmetini ve aldığı ilmi kasdetiyor) İmamı Azamın
yaşadığı İlde bir koyun çalınıır... İmam hazretleri duymuşki koyunun ömrü 7 sene 7 sene kasap'dan koyun almamış; böylesine şüpheliden korunur İmam.
Ehli vicdan sahipler, şüpheliden korunmanın farz'dan önceliği var'dır... çünkü şüpheliden korunmak ile kalpler Allah(c.c)a dönüyor namaz ve ibadetin
kabul şartları oluşuyor. İmam Malik hazretleri muaviye'nin
kafir olarak öldüğünü söyler... çünkü yakinen
biliyorki, Hz Ali efendimiz üzerinden Ümmetin imtihanı başlamış Cennet ile cehennem ehli ayırt olmuştur. İmam Hanbel bin Ahmet'de benzer
ilme cesarete sahiptir.
Meshepin imamları bilirki Allah(c.c) Ehl'i Beyt üzerinden ümmeti imtihana çeker;
kalplerin eğriliği doğruluğu cennet ile cehennem ehli bu şekilde açığa çıkar.
Akıl sahipleri dinin beli ve omurgası
maneviyatın güç kaynağı çok iyi kavranmalı münafık din düşmanlarına oyun sahası bırakılmamalı bilinmeli ki din adamların feraseti
halkı Allah'ın hesabına yatkın hazırlaması ile devletler kurulu; din
adamlarının müsübeti
halkı şeytanın
hesanın yatkın hazırlaması ile'de devletler yıkılır. hacı bayazıt 25.04.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.7
Allah'ın selamı rahmeti
alemlerin
emniyeti islamın beli ve omurgası maneviyatın merhamet ve marifet kaynağı
Hüseyni duruş/direniş cephesi ile ona manen fikren ve fiziken desdek/taraf olanların üzerine olsun.
Akıl sahipleri Türkiye dini ve tarihi mirasın üzerine kuruldu; AKP ise akresif cahil başörtüsü kur'an kursu düşmanları yüzünden 8 sene, son 2-3 senede deccalizmin ileri birliği fetullah terör örgütü ile mücadele etdiği görünümü ile hükümetde tutunuyor;
ama bu zaman içerisinde Türk devletinin din'i ve
tarihi mirasını
deccalizim misyonunun siyasi ayağı büyük orta
doğu Projesinin 'önündeki anti emperyalist ulasalci
millici direnci' osmanlıcık meshepcilik sünnücülük maskesi ile aşıp altını
oluşturmak gayesi için hovardaca yedi bitirdi.
Allah'ın muhteşem yaratığı akıl sahipleri;
artık Allah'ın izni ile islam alemi
içerisinde ilah edindikleri şeytanı küresel emperyalist güçleri ile gölgeleyip onları empeyral hevesler ile tahrik ederek islamın beli ve omurgası maneviatın merhemet ve marifet kaynağı
Hüseyni meşrep direniş cephesinin önüne sürecek din bezirgani AKP
örneği oluşuma
tutunma alanı kalmadı.
Ehli vicdan sahipleri herkim ne yapar ise yaptığı asla peşini bırakmaz İlahi Kuralınca bölgeyi kan gölüne
çeviren zemin hazırlayan AKP yüzbinlerce insanın kanı ve gözyaşının hasabı
altında boğulacaktır; bu sondan kurtulamıyacaktır. Onların hesabı planını Arz'ı alanın Sahibi tersine çevirip Onları kıskıvrak
yakalayacaktır. İnşAllah hacı bayazıt 11.05.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.8
Mezheplere Dair Önyargıları
Giderecek Muhteşem Tespitler
Ehlibeyt
imamları (a.s) müçtehit değil, müçtehit yetiştiricileriydi. İmam Sadık (a.s), gidip içtihat yapsınlar diye dört bin fakih yetiştirdi. İmam Sadık
(a.s), hiçbir zaman onlara şunu buyurmadı: Ben bir risale yazdım ve ihtiyaç duyulacak
her meselyi onda getirdim; siz o meseleleri insanlara olduğu gibi anlatmakla sorum- lusunuz. Aksine öğrencilerine
şunu buyurdu: Biz temel kaideleri (ususlü) size beyan
ediyoruz. Onların furuatı
ve detaylandırılması ise size aittir. (Vesailuş-Şia, c.18, bab. 6, Sıfatul-Kazi, s.41).
Dolayısıyla Ehlibeyt
imamlarını diğer mezhep imam- larıyla mukayese etmek onları küçültmek olur.
Ehlibeyt imamları, Peygamberimizin (s.a.a) canından birer parçalardı ve Allahın yasalarının beyan
edicileriydi. Yani Allahın yasaları olan şeriatın açıklanması görevi, hayatta iken Resulullahın (s.a.a) göreviydi. Resulullahın (s.a.a)
ardından bu görev Ehlibeyte intikal etti.
Yani İmam Ali (a.s) öyle bir konumda idi ki
insanlar ondan bir söz duyduklarında bu sözü
Resulullahtan (s.a.a) duymuş
gibi telakki ediyorlardı. Onun sözünü peygamberin
sözü olarak görüyorlardı.
Yani Ehlibeytin davranış ve sözleri aynen Resulullah ın davranış ve sözleri gibi telakki
ediliyordu. Yani nasıl ki Resulullahın (s.a.a) davranış ve sözleri içtihadın kaynağı sayılıyor idiyse Ehlibeyt de aynı konumda
görülmektey- di. Dolayısıyla
fakihler Resulullahın sözünü referans aldıkları gibi Ehlibeyt imamlarının da sözlerini içtihatlar- ında referans alıyorlardı.
Mesela Hanefi
mezhebinin büyüklerinden olan İbn-i
Abidin şöyle der: Ali b. Ebutalibden nakledilen rivayet, peygamberden nakledilen rivayet gibidir. (Haşiye-i İbn-i Abidin, c.3, s.371). Maliki
mezhebinin önderi İmam Malike
sordular: Neden namazda ellerin açılmasına fetva veriyorsunuz? Şu cevabı verdi: Ehlibeyt âlimlerinin, yani İmam Bakır ve İmam Sadıkın eli açık şekilde
namaz kıldıklarını gördüğüm için bu
fetvayı verdim. İbn-i Nedimin fihristinde şöyle gelmiş: Birisi İmam Şafiiye bir soru sordu. İmam Şafii de onun sorusuna cevap verdi. Fakat söz soruyu soran şahıs şu itirazda
bulundu: Sizin bu görüşünüz Ali b. Ebutalibin görüşüne aykırıdır. Bunun üzerine Şafii şöyle dedi: Eğer
Alinin (a.s) bundan farklı bir şey söylediğini bana ispat edersen ben
yanaklarımı toprağa sürerek görüşümü değiştirir ve İmam Alinin (a.s) görüşüne uygun fetva veririm!
Sarahsinin el-Mebsut kitabında humusla ilgili bir meselenin beyanında zevil-kurba , yani yakın akra- balar
hususunda acaba fakir olmaları şartı var mıdır? meselesi anlatılırken Hanefilerin fakir olma şartını ileri sürdüklerinden söz ediliyor. Fakat İmam Şafii, bunu kabul etmeyip Kuran ayetinde hükmün genel olduğuna temasta
bulunuyor. Hanefiler fakir olma şartına dair sahabenin icma ettiğini delil olarak getirdiğinde Şafii, ben bu icmayı
kabul etmiyorum diyor. Neden? diye sorulduğunda içinde
Ali b. Ebutalibin yer almadığı bir icma delil olamaz diyor.
Peki, Alinin bu icmada bulunmadığı konusundaki delilin nedir? Diye sorulduğunda
ise şu cevabı veriyor: İmam Bakırın sözü
benim için delildir. Zira o, ceddinin sözünü söyler.
İbn-i Hazm el-Muhalla kitabında şöyle der:
Ali b. Ebutalibin içinde bulunmadığı bir icmaya lanet olsun! İşte, Şianın sözü de budur. Şia şunu diyor: Biz ancak içinde Ehlibeytin
bulunması koşulu ile bir
icmayı kabul ederiz.
Hanefi fıkhı Küfeden, yani Hz. Alinin (a.s) hilafet merkezinden neşet etmiştir. Küfe ise Ali ve onun İbrahim Nehai gibi öğrencilerinin kültürü ile
terbiye edilmiştir. Hanefi âlimlerinden Veliyullah
Dehlevi şöyle diyor: Hanefi fıkhının %80i İbrahim Nehainin fıkhından alınmıştır. Birçoklarına
göre ise İbrahim Nehai Şiadır. Dolayısıyla
Hanefi fıkhındaki birçok
mesele Kuran ve Peygamberden (s.a.a) sonra Hz. Aliden (a.s) alınmıştır.
Sünen-i Tirmizinin mukaddimesinde şöyle geçer: Ebu Hanife şöyle der: Bir konuda
benim görüşümle Ali b. Ebutalibin
görüşü karşı karşıya geldiğinde onun görüşü mukaddemdir (tercih edilir).
Ehlisünnet
mezheplerinin hepsi hacla ilgili meseleler- de İmam Bakır ve İmam
Sadıkın rivayetlerin den
fayda- lanmışlardır.
Ehlisünnetin tüm sahih kaynaklarında bu rivayete dayanılmıştır.
Ayetullah Burucerdi bu rivayeti Arabistan kralına
gönderdi. Böylece ona şunu ispat etti: Sizler de hac
menasiki konusunda Kuran ve Peygam- berden sonra İmam Bakır ve İmam
Sadıkın rivayetler- inden
faydalanıyorsunuz.
Şu anda bile Arabistanda Peygamberimizin (s.a.a) haccı ile ilgili
yayımlanmış birçok
kitapta İmam Bakır ve İmam Sadıktan övgüyle
söz edilmiştir. Yani, sözün kısası Ehlibeyt imamları birer kaynak olmuşlardır, müçtehit değil.
Dolayısıyla
bizler Ehlibeyt imamlarını
birer müçtehit konumuna düşürmemeliyiz.
Yani birilerinin Şaffi, Hanefi, Hanbeli
olduğu gibi biz de Caferiyiz ifadesini
kullanmak, böylece İmam Cafer Sadıkı bir müçtehit konumuna düşürmek doğru değil-
dir.
İmam Sadıkın yazılı tedvin
edilmiş bir fıkıh kitabı olmamıştır. Nitekim Peygamberin de fıkıh kitabı olmamıştır. Peygamber halka şunu buyuruyordu: Ben nasıl namaz kılıyor isem siz de o şekilde namaz kılın.
Yani kendisini bir kaynak olarak sunuyordu. Ehlibeyt imamları da böyle olmuştur. Yani usulü ve temel
prensipleri beyan etmişlerdir. Ama furuat ve
detaylan- dırma işini öğrencilerine tevdi etmişlerdir.
Vesailuş-Şia kitabının Kaza babında şu rivayet yer almıştır: Bir gün İmam Sadık (a.s), Medine mescidine girdi ve öğrencilerinden
birinin halka fıkhi hükümleri anlattığını gördü. İmam Sadık (a.s) onu teşvik etti. O, İmam Sadıka (a.s) şöyle arzetti: Efendim, ben belli bir mezhebe bağlı kalmıyorum ve
her gruba kendi tabi olduğu mezhebe göre hükmünü açıklıyorum. Eğer
sizin takipçilerinizden olursa sizin görüşünüzü beyan
ediyo- um. Başka birine tabi ise onun görüşünü söylüyorum. Acaba doğru yapıyor muyum? İmam buyurdu: Allahın rahmeti senin üzerine olsun, doğru olanı yapıyorsun. Böyle yapmaya da devam et. Daha
sonra şöyle buyurdu: Ben de böyle yapıyorum.
Yani imamlarımız asla şöyle buyurmamıştır: Hiç kimsenin içtihat etme hakkı yoktur!
Dolayısıyla hiç kimse dört
Ehlisünnet mezhebinin Ehlibeyt (a.s) imamlarının fıkhı karşısında tesis edildiği
düşüncesine kapılmamalı- dır. Zira bu mezheplerin imamları direkt veya dolaylı şekilde Ehlibeyt
imamlarının öğrencilerindendir. Elbette Ehlibeyt İmamlarına yaşadıkları zamanın yöneticileri tarafından birtakım kısıtlamalar konulduğu da bir gerçektir. Bu
yüzden insanlar bazen rahat bir şekilde onlara ulaşamıyordu. Hatta tarihte şu anektodu da görüyoruz: İnsanlar İmam Sadıka sözlerini
ulaştırmak için bazen
salatalık satıcısından istifade ediyordu! Veya büyük fıkıh önderleri ile çağdaş olan İmam Kazım (a.s) uzun süre zindanlarda kalmıştı.
Dolayısıyla zamanın zalim yöneticileri Ehlisünnet fıkhını Ehlibeyt aleyhinde kullanmaya çalışmışlardır.
Fakat Ehlisünnet fıkıh
imamlarının Ehlibeyte düşman olduklarına dair hiçbir delil
bulunmamaktadır. Ebu Hanife Abbasi hükümetinin kadılık görevini kabul etmediği için zindana atıldı ve orada öldü. Çünkü Abbasilere muhalifti ve hükümetin Ehlibeytin hakkı olduğuna inanıyordu.
Malik, hükümete karşı olduğu için kırbaçlanmıştır. Ahmet b. Hanbel de zindana atılmıştır. Şafii, Yemende rafizilikle itham edilmiştir. Bu yüzden Bağdata
getirilmiş ve neredeyse idamın eşiğine gelmiş- tir. Hüccetül İslam Biazar Şirazi shafaqna 20 Mayıs 2015
Özet olarak, Alemleri mükemmel şekilde yaratan Zatı Zülcelal mülkünde ortakcı kabul etmez.
İnsanların cüzzü
iradesi belirli bir alan içerisinde sınırlıdır.
Allahın yarattığı bütün olaylar
islam üzerinden iki kurala bağlı gelişir. İslamda meshepler yoktur; İnsanların itikat ve ameli konularını öğretip
kayıt altına almış amelde dört imamı vardır
bu meselenin senedi; alemlerin emniyeti
islamın beli ve omurgası maneviyatdır.
Maneviyat manen fikren ve fiziken üç halin örtüşmesi kemer ve köprüler ile
kurumlaşır vucut bulur. Bu yolda İmam hz Ali efendimize çıkmayan her yol
batıldır; Peygamber
efendimiz izine düşemez Allahın hesabına olamaz.
İslamın itikat ve ameli meselesini ders yolu ile kayıt altına almış dört imamı manen ve kalben Ehli Beyt imamlarına bağlıdır; değilse kemer ve köprüleri olmaz yolları İmam Aliyye çıkmaz
Peygamberi izine düşemez.
Meshepleri sonraki gelen takipcileir çıkartmıştır; yani sonra gelenlerin kemer ve
köprüleri olmadığı için Ehli Beyt imamlarına tutunamamış ayakları kaymış; dört imama mualif olarak dini bölücü meshepler çıkmıştır. Meshepcilik dinsizliğe açılan kapıdır.
Misal; İmam Azam Ebu Hanife hazretlerinin bulunduğu kasabada bir koyun çalınmış, İmam duymuşki koyunun ömrü 7 sene, 7 sene boyunca şüpheliden korunmak için kasapdan koyun eti alıp yememiş, şüphelden
korunmanın farz namazdan
önceliği var
İmamı Azamı takip etmesi gereken İmam Yusuf faize fetva vermiş, ayağı kaymış.
Misal; İmam İmşafi
hazretleri Namaz meselesinde en tavissiz. İmam Şafiye göre kadına dokunmak abdesi
bozar... düşünmekde
abdesi bozar; İmam Şafiyi takip etmesi gerekenler
değil dokunmak düşünmek, cin şeytan ile evlenmeye fetva vermişler.
İmam Yusuf ve İmam Şafiyi
takip edenler neden İmam Azam ve İmam Şafiye
mualif fetva verip ayakları kaymış; onlarda İmam
Azam ve İmam Şafinin manevi fikri ve fiziki hali olmadığı için şeytan kalplerini dönderip
ayaklarını kaydırıp meshepciliğe zemin hazırlamış.
Tarikat dinin beli ve omurgası maneviyatın olgunlaşması ve kurumlaşmasına zemin hazırlar;
Seyyit Abdulkadir Geylani hazretleri zamanın alimlerinin boynu benim
ayaklarımın altında der. Bu hal ile Kadri tarikatı oluşur
Sonra
gelenler bu hale tutunamayınca şeytan yaklaşır imama mualif olarak sen benim yardımcılarımın boyunlarını ayağının altına alırsın, bende senin takipcilerini cin ve şeytan ile evereceğim diye, fetva
verdirir... meshepcilikde aynı hal ile olmuştur.
Alemlerin emniyeti islamın beli ve omurgası maneviyat'dır; maneviyatın özü Ehli Beytdir. Ehli
Beyte tutunamayan islamı
anlamaz yüzünden okuduğu dini islam sanır kalbi döner Peygamberinin değil şeytanın izine düşer.
Açıkcası
Allah(c.c) ümmeti (genelde
insanları) Ehli Beyt
üzerinden imtihan eder kalpleri doğru olanlar ile
eğri olanlar birbirinden ayrılır Allah(c.c) gelişmeyi yaratır. Alem bilerek veya
bilmeden bu iki halden birisine taraf olur. Hacı
Bayazıt
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.9
Arabistan, Katar ve Türkiye birleşti!
Hizbullah
Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, direniş hareketi mensupları ve gazilerle yaptığı görüşmede bazı açıklamalarda bulundu. Nasrallah, Lübnan şartlarının 1982 yılından (İsrail işgali) daha tehlikeli olduğunu belirterek, yakında gerçekleştirilecek bir genel seferberlik ihtimalinden söz etti.
Nasrallahın Konuşması
Şu Şekilde:
Bu Yolu Sıffın'a Kadar Sürdüreceğiz. Önümüzdeki merhaleler
için ümitsiz olmaya gerek yok. Bu merhalede tekfircilerle mücadele için tüm güç
ve imkanımızı kullanacağız
Her
mekanda ve sınırsız bir şekilde ve hiç kimseden utanmadan açık bir gözle mücadele edeceğiz. Bizim bu
seçeneğimizden hoşlanmayanlar
nasıl uygun görüyorlarsa öyle davransınlar. Moralimiz iyi ve güçlü olmalı.
Zaferlerimizi küçük göstermek isteyen ya da inkar edenlere aldırış etmiyoruz, hatta tüm şehirlerimiz de düşse de irademizde zayıflık olmaz
Allah bu savaşı bize vacip kıldı, tıpkı Resulullah (s.a.) ile birlikte olanlara Bedir Savaşını ve Haybere kadarki
diğer savaşları vacip kıldığı gibi
Bu yolu Sıffıne kadar sürdüreceğiz
ve kim sabit kadem durursa maksada ulaşacak.
Arabistan, Katar Ve Türkiye Karşımızda Birleşmiş Durumdadır.
Önümüzde üç seçenek
var:
1) Geçmişteki dört yıldan daha fazla savaşmak; 2) Teslim olmak
suretiyle kadın ve kızlarımızın boğazlanıp esir olmasına
göz yummak, 3) Ya da Filistinin işgali gibi yeni bir faciayla yüzleşmek, sürgün olmak. Eğer bu savaşta yarımız şehit düşer ve diğer
yarımız sağ kalır ve izzet ve şerefle yaşarsa bu bizim için daha iyidir.
Hatta bu savaşta dörtte üçümüz şehit olsak ve geriye dörtte birimiz kalsak, ama izzet ve şerefle yaşamaya devam etsek bu da iyidir.
Elbette inşallah bu kadar şehit
vermeyeceğiz fakat fiili durum büyük fedakarlıklar gerekmektedir, zira saldırı büyüktür. Artık Arabistan, Katar ve Türkiye
arasındaki ihtilaflar son bulmuştur ve hepsi karşımızda birleşmiş
durumdadır. Artık her kim
başkalarını gönülsüz kılıp
morallerini bozar ve bundan başka söz söylerse ahmak,
kör ve haindir. Amerikan elçiliğinden beslenen Şiiler hain ve satılıktırlar ve bizim bu konudaki kabulümüzü asla
değiştiremezler.
Artık daha fazla sessiz kalmayacak ve hiç
kimseyi idare etmeyeceğiz. Bu, direnişin varlık yokluk savaşıdır. Onur ve din savaşıdır. Gün seferberlik günüdür.
Buna herkes katılabilir, isterse sadece dille olsun.
Herkes bu seferberliğe katılabilir.
Halkın gözünde itibarı olan
herkes bu seferberliğe katılmalıdır, alimler konuşmalıdır. Önümüzdeki aşamada
da tüm halk için genel seferberlik ilan edebiliriz. Her yerde savaşabiliriz diyorum. Bugün kimse karşısında susmayacağız. Her kim bizim karşımızda durur ve sözle buna engel olmak isterse
gözlerinin içine bakacak ve sen hainsin diyeceğiz,
ister büyük olsun ister küçük. Medya Şafak 23 Mayıs 2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.10
Sahabe
neslinin gulûl suçlarına
karşı tavrı
Gulûl suçlarına yani devlet ve millet malının talan edilmesine karşı ilk radikal
tavrı koyan kuşak,
Muhammedî sünnetin Kâbesi sayılan Medinenin sahabe neslidir.
Sahabe kuşağı,
Müslü-manların üçüncü halifesi seçilen Osman bin
Affâna karşı koyarak, kamu
malı talanına bulaşanların aflarının söz konusu olamayacağını göstermiştir.
Yani Hz.
Peygamberin bu konuda-ki sünnetinin gereğini bihakkın yerine getirmiştir.
Emevîci
saltanat dinciliği, tarihin bu sarsıcı gerçeğini
Müslümanlardan saklamış, gulûl suçu yüzünden
Müs- lüman mezarlığına defnedilmesine bile
izin verilmemiş bir yöneticiyi, sırf Emevî kodamanlarının hatırı için bu
suçla hiç ilgisi olmayan biri gibi göstermiştir.
Şimdi biz, Emevî hanedanınına yüz yıllık saltanat yolunu açan üçüncü halife Osmanın,
sahabe nesli taraf- ından ağır biçimde cezalandırılan gulûl suçu serüvenini kısaca
verelim:
Osman'ın Gulülcü İcraatı Ve Bunun Yol Açtığı Felaket
Tarih, imkânları ve mevkii Halife Osman kadar sömürülen devlet adamına çok az tanık olmuştur. Emevî zihniyeti, Osmanın önce
dirisinden yararlanmak için onu korkunç yanlışlara
sürüklemiş, sonra da onun ölüsünü iktidar aracı olarak sömürmüştür.
Halife Osmanın tüm halifelik dönemi, özellikle
döneminin ikinci yarısı,
tarihin en bü-yük gulûl ihlalleriyle doludur. Osman, Müslüman hazinesini ve
devlet mallarını akrabası Emevîlerle yandaşlarına hiç sınır ve
kural tanımadan talan ettirdi. Osman, Irakın en verimli yerleri olan ve öncelikle oraları fetheden gazilerin hakkı olması ge-reken toprakları Sevad-ı Irak Kureyşin bahçesidir diyerek yandaşlarına
ikram etti. Osman, akrabası Emevîleri, her türlü
melanetlerine rağmen devletin en iyi yerlerine
getirdi. Özellikle maliyeyi onlara teslim etti. Ve maliye, Emevî kodamanları tarafından fütursuzca yağmalandı.
Muhammedî
sünnete sahip çıkma mevkiinde olan sahabe nesli,
Halife Osmanı, gulûl suçları yüzünden dinden çıkmış sayıyor, ona Müslüman muamelesi yapılmasına izin vermiyordu.
Müslüman Mezarlığına Gömdürmediler
Osmanın, halifeliği boyunca, özellikle halifelik döneminin ikinci yarısında akrabası,
yandaş-ları hesabına talan ettirdiği devlet hazinesi
Müslümanlara yardım ve yarar üreten bir hazine
olmaktan çıkmış,
Emevîlerin özel talan havuzuna dönüşmüştü. Bunun adı,
Maun suresi ihlali veya gulûl suçu idi. Ve Maun suresi ihlali, insanı dinden çıkarıp
lanetlik hale getirirdi. Bu suçu işleyenlerin cenaze
namazları Hz. peygamber tarafından kılınmamıştır.
Halife Osman,
İslam dışına çıkmış
kabul edilen gidişini düzeltmesi için, Müslüman
toplumun aydın ve bilge kişileri
tarafından çok ısrarlı biçimde uyarıldı
ama bu uyarılar hiçbir işe
yaramadı. Tam tersine, Osman, kendisini uyaranları kendisine darbe yapmakla suçluyor, onları
olabilecek en ağır cezalarla, hatta işkencelerle cezalandırıyordu.
Bu-nun
en ürpertici örneği, büyük sahabî Ebu Zerdir.
Gulül Suçluları Müslüman Mezarlığına Defnedilemez!
Osman,
nihayet, maruz kaldığı bir halk hareketiyle
makamından indirildi ve halka çektirdiklerinin cezasını hayatıyla ödedi.
Ama iş bununla bitmedi:
Sahabe
nesli, Osmanın yaptığı kötülüklerin sadece başını vermekle ödenemeyeceği kanısındaydı. Osmanın cenazesinin bir Müslüman cenazesi olarak Müslüman mezarlığına defnedilmesine izin vermedi.
Osmanın cenazesine Osmanın üç kölesi, bir kızı ve bir de Mervan bin Hakem katılmıştır. (Taberî, Tarih, 35. yıl olayları; İbnül
Esîr, el-Kâmil, 3/76; Askerî, Âişe, 1/172-173)
Daha da ilginci, Medine halkı, özellikle Medinenin esas yerlileri olan Ensâr, Osmanın,
Müslümanların gömülü bulunduğu Bakî mezarlığına defnedilmesine izin vermemiştir. Bakîin bitişiğinde ve
Bakîden bir duvarla ayrılan Haşşukevkeb adlı bir bir Yahudi mezarlığı vardı; Osman oraya defnedildi.
Daha sonraki zamanda, Haşşukevkeble Bakî arasındaki duvar, Muaviye tarafından yıkılıp Osmanın da gömülü bulunduğu Yahudi kabristanıyla Müslümanların mezarlığı olan Bakî birleştirildi.
Ve o günden sonra Osman Bakî mezarlığına defnedilmiştir sözü
yaygınla- ştırılarak defnin yaptğı utanç tablosu örtüldü. Prof. Dr Yaşar Nuri
Öztürk 23.06.2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.11
Bismillahir Rahmanir Rahim
Alimlerin
bu devirdeki vazifesi insanları
Mehdiliğe yönlendirmek olmalıdır.
Sırat-ı
mustakim, insanları Allaha
götüren yolun adıdır. İlahi vahiy bu yolun düsturlarını beyan etmiştir. Kuşkusuz, Allah benim de sizin de Rabbinizdir. Öyleyse Ona ibadet edin İşte sırat-ı mustakim budur.
Al-i İmran/ 51
Doğru yol sırat-ı mustakimde olmanın alameti Rabbe itaat ve ibadet etmektir. Peygamberler bu yolun
hem ilk yolcuları ve hem de Yaradan tarafından tayin edilmiş önderleridir. Kuşkusuz sen peygamberlerdensin ve doğru yol/sırat-ı
mustakim üzeresin. Yasin/3-4
Bizlere de sırat-ı
mustakimde olmak için dua etmek emredilmiştir; hem de
günde beş vakit namazda ilk iki rekatında ihdinassıratel
mustakim bizi sırat-ı mustakime hidayet et demesi emredilerek. Kul
hergün Rabbine beni hak yola hidayet et diye yalvarır. Yüce Yaradan da buyuruyor: Allah dilediğini sırat-ı mustakime iletir. Bakara/213
Ve Rabb kimi hidayet
edeceğini de şöyle
buyuruyor: Allahın ayetleri
size okunduğu ve Allahın
Resulü aranızda bulunduğu
halde nasıl inkara saparsınız? Kim Allaha sarılırsa şüphesiz, sırat-ı mustakime iletilmiştir. Al-i İmran/ 101
Hidayete ulaşma şartı Allaha sarılmak olarak
beyan ediliyor.
Asrı-ı
saadetten uzaklaştıkca sırat-ı mustakimin yanında yolların sayısı çoğaldı; bütün bu
yollar tali ve yan yollardır ama malesef insanlar
bunu anlayamadılar. Bu yolların bazıları
alternatif yol olarak ortaya çıkarılmıştır, bazıları da bu asıl
yoldan sapmının neticesinde
ortaya çıkan yapay yollardır.
Bu sırat-ı
mustakimin beşeriyet tarihi boyunca nişanesi peygamberlerin bu yolda gitmesiydi. Salihlerin, şehidlerin ve sıddıkların bu yolu peygamberleri takip ederek gitmeleri diğer nişanelerdir.
Günümüzde bu sırat-ı
mustakimin bir nişanesi olması gerekir; herkesin kabul edeceği, Kuran kaynaklı ve sünnet onaylı bir nişane olmalıdır. Aski takdirde insanların sırat-ı mustakimde gitmemelerine bir gerekçesi
olmuş olacak, tali yollara girmeleri için ellerinde
bir bahane olacaktır
İşte bu nişane Mehdiliktir. Günümüzde sırat-ı mustakim Mehdiliktir. Hak- batıl arasındaki terazi ve mizan Mehdilik inancıdır.
Mehdilik dışındaki diğer bütün yollar eğer yolcularını asıl yola sırat-ı mustakime ulaştırırsa yani
Mehdiliğe götürürse hak yoldur aksi takdirde imam
Humeyni (r.a) dediği gibi Amerikan İslamıdır veya İmam Hamaneinin dediği
gibi İngiliz Şiiliğidir.
İnsanlar, sırat-ı mustakim olan Mehdilik yoluna yönlendirilmelidir. Bunun ilk adımı bu yolun karşısında veya paralelinde bulunan yolların batıllığını insanlara anlatmaktır, insanlar batıl yollar kendisine tanıtıldığında
sırat-ı mustakimi
bulacaklar ve kendileri bu yolda haraket edeceklerdir.
Günümüzde ilim ehlinin,
düşünürlerin, aydınlar ve kanaat önderlerinin en büyük cihadı
belki de yegane cihadi sırat-ı mustakimi tanıtmak ve bu yolun dışındaki bütün yolların batıllığını
beyan etmektir.
Sırat-ı mustakimin
yolundaki dikenler temizlenir, hakkı görmeyi
engelleyen perdeler kaldırılır ve ilerlemeye mani olan barikatlar yok edilirse sırat-ı mustakimin saf ve temizliği ortaya çıkacaktır.
Bütün peygamberler bu
yola davet etmişlerdir. Bütün dinlerin mesajı bu sırat-ı
mustakime davettir.
Bu yolun önderleri
insanları Mehdi inancına yaklaştıracak
her türlü çalışmayı
yapmalıdırlar. Bütün
faaliyet ve çalışmaların temel stratejisi Mehdilik dok- trinine göre ayarlanmalıdır. Ticaret, muaşeret,
eğitimöğ- retim, savaşbarış, emniyet-güvenlik, uluslararası ilişkiler, hukuk, ahlak, siyaset ve
müdüriyet gibi toplumsal işlerin hepsinin temel
stratejisi Mehdilik olmalıdır.
Zuhur asrı
diye bilinen bu asırda en önemli görev Zuhur nesli yetiştirmektir.
Ulemanın günlük geçici politik entrikaların içinde yer almaları onları yıpratır ve asli
görev olan peygamberin varisliğini yerine getirmeyi
engeller. Alimler kendilerini meşgul eden ve insanın bütün enerjisini yok eden geçici ve boş işlerden uzak durmalıdırlar ve Mehdilik inancına layik zuhur neslinin
yetişmesi için çaba harcamalıdırlar.
Dünyadaki özellkle de
Ortadoğudaki olayların hepsi Sırat-ı
mustakimin / Mehdiliğin ortaya çıkmasını engellemek
içindir. Müstekbirler, zuhurun yaklaştığının farkındadırlar. Sırat-ı mustakim
yolcuları bu yolun imam ve hüccetinin kim olduğunu tanımalı ve tanıtmalıdırlar. Bu
ilahi öndere asker ve yaren yetiştirmelidirler. İşte zuhurun ortamını
hazırlayacak u zuhur neslidir. Berlin İmam Rıza (as) İslam
Merkezi hocası Şeyh Sabahattin Türkyılmaz Rasthaber 26 Haziran 2015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.12
Stratejik Derinlikte
boğulmak!
Allahın adıyla
Cumhuriyet
tarihi boyunca iktidardan uzak kalmış, kendini ötelenmiş ve ikinci sınıf hissetmeye itelenmiş Türkiye muhafazakârları açısından 2003te mutlak
güçle hükümeti elde etmiş olma tarihi bir dönüşüm ve kırılmanın da başlangıcı oldu.
İktidar olmanın siyasi, ekonomik ve sosyal nimetleri/rantları ile tanışan Türkiye İslamcılığı birkaç zaman içinde çözüldü. Hatta daha doğru
bir ifade ile gerçek genetik yapısı aşikâr oldu. On küsur yıllık kesintisiz iktidar tecrübesi Türkiye İslamcılığının hiçbir alanda derinliği olmayan sığ bir düşünsel anatomiye sahip olduğunu açığa çıkardı. Ve
bizler, mezhep taassubu ve ulus kavmiyetçiliğinin
Türkiye İslamcılığının tüm genlerine işlemiş olduğunu
maalesef üzülerek müşahede ettik.
Sırtını emperyal güçlere dayamakta, büyük şeytanı stratejik müttefik ilan etmede dini, siyasi ve sosyal hiçbir problem görmeyen Türkiye İslamcıları, iktidar
sarhoşluğu içinde güç
tutulması yaşayarak olmaz
hülyalar görmeye başladılar.
Adını stratejik derinlik koydukları hayalperest dış politika ile tüm Ortadoğuya nizam vermenin; Osmanlıyı diriltme hülyası olarak tanımlanabilecek Neo-Osmanlı hayali ile de kendilerince küresel oyun kurucu rolü oynamaya başladılar.
Emperyalizm ve
siyonizmin esası BİP (Büyük
İsrail Projesi) olan ancak halkların ayıkmaması için insan hakları, demokrasi, özgürlük gibi kavramlarla makyajla- nmış BOP
(Büyük Ortadoğu Projesi) ile Türkiye İslamcılarının hayalleri örtüşünce küresel güçler bir taşla kuş katliamı
yapmak için sırtını sıvazlayarak Türkiye İslamcı Hükümetine ön ve
yapay bir rol verdiler.
Türkiye İslamcıları ve İslamcı
hükümeti, Suriyede diktatör olarak tanımladıkları Esad
rejimini devirip Şamı örtülü bir eyalet haline dönüştürmek, Irakı parçalayarak Şiilerin
Iraka vaziyet etmesini önlemek, Kuzey Afrikadan Arap Yarımadasına İhvan veya muadili
hareketleri iktidara taşıyarak Sünni İmpara- torluk kurma
hayali ile tüm donanımlarını kuşanıp sahaya çıktılar.
Oysa küresel emperyalizm ve siyonizmin çok daha üst planları vardı. Antiemperyalist ve antisiyonist Esad yönetimi yerine kurulacak uydu
bir hükümetle İsrailin güvenliğini garanti altına almak, İslam İnkılâbı ile Lübnan Hizbullahı ve İsraile karşı
mücadele eden diğer mukavemet hareketleri arasındaki bağlantıyı kesmek, Irakı parçalayarak İslam İnkılabının etkinliğini kırmak veya en azından daraltmak, Büyük Şeytan Amerika ve gasıp siyonist rejimin
kontrol ve güdümünde olacak Türkiye-İran-Irak ve
Suriyenin parçalanmasına kapı aralayacak bağımsız Kürdistanı şekillendirmek, İslam toplumlarını
terörize etmek ve bitmek tükenmek bilme-yecek mezhep ve
etnik çatışmaların fitilini ateşlemek, gelecekte başka plan ve desiselerde kullanabilmek için Selefizm ve Vahhabizmin yaygınlaşmasını sağlamak, Batının kucağına
düşmüş Türkiye ve Arap
diktatör- yasını İslam
İnkılabına karşı kullanmak emperyalizm ve
siyonizmin ilk bakışta görülebilecek
hedefleriydi.
Kendilerine verilen
yapay bölgesel güç, küresel oyun kurucu rolü ile önce Ortadoğu halk ve hükümetlerine
ağır abi raconu kestiler. Ancak ağır abi raconları ile
istediklerini elde edemeyince dünyanın dört bir yanından devşirilen vahşi mağara insanı görünümün-
deki cihadist teröristlerin Suriye
ve Iraka geçişine zemin hazırladılar. Kendi yumurtalarını pişirmek için
Ortadoğuda cehennemin kapılarını zorlamaktan
çekinmediler. Fikri ve yapısal olarak on küsur, fiili
olarak ise beşinci yılını doldurmaya yönelmiş savaşın ardında
ise içeride elde kalanlar; teröristlerin ana güzergâh ve lojistik üssü olarak
kevgire dönmüş sınırlar, dünya da terör destekçisi bir ülke algısı; mezhebi ve etnik olarak tahrik edilmiş,
ihtilafları kaşınmış ve derinleştirilmiş bir toplum; Selefileşmiş yapı, cemaat ve zihinler, birkaç milyon
mülteci, özellikle güney bölgelerinde bozulmuş sosyal
ve demografik yapı oldu.
Harici olarak durum iç
görünümden farklı değil. Artık Libya ve Mısırın açıktan düşman
ilan ettiği, bölgede Suud-i Amerika ve Katar dışında müttefiği kalmamış, her şeyi birlikte kotarmalarına rağmen Batının bile suçlu ilan ettiği, tüm hariciye politikaları emperyalist
Amerika ve gasıp Siyonist rejimle örtüşür hale gelmiş, küresel emperyaller adına vekalet savaşı yürüten bir taşeron olarak görülen, Esadı devirememek bir
yana kendi toprak bütünlüğü için tehlike çanları çalmaya başlamış bir ülke konumundayız.
Bölgesel güç, küresel oyun kurucu naraları ile çıkılan Neo-Osmanlı yolunda stratejik derinlik tam bir stratejik
bataklıka dönüştü!
Gelinen son nokta aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık durumuna bile
rahmet okutacak cinsten. Zira ne yana tükürürsen tükür girdapsal rüzgâr onu
tekrar kendi yüzüne yapıştırıyor!
Stratejik bataklıka saplanmış
Türkiye İslamcıları ve İhvanvari İslamcı hükümeti son günlerde ise artık vekaletten esasa geçecek savaş naraları atıyorlar. Yaşananlardan
zerre kadar ders çıkarmamışlar. Mezhep taassubu ve kavmiyetçilik tüm basiret ve ferasetlerini
köreltmiş!
Yalın bir akılla
gözlemlediğimizde, Türkiyenin
Ortadoğu politikası iflas
etmiştir. Ve bu müflis politikanın esaret ve yıkıcı zararlarından kurtulmanın yolu bizatihi savaşa girmek değildir! Türkiyenin Suriyeye
bizatihi savaş ilan etmesi Ortadoğuda cehennemin kapılarının ardına kadar açılması demektir. Bu bölgesel hatta küresel bir
savaşa kapı aralamadır. Türkiye böyle bir savaşın başlatıcısı olabilir ama böyle bir savaşın sonunu
tek parça olarak görebilir mi bunu düşünmesi,
özellikle Osmanlının
Birinci Dünya Savaşına sürüklenmesi ve küresel
emperyaller tarafından nasıl
yağmalandığını hatırlaması
gerekir.
Peki, çözüm nedir?
Mezhep taassubu ve
kavmiyetçi faşizm ile basiretleri körelmemiş akıl sahipleri açısından bu sorunun cevabı ilk günden bu yana
nettir.
Küresel emperyalizm ve
gasıp Siyonist rejimin menfaat ve
hedefleri için başlatılmış
Suriye Vekalet Savaşından
Türkiye acilen çekilmelidir. Bu savaşta oynadığı her türlü rol ve dahli sonlandırmalıdır. Güney sınırlarında tam bir kontrol temin etmeli her türden
cihadist-terörist ve lojistiğin geçişine engel olmalıdır.
Esad yönetimi ile bir
an önce iletişim ve ilişki
kurulmalı, Suriyenin toprak
bütünlüğü esas alınarak
terörizme karşı Esada
destek olunmalıdır. Irakta tüm ilişkiler merkezi
hükümet üzerinden yürü- tülmeli ve Irakta Sünnicilik oynama terk
edilmelidir.
Emperyalist ve Siyonist
baskı ve tehditlere boyun eğmeyerek, İslam İnkılâbı ile gerek ikili ve gerekse bölgesel
olarak tam bir işbirliğine
gidilmeli ve tüm bölgesel sorunların çözümünde ortak
hareket edilme- lidir.
İsrail ile ilişkiler sözel olarak değil reel-pratik olarak
dondurulmalı ve Siyonist İsrail
ile örtüşen her türlü bölgesel ve küresel siyasetten
vazgeçilmelidir.
Kürt realitesi
emperyalizm ve Siyonizm ile değil;
İran, Irak ve Suriye ile işbirliği içinde ele alınmalı ve Kürt Halkının
insani her türlü hak ve özgürlüğünün garanti edildiği reel bir çözüm üretilmelidir. Muntazar Musavi / Rasthaber 30.06.3015
28.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.13
Ehl-i
Beytin değeri
İnanan Müslümanlar içinde en üstün sınıf takva sahibi Ehl-i Beyttir. Ehl-i Beyt, Hz.
Peygamber, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin efendilerimizdir. Cenab-ı Hak ayeti kerimede,
Yüce Allah ancak ve ancak siz Ehl-i Beytten her türlü pisliği gidermek ve sizi
tertemiz yapmak ister (Ahzab, 33) buyurmuştur.
Yine De ki: Ben bu (Peygamberliğimi tebliğime) karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiç bir ücret istemiyorum (Şura, 23) buyurur.
Ehl-i Beytin üstünlükleri hakkında onlarca ayet ve yüzlerce hadis vardır.
Biz bu ikisini vermekle kifayet ediyoruz.
Bugün çeşitli bahaneler ile birliği bozulan, tevhid akidesinin manasını unutan İslam dünyasının tekrar bir ve beraber olması için tek payda ise Ehl-i Beyttir. Birlik mayası Ehl-i Beyt, bilinçli bir şekilde gizlenmiştir. Hatta Hamse-i ali Aba hadisinde ısrarla
altı çizildiği şekliyle 5 kişi olan Ehl-i Beytin içine Hz. Peygamberin hanımları, Haşimoğulları, ümmetin tamamı dahil edilmek istenmiştir. Ehl-i Beytin beş kişi ile sınırlandırılması, İslamın devamında üstlendikleri rol sebebiyledir.
Ehl-i Beyt, Cenab-ı Hak tarafından sevilmiş, seçilmiş ve üstün tutulmuştur. Ehl-i Beytin üstünlükleri mübarek imam- ların döneminde
de tartışılmıştır.
İmam Rıza
Efendimiz ile Memun arasındaki bir münazarayı vermek istiyoruz.
Ayette geçen temiz ıtret hakkında Halife Memunun
sorusuna İmam Rıza
ayetlerle izah getirmiştir: İmam (as): Onlar Allah-u Tealanın kendi kitabında şu
şekilde vasfettiği
kimselerdir: Ancak ve ancak Allah, siz Ehl-i Beytten her çeşit günah ve çirkinliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. Yine onlar Resulullahı haklarında şu şekilde
buyurduğu kimselerdir:
Ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum.
Allahın kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beytim.
Bilesiniz ki, bu ikisi
havuzu başında Bana gelinceye dek
birbirlerinden ayrılmazlar. Öyleyse Benden sonra bu
ikisi hakkında nasıl
davranacağınıza dikkat
edin. Ey insanlar! Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın zira onlar sizden âlimdirler.
Ehl-i Beyt ümmetin
güvencesi, sığınacak limanıdır.
Resulullah buyurdu: Yıldızlar yeryüzündekilerin 'denizde' boğulmamalarını sağlayan yegâne güvencedir. Ehl-i Beytim de ümmetimin ihtilaflar karşısındaki yegâne güvencesidir. (Müstedrek-i Hakim,
c.3,sayfa 149) Kısaca Ehl-i Beyt olan beş kişi ve onlardan devam eden soy ümmetten
üstündür. Prof. Dr. Haydar Baş
04.08.2015
29.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1
Öbür
dünyada dokunulmazlık nasıl sağlanır
Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut
Ünlü'nün eski bir konuşması, bugünlerde tekrar popüler oldu.
Sosyal
medyada paylaşılan
videoda Cübbeli Ahmet Hoca, ahirette insanların başına neler geleceğini anlatırken kimlere dokunulmayacağını da belirtiyor ve şunları söylüyor:
Ali Haydar Efendi
hazretlerinden işittim. Yarın Ahiret'te kabirden çıkan bir adamı azap melekleri yakalasa, azaba götürürlerken yaka paça, o adam dese
ki 'ben Nakşibendi tarikatının Halidi kolundanım' dese bırakırlar.
Bu
video bugünlerde öbür dünyada
dokunulmazlık nasıl
sağlanır mesajıyla paylaşılıyor. Odatv 04.10.2015
Cübbeli doğrunun tersini (içerden) yazmış;
Nakşi tarikatı takipcilerinin defteri kapalı olur... Onlar islamın kemale erip sağlam kulpa bağlandığı
İmam Ali(a.s) Velayet'ine mualif muaviyenin takipcisi şeytanın hizbidir; şeytan onları izine düşürür imtihan ederek yardımcı edinir Allah(c.c) ile bağı koparır
defteri kapatır; onların ahiret'de imtihanı olmaz. Allah'ın ihtarı
vaadi gereği doğru
ateşe cehenneme sürülürler.
Bu olayın senedi.1;
Bahauddin Nakşibend, mesleği Cellatlık, merhamet duygusunu yitirmiş yaptığı işden de pişmanlık duymayan islam dairesinde tahribat yolu açmış birisidir kalbine
merhamet ve marifet ilmi gelmez... merhamet ve marifet ilmi üç halin örtüşmesi ile Hüseyni meşrep'de olur...
Hüseyni meşrep islamın
beli ve omurgası maneviyatın merhamet ve marifetin kaynağıdır.
Bu olayın senedi.2;
Bu alemde Allah(c.c)ın yarattığı bütün olaylar islam üzerinden iki kurala bağlı gelişir;
tesadüfen hiçbirşey olmaz
yıl 27.01.1995 Eisenstadt Hapsaneye görüşüme gelen Osman Türkiyede duymuşlar herkes bayram yapıyor sen içerde hazırlanacakmışsın nasıl olacaksa, bizde bütün
guruplardan çetrefelli adamları etrafımıza toparlıyoruz; yakında sana iki kitap gelecek
ondan sonra bizde kesin tavır alacağız, dedi; gelen Kitapın birisi Kutupla ilgili ama içeriği boş, ikinci kitap (İmam Rabbani takma
isimli) Ahmed Sirhind,nin yazdığı Mektupat idi.
Mektupatda mektupların birinde yazıyorki; şeytanı yardımcı
olan komutanın yapamayacğı yoktur
bir başka mektupda yazıyorki İmamı Rabbaninin oğluna,
hocası pazardan şüpheli
yedirirmiş çocuğu
yumuşatmak için.
Ben o zaman Rabbaninin Mektubat Kitapını tahrip etmişler sandım; Rabbaninin Mektupatını kabullenmedim; Kutup, kitapının içeriğide boş, idi
şeytanı yardımcı
edinsem (bu mümkün değil Ehli Beyt evlatları kabullenmez) çocukların şüpheli yemesini kabul etsem (oda
mümkün değil) şeytan
yaklaşıp haram ve şüpheli yedirip itikadı bozup amelleri
zayıflatıp alıp hapisde
bulunduğum davadaki suçu kabullendirip mahkemeler
üzerinden yardımcılarının açığa çıkmasını önleyecekti
Mektupatı kabullenmeyip şeytanda yaklaşamayınca Osman ve karısı etrafına topladığı adamları ile içerde bana dışarda Çocuklarıma eziyet etmeye başlamış
vermiş olduğum mücadeleyi dışardan takip edenlerden. Avukat Mahkemede
Hakim Alfred Ellingere efendim Bayazitın dosyasını diğer insanlardan ayıralım, dedi
Yani, Bayazit onları kabullenmedi onlarda Bayazitın
çocukları ve ailesine eziyet ediyorlar; demek
istedi.
Bu hali gören ve dinleyen Hakim Alfret Ellinger
tercüman Nermin Dürdaneye sordu; bak kafasına önünde ışık görüyormusun
dedi; Tercüman evet dedi
bu arada şeytan yaklaştı üfürdü; Hakim kalbini dönderdi yüzünü buruşturdu dilinin ucu ile tüf, diye tükürdü
O
zaman burda kalıyor, dedi;
yani, Peygamberler
zamanındaki olaylar devamlı aynı amaç için değişik usuller ile tekrarlanır;
Bayazit bunları kabullenmedi,
bir daha bir Sıffın olayı tekrarlanmayacak Kuran ile aldatamayacaklar bu defa soysuz münafıklar mahkemeler
üzerinden imha edilecek
bu sefer yardımcılarını kurtaramayacaksın derdecesine
yüzünü buruşturup kalbini dönderip tüf, diye şeytana tükürdü
Mahkemeler için, Davut aleyhisselamın sapan taşı gib; taşlara zemin hazırladı.
İslam hukukun'da mesleği kasaplık olanın bile şahitliği makbul olmaz iken; mesleği cellatlık olan merhamet duygusu yütirmiş biri;
insanları eğitici doğru yola sevek edici ilmi olmaz;
onlar sadece şeytanın yardımcısı
olur.
(İmam Rabbani takma isimli) Ahmed Sirhind, Mesleği Kasaplık. Bahauddin Nakşibend, mesleği Cellatlık.
Hacı Bayazıt
29.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2
Dr.
Hermine MOLLIK-KREUZWIRT
Fachara
für Psychiatrie und Neurologie
Beeidete
und gerichtlich zertifizierte. Sachverständige
An
das
Wien,03.09.2015
Bozirksgericht
Hemals
Kalvarienberggasse
31, I170 Wien
Betrifft:
Sachwalterschaftssatbe
BAYAZIT
Haci
AZ. 1 P 28/13 h
Gschwandnergasse
45/4, 1170 Wie
Psychiatrisches und neurologisehes
Sachverständigengutachtsn
Aufgrund des Beschlusses des Bezirksgerichtes Hernals
vorn 12.08.2015, unterzeichnet von Herrn Dr. Michael Stich, ist Befund und
Gutachten über folgende Thernen zu erstatten:
-ob die betroffene Person noch an einer psychischen
Krankheit leidet o,der geistig behindert ist und aus
diesem Grund ihre Angelegenheiten oder einen bestimmten Kreis hievon nicht ohne
Gefahr eines Nachteils für sich
Zusammenfassung und Gutachten
Aus fachärztlieher psychiatrischer Sicht kann zum
jetzigen Zeitpunkt dem Betroffenen keine fassbare psychische Erkrankung oder
geistige Behinderung testiert werden, wobei sich gewisse Zeichen einer
Affektlabilität zeigen, die vor allem im Zusammenhang mit stattgehabten
Ereignissen stehen. Es besteht das subjektive Empfinden, sehr missverstanden
worden zu sein bzw. ungerecht behandelt worden zu sein und auch das Bestreben,
subjektiv empfundenes Recht zu bekommen.
Insgesamt scheint er, soweit dies beurteilt werden
kann, einen ausreichenden Überblick über seine Situation und Angelegenheiten zu
haben.
Die Sachwalterschaft wurde zuletzt auch eingeschränkt
auf Vertretung gegenüber Gerichten.
Wie im psychiatrischen Status beschrieben, war der
Betroffene bei der Begutachtung örtlich, zeitlich und situativ orientiert.
Der Sprach- und Gedankengang soweit kohärent,
teilweise etwas wiederholend, auch in einer gewissen Umständlichkeit''. Die SV musste
sieh auch unter
Beiziehung eines Türkisch-Dolmetsch viel Zeit für den
Betroffenen nehmen, um sein Anliegen in halbwegs geordnete Bahnen zu lenken und
er immer wieder dazu angehalten werden musste, konkret auf Fragen zu antworten.
In der Gesamtheit kann jedoch nicht von einem
krankheitswertigen paranoiden bzw. wahnhaften Geschehen ausgegangen werden.
Sein Verhalten mag schon ein Handicap
sein bzw. sich als eine gewisse Defizienz darstellen, vor allem, was den Umgang
mit Gerichten anbelangt bzw. in den angestrebten Gerichtsverfahren, zumal er
auch der deutschen Sprache nicht in so ausreichendem Maße mächtig ist, um seine
Anliegen chronologisch und verständlich nachvollziehbar darzustellen.
Es zeigen sich sicherlich Persönlichkeitsstrukturen,
eine gewisse Rigidität und einem gewissen Eigensinn, der teilweise sehwer zu
durchbrechen ist bzw. ist er herabgesetzt fähig, Korrekturen, die von Seiten
anderer kommen, zu akzeptieren. Es besteht streckenweise auch eine
gewisse Beharrlichkeit. Die mnestischen Leistungen betreffend Langzeit-,
Mittel- und Kurzzeit- gedächtnis waren entsprechend sowie auch die
Konzentrationsfähigkeit und die Aufmerksamkeits- belastung.
Es. bestehen keine fassbaren Anhaltspunkte für ein
krankhaft psychisches Ceschehen, das es dem Betroffenen unmöglich mächt, sich,
urn seine Angelegenheiten nicht selbstständig kümmern zu können. Er scheint,
soweit beurteilbar, ausreichend Ressourcen zu besitzen und seine
Angelegenheiten ohne die Gefahr eines Nachteils selbstständig besorgen zu
können. Es liegen zurzeit keine fassbaren Anhaltspunkte vor, dass bei dem
Betroffenen eine psychische Erkrankung bzw. geistige Behinderung besteht,
Er ist aus Sicht der SV auch - wie schon beschriebenfähig, Grund und Zweck
einer Vollmacht bzw. eines Widerrufes zu begreifen und gegebenenfalls auch
Prozessvollmacht zu erteilen. Er ist auch fähig, mit entsprechender Einsicht
und Urteilsfähigkeit, Hilfeleistung zur eventuellen Unterstützung eigenen
Handelns verstehend Gebrauch zu machen.
Es ist daher aus medizinischer Sicht eine
Sachwalterschaft aufgrund einer derzeit nicht den Kriterien des § 268 ABGB entsprechenden bestehenden
psychischen Erkrankuns bzw. geistigen Behinderune als n i c h t notwendig
anzusehen.
§ Ob
sie noch testierfähig ist: Die Testierfähigkeit ist als nicht eingeschränkt
anzusehen.
§
Ab ihre Anwesenheit in der Verhandlutng über die
Bestellung eines Sachwalters ihrern Wohle abträglich
wäre: Das Beisein bei der Verhandlung ist dem Betroffunen als
nicht abträglich anzusehen. Dr. Hermine Mollik-Kreuzwirt, 7 Haziran 2015 10:51
Sachwalter insanların, muaviyenin
takipcisi şeytanın
yardımcı hizbini öğrenmesini perdeleme maksadı ile 14 sene
bıkkınlık usandırma amacına uygun ısmarlama Raporlar ile
Mahkemeleri engellemek istedi. Hacı Bayazıt
29.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf,
tarikat ve İnsan.3
Küresel
emperyalizmin önündeki bağımsızlıkcı anti emperyalist direnci aşmak için,
teröristlere
dışişleri
bakanı ve istihbarat eli ile çantalar dolusu dolarlar
ve silah taşıyıp Irakda Libyada ve Süriyede
milyonlarca insanı yerinden yurdundan edip bölgeyi
kan gölüne çeviren buna zemin hazırlayan 'deccalist
bop projesinin uşakları',
emperyalizmin bölgedeki uzantısı fitne eli hain münafıklar; İnşAllah İlahi
adelet gereği Allahın,
masum ve mazlumların ahı ve
laneti sizleri kıskıvrak
yakalıyacaktır...
ve bunca zaman besleyip
komşunun din'ine canına namusuna bağımsızlığına tecavüz etdirdiğiniz cani teröristler, insanlar yaptıklarından kurtulamaz İlahi adaletince, gelip sizi bulup döşünize
oturup ümünizi sıkıp
nefesinizi kesecektir. hacı bayazıt 6.10.2015
29.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4
Allahın selamı
rahmeti
asrın bağımsızlık senbölü 'alemlerin emiyeti islamın beli ve omurgası maneviyatın merhamet ve marifet kaynağı Hüseyni meşrep İran Hizbullah ile direniş
cephesinin altın halkası
Suriye Lideri Esat ile İpek eldiven içerisinde çelik
iradeli küresel sömürü zülümün önündeki aşılmaz set altın yumruk Rusya Lideri Putin üzerine olsun;
milyonlarca masum ve mağdurun sevgi
muhabbeti onlar üzerine olsun.
Allahın
ve masum ve mazlumların laneti de emperyalist bop
projesi uğruna bölgeyi bölüp parçalamak isteyenler
ile münafık işbirlikçileri
üzerine olsun. hacı bayazıt
07.10.2015
29.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5
Ehli
Vicdan Sahipleri,
İran
islam devleti kurulunca, bölgede islam ümmetinin yeraltı ve
yerüstü kaynaklarının
üzerine çullanmış
hain işbirlikci
soytarı çete şeyhler; bölge halkının uyanıp İran
islam inkilabını örnek
alıp
düzenlerine yönelebileceği
korkusu ile Saddamı İran
islam devleti üzerine saldılar.
Saddam'ın İranı yıkması için yapmış olduğu savaşının büyük bölümünü Küveyt karşıladı ama
uzun yıllar yapılan savaş karşılığında Saddam başarı elde edemedi ve savaş sona erdi... Sonuç olarak Küveyt Saddama vermiş olduğu maddi
kaynağı
geri istedi.
Borcu kabullenmiyen Saddam, siz İran ile
savaşmam için
para verdiniz, şimdi neden
geri istiyorsunuz diye kızıp
Küveyti işgal
eder; bu fırsatı
kollayan emperyalist güçler
Saddam'ın sonunu
hazırlar;
sonuç olarak Saddam'ın
yaptıkları
kendisini kıskıvrak
yakalar.
Saddam Hüseyin'in küresel sömürgeci
emperyalist düzen adına vermiş olduğu hizmeti
bire bir tekrarlayan, deccalist bop projesinin eş başkanı şeytanın hizbi
akp'nin... Saddam Hüseyinin akibetinden kurtulması Arzı Alanın sahibi Allah(c.c)ın adaleti gereği mümkün değil;
onlar iliklerine kadar sinmiş
bekledikleri akibeti halkı ile
bütünleşmiş insan
olmanın varlik
sebebi direniş
cephesinin altın halkası Beşar Esat
korkuları ile
karaltılıyorlar.
İnsanların yaptığı hayır yada şer asla yapanın peşini bırakmaz İlahi kuralınca; milyonlarca masum ve mağdurun ahı ve
vebali biriken dip tepkiyi tekikleyecek ve İsrail adına
Suriye'ye sefer açan Mısır'daki
münafık kardeşler
benzeri sona, onları hazırlayacak.
İnşAllah.
hacı bayazıt
16.11.2015
29.İslam
dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.6
Hacı Bayazıt
Gz:
20 Cg 19/01 p
Gschwandnergasse 45/4 - 1170 Wien
Wien,
25.01.2016
An das
Landesgericht für ZRS
Wien
Schmerlingplatz
11 - 1011 Wien
Konu: Tarih 03.03.2014 vermiş olduğum An den
OGH Wien antraga cevaben, Landesgericht für ZRS Wien Ihr Abänderungsantrag vom 03.03.2014 wurde am 06.03.2014 zur
allfälligen weiteren Veranlassung an Ihren Sachwalter gesendet., aradan geçen zamanda Sachwalter önceden olduğu gibi
hak ve hukukumu oyaladı/engelledi.
Wiende görülmekte olan bu dava Allahın insanlara rahmetidir.
6 Ob 133/04h Oberster Gerichtshof, Wien 24. Juni 2004
kararından
sonra Hakim Hans Sperl ile görüştüm. Bana biz oğlan şeytanın süleymancılardan geldiğini sanıyorduk; dedi, ben evet süleymancılar şeytanın sağ ayağı
ama ırkcılığı temsil eden M.Cemil Şahin şeytanın fitne elidir ve vekaleti M.Cemil Şahin
istismar edip haklarımı üzerine
geçirmiş, dedim.
Hakim Hans Sperl Antragın üzerine
Kalage ist Unhaitlich Unrichtig yazdı..,
yani,
Soysuzlar, ilk üç halife (Ebubekir, Ömer ve
Osman) devrinin üstünü karaltılayıp, dinin bir kısmını görmezden gelerek müslümanın (inasanların) Ehli Beyt üzerinden imtihanını gizleyip,
rahmet Peygamberinin soyuna zulmederek sünnü
diye bir din geliştirmişler, Sachwalteride yandaş yapıp Mahkemeye Kumpas kurmuşlar; demek istedi.
Hak ve hukukumu Wien 27. Oktober 2015 tarihine kadar
engelleyen Sachwalterin kaldırılması ile Tarih 03.03.2014
vermiş olduğum
abänderunsantragi yeniliyorum.
ABÄNDERUNGSANTRAG
An den OGH Wien
İlk
düzenleme.
Bezirksgeriht Hernals vom, 12.03.2002, wurde
Rechtsanwalt Dr. Wolfgag Blaschitz zum Sachwalter für den Betroffenen gemäß § 273
ABGB mit dem Wirkungsbereich Vertretung des Betroffenen gegen- über Gerichten,
insbesondere hinsichtlich von ihm eingebrachter Klagen olarak atadı.
İlk
düzenleme ile ilintili karar.
19 E 7133/01 k-2 (VB) Bezirksgericht
Leopoldstadt, Datum, 8. Mai 2001 kararı ile başlatılmış M.Cemil Şahin üzerine Euro 50.870.99 haciz işlemini;
20 CG 19 /01 p - 38 (KL) Landesgericht für ZRS Wien Datum, 6. Oktober 2003
durdurdu.
Şahsi
itirazlarım sonucu
devam eden sürede,
6 Ob 133/04h Oberster Gerichtshof, Wien 24. Juni 2004
Mit Beshluss vom 21.3.2003 (ON 31) hat das Erstgericht
die vom Kläer verfasste Berufung gegen das klageabweisende Urteil des
Erstgerichts vom 8.11.2002 zurückgewiesen, weil sie trotz des Verbesserung-
sversuches vom Sachwalter des Beklagten nicht unterfertig wurde. Das
Rekursgericht wies den dagegen erhobenen Rekurs des Beklagten mit Beschluss vom
10.6.2003 (ON 35) zurück und sprach aus. dass der ordentliche Revisionsrekurs
nicht zulässig sei. Der Sachwalter habe klagergestellt, dass er keine
Berufung gegen das Urteil erheben werde. Der Kläger gehe trotz Belehrung davon
aus, es bedürfe keiner Genehmigung seiner Prozesshandlungen durch den
Sachwalter, weshalb sich ein weiteres Verbesserungs- fahren erübrige.
Gegen diesen Beschluss erhob der Kläer abermals
erkennbar ein Rechtsmittel (außerordentliches Revision- srekurs).Davacı bu
karara yeniden itiraz etmiştir (olağanüstü temyiz).
Sachwalter, OGH'nin bu kararından (Yargıtayın Süleymancıların içlerindeki şeytanı
bir kap içindeki suya üfleyerek, suyu istenilen yerlere serpiştirmesi ile
kuluçkulama yöntemini görmesinden sonra) sonra, değiştirme antragını benim yazmamı, söğledi... ama Bezirksgericht devam eden sürede ilk
düzenlemesini değiştirmedi.
İşleyen süreç;
Allah'ın selamı rahmeti,
dünyanın emniyeti islam'ın beli ve omurgası 'maneviyatın' merhamet ve marifet kaynağı
hüseyni meşrep/direniş cephesi ile masum ve mazlumların
üzerine olsun.
Deccalin
takipcileri ilahlarını
gölgelededikleri emperyalist güçlere, o kadar iman ediyorlardı'ki herşey onların istekleri doğrultusunda gerçekleşeceğini sanıyorlar'dı...
Hakikat
olan ise;
Alemdeki
herşey din ahlak maneviyat dairesinde, iki kural bağlamında;
Vahyin/ışığın
öne aklın/gölgenin arkaya alınması kalbin maneviyat ve adalete
meyletmesi insanların dine uyması ile Rahmani Hal hz Ali efendimiz
meşrebinde Peygamberinin izine düşüp Allahın hesabına
yatkın hazırlanması ile gercekleşir.
Veya
aklın/gölgenin
öne Vahyin/ışığın arkaya alınması kalbin
siyaset ve menfate meyletmesi dinin insanlara uydurulması ile şeytani
Hal muaviye meşrebinde insanların şeytanın hesabına
yatkın hazırlanıp izine düşmesi ile gerçekleşir
ancak
insanların şeytanın izine düşmesi sonucu Allah ile arasındaki
bağ kopar; böylece şeytanı ilah edinenler, Allahın hesabı/adaleti
gereği dünyada ve ahiretde kaybedenlerden olur.
Bu
iki kural asla bir araya gelmez; ve sonuçların gelişmesi
sadece zaman ile ilgilidir ama Allahın vadi/adaleti gereği asla değişmez...
açıkcası,
belki
ibret alırlar diye Allah (c.c) bazı olaylar Ehl Beyt üzerinden
alemi imtihana çeker muaviyenin/şeytanın takipcilerini bertaraf eder.
Hacı Bayazıt
İlk düzenlemenin değişmesi.
12
senelik mücadelemin ardından,
Bezirksgeriht Hernals Wien, 28.Jänner 2014, wurde Rechtsanwalt Dr. Wolfgag
Blaschitz zum Sachwalter für den Betroffenen gemäß § 273
ABGB mit dem Wirkungsbereich Vertretung des Betroffenen gegenüber Gerichten,
insbesondere hinsichtlich von ihm eingebrachter Klagen kararını
kaldırdı.
İlk
düzenleme ile durdurulmuş olan
haciz işleminin
durdurma kararının kaldırılımasına
gerekçe.
Sachwalter
değişen iki
Avukat arasında
Mahkemeye verdiğim
delilleri gölgeleyip M.Cemil Sahinin telkinleri ile 20 Cg 19/01p anklagenin arkasını açık bıraktı
yani,
düzenlenen ilk anklageden, M.Cemil Şahin'in tarih, 27.01.1995 soruşturma
süresinde tutuklu olduğum
Landesgericht Eisenstadt'a habersiz getirdiği Noter ile tercüman olmadan Benden aldığı Vekaleti suistimal ve nitelikli dolandırıcılık
ile kullanıp %10
hissemi üzerine geçirmesini Anklageden çıkartıp, Anklagenin arkasını açtı... Bu nedenden dolayı M.Cemil Şahin 50.870.99 (PM 700
000, -) ilave % 10 hisse bedelini ( 7259)
Sachwalterin dolaylı
engellemesi ile ödemedi.
ANTRAG
Hak belki bir süre
farkedilmez üzeri perdelenebilir ama asla kaybolmaz kuralına
dayanarak; Ailevi ve Şahsi Hak
ve Hukukumun iadesi için, 20
CG 19 /01 p - 38 (KL) Landesgericht für ZRS Wien Datum, 6. Oktober 2003 haciz işlemini
durdurma karaının kaldırılması,
19 E 7133/01 k-2 (VB) Bezirksgericht Leopoldstadt, Datum, 8. Mai 2001
kararı ile başlatılmış
M.Cemil Şahin üzerine
Euro 50.870.99 haciz işlemini
üzerine % 10 hisse bedeli ( 7259) ile yıllık enflasyon farkı ilave edilerek devam etmesini An das OGH Wien arz ve talep ederim.
Haci
Bayazit
-
Dosya tarih ve Numara: Wien, 23.06.2018, ECHR-Ager,
SW/tku 83763/17
Gögkübbe maneviyat ve adalet üzerine bina edilmiştir; bu
sebep ile ilk tur dava dosyası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kayıtlarına olay ve faillerin teşhisi maksadı ile muaviyenin takipcisi şeytanın hiziplerini insanların bilmesi uyarılması ve açığa çıkması
için şikayet
yolu ile girmiştir...
Mahkemeye intikal eden dosya zaman aşımına uğramaz
mutlaka sonuçlanır.
-
Allah'ın selamı rahmeti masum ve mazlumların yüreğini ısıtan rahmet rüzgarı süfyaninin yüreğini söküp
terörüstlerini tepeleyen Genaral Kasım Süleymanı üzerine olsun.
Al Jazeera'da Yer Alan Süleymani Potresi, Şu
Cümlelerle Başlıyordu:
Benim adım Kasım Süleymani. Şunu bilmelisin ki İranın Irak, Lübnan, Gazze ve Afganistan politikalarını ben
kontrol ederim.'
Iraktaki ABD işgal güçlerinin komutanı General David Petraeus, 2008 baharında, bir
toplantı esnasında Irak
eski Cumhurbaşkanı Celal
Talabaninin
uzattığı cep telefonundaki bu tuhaf mesajı okuduğunda
fazla şaşırmadı.
Çünkü mesajın sahibini gayet iyi tanıyordu: İlkokul mezunu eski bir inşaat işçisi
olan ve Irakta
kendilerine yıllardır kök
söktüren Kudüs Gücünün başındaki
Kasım Süleymani.
Allah'ın izni ve yardımı ile dünyanın maneviyat ve adalete hazırlanması amacı ile muaviyenin takipcisi şeytanın hizbine karşı mücadelemiz; islam
dairesi içerisinde Kitap 4'de devam ediyor ve Kitap 4 de 40 bölümde toparlanacak.
-